Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2023'e ilişkin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) sonuçlarını açıkladı. Buna göre, Türkiye ekonomisi geçen yıl yüzde 4,5 büyüdü.
GSYH'yi oluşturan faaliyetler incelendiğinde, 2023'te bir önceki yıla göre finans ve sigorta faaliyetleri toplam katma değeri yüzde 9, inşaat yüzde 7,8, hizmetler yüzde 6,4, diğer hizmet faaliyetleri yüzde 4,6, kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri yüzde 3,8, gayrimenkul faaliyetleri yüzde 2,7, bilgi ve iletişim faaliyetleri yüzde 1,3, mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri yüzde 1,2 ve sanayi yüzde 0,8 arttı. Tarım sektörü ise yüzde 0,2 geriledi.
Toplam milli gelirimiz ise 1 trilyon doları aşarak 1 trilyon 118 milyar 593 milyon dolara ulaştı.
Fert başına düşen milli gelir 13.110 dolar olarak hesaplandı.
Peki bu rakamlar ne kadar sağlıklı? İlk önce devlet kurumları vatandaşına şüpheli bilgiler vermemeli. Yani sağlıklı ekonomilerin en önemli önceliği ülke kurumlarına güven duymaktır. Maalesef bu güven sarsıldığı için, vatandaş devletten gelen her bilgiye şüpheyle bakıyor.
Finans ve sigorta, inşaat ve hizmetler büyümüş gözüküyor.
Tarım küçülüyor. Sanayi kesiminin büyümesi çok yetersiz. İşsizlik artıyor. Üretim yokken nasıl büyüme oluyor diye insan kendi kendine soruyor.
Bu tablo bize İthalata ve tüketime dayalı bir ekonomi büyüklüğünü gösteriyor.
Tüketim harcamalarının GSYH içerisindeki payı %60’a yükseldi.
Kredi kartlarıyla harcamalar 2022 yılında 446 milyar tl iken 2023 yılında 1,1 trilyonu aştı, rekor kırdı. Gelecekteki kazançlarımızı şimdiden tüketiyoruz.
Kısaca üretime ve yatırıma dayalı sağlıklı bir büyüme gözükmüyor. Üretime ve yatırıma dayalı bir büyüme olursa bu hem sağlıklı büyüme olur, haliyle toplumun bütün kesimlere yansıması olurdu.
Görüldüğü gibi büyüme, toplumun bütün kesimlerine adaletli bir şekilde yansımıyor. Aksine toplumun %20 lik kesimi zenginleştikçe zenginleşiyor, % 80 lik kesimi sürekli fakirleşiyor. Bu büyüme birilerinin yaşamlarını cendereye sokup zorlaştırırken, birilerinin yaşamlarına da yaşam katıyor. Türkiye’de son birkaç yıldır gözlemlediğimiz orta sınıfın yok oluşu, zenginin daha zengin olması fakirin daha da fakirleşmesi meselesi gelir dağılımında bozulma olarak karşımıza çıktığını görüyoruz.
Demek ki burada %80’lik kesimden %20’lik kesime sürekli bir sermaye transferi yapılıyor.
Sağlıklı büyüme olsa enflasyon düşer, istihdam artar. Enflasyonun düşmesiyle dış açık hızı da düşer.
Bu rakamlar sağlıklı ekonominin kurallarıyla örtüşmeyen bir tablo görünümünde. Tartışmalı ve dengesiz bir büyüme veya çarpıtılmış rakamlar gibi duruyor.
Tarımın giderek daha fazla önem kazandığı günümüz koşullarında tarım kesiminde yaşanan bu gerileme üzerinde titizlikle durulması gereken bir durumdur. Hükümetin derhal tarım kesiminin sorunlarını tespit edip çözümü için gerekli yapısal düzenlemeleri yapması gerekiyor.
Ülke ekonomimizin pek çok sorunu var. Başta yüksek enflasyon sorunu, döviz sorunu, tarım kesimindeki sıkıntılar, sanayi kesiminin sorunları, iş adamlarının krediye erişim sorunları vb. Gelir dağılımındaki çarpıcı bozulmalara önlem alınmadığı sürece ileride yaralarımızın daha da derinleşeceği görünüyor. 18.3.2024
FATİH ORUÇ