Doğruluk, kişinin söz ve davranışlarında dürüst ve tutarlı olmasıdır. Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “ (O öyle yüce Allah ki) Hanginizin daha güzel (doğru) davranacağını imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratmıştır.” (Mülk, 67/2) Yaratılışımızın gayesi, kimin daha doğru, iyi, güzel bir şekilde davranacağının tespit edilmesi için imtihandır. Rabbimiz Allah: “Emr olunduğun gibi doğru ol” (Hûd, 11/112) buyurarak ne ile emr olunmuşsak o şekilde hareket etmemizi, ona uygun davranmamızı istemektedir.
Bu itibarla İslâmî olan, doğru olan şeyleri yapmalı; İslâmî olmayan, câiz olmayan şeyleri, yani haramları, günahları işlememeli. Dinin özü doğruluktur. İslam dini doğru sözlü olmanın ve davranışlarda doğru olanı seçmenin üzerinde önemle durmuştur. Doğruluk, daima hakkın ve haklının yanında yer almaktır. Allah, doğru kimselerle birlikte bulunmamızı istemiştir.
Kur’an-ı Kerim’de, bu konu ile ilgili şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler, Allah’a karşı gelmekten sakının (takvalı olun) ve doğrularla beraber bulunun.” (Tevbe, 9/119) Doğruluk, güven, emniyet ve huzurun ve mutluluğun kaynağıdır. Buna işaret eden bir ayet meali şöyledir: “Ey iman edenler Allah’ın azabından korkun ve doğru söz söyleyin ki böylece Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzâb, 33/70, 71)
Başka bir ayette de doğruluk ve dürüstlük övülerek bu davranışı sergileyenlerle ilgili şu müjde verilmiştir: “Rabb’imiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara, ‘Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin!’ derler.” (Fussilet, 41/30)
Doğruluk düşüncede, davranışta, her şeyde olmalıdır. Kendisinden öğüt isteyen birine Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah’a inandım de sonra dosdoğru ol” (Müslim, İman 62) buyurmuştur. Doğru olmanın önemini Rabbimiz şöyle belirtiyor: “Allah şöyle buyuracaktır; Bu, doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan râzı olmuştur. Onlar da O’ndan râzı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur.” (Mâide, 5/119) Doğruluğun, dürüstlüğün mükâfatı cennettir; bu şekilde doğru olmanın önemi anlaşılmaktadır.
Yüce Allah, “(Ey Resulüm!) Şüphesiz sen peygamberlerdensin ve dosdoğru bir yol üzeresin.” (Yâsîn, 36/3,4) ayetiyle Peygamberimizin doğruluğuna ve ahlakının güzelliğine dikkatimizi çekmiştir. Hz. Peygamber hayatı boyunca hep doğru sözlü olmuş ve doğrularla beraber olmuştur. Allah Resulü, “Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete ulaştırır...” (Buharî, Edep, 69) buyurarak doğru olmanın kazancını belirtmiştir.
Doğru söz ve doğru davranış bütün iyiliklerin özü sayılır. Sözlerine inanılan, kendilerine güvenilen insanlar sevilir ve saygı görürler. Doğruluk, sağlıklı ve dengeli bir kişiliğin oluşmasında ve insanın çevresiyle olumlu iletişim kurmasında vazgeçilmez değerlerdendir. Düşüncesinde, sözünde ve davranışlarında doğruluğu benimseyen kimse Allah’ın hoşnutluğunu kazanır. Toplumlar da doğru kimseleri örnek alır, onları kendilerine model seçerler. Doğrulukla adaletli olmak arasında yakın bir ilişki vardır. Çünkü doğruluk adaletin vazgeçilmez ilkelerinden biridir.
Adalet, bir şeyi yerli yerine koymak, her hakkı hak sahibine vermektir. Haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutmak, hüküm ve davranışlarda tarafsız ve ilkeli olmaktır. Adalet, hem sevgiyi saygıyı hem de hak dağıtımında insaflı olmayı içerir. Buna binaen devlet yöneticisi vatandaşa, anne-baba çocuğuna, öğretmen öğrencisine, eşlerin birbirlerine, bir kimsenin arkadaş, dost ve akrabasına gereken ilgiyi, sevgiyi, saygıyı göstermesi; patronun işçisine hak ettiği ücreti vermesi adil olmanın gereğidir. Toplumsal düzen, adalet olmadan sağlanamaz.
Adalet, her şeyin ve herkesin hakkını vermek, ölçüsüzlükten uzaklaşarak orta yolu tutmak ve dengeli davranmaktır. Adalet toplumsal huzurun temel unsurudur. Adaletin uygulanmadığı yerde sosyal ve ekonomik dengesizlikler baş gösterir. Haksızlık ve kargaşa toplumu huzursuz eder. Bu nedenle İslam dini her türlü ilişkide adaleti, ölçülü olmayı ve barışı esas almıştır.
Yüce Allah insanların, birbirileriyle olan ilişkilerinde daima adaleti gözetmelerini istemiş, bu konuya şöyle dikkat çekmiştir: “...Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletli davranmaktan alıkoymasın...” (Mâide, 5/8) Adaletin gerçekleşmesini engelleyen hususlardan biri de rüşvettir. Rüşvet, “Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” (Bakara, 2/188) ayeti ile yasaklanmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) de “Rüşvet alan da veren de cehennemdedir” (Ebu Davud, Akdıye, 4) buyurmuştur.
O hâlde Allah Teâla’nın yaptıklarımızdan haberdar olduğunu aklımızdan çıkarmamalı ve yapıp ettiklerimizden hesaba çekileceğimiz bilinci ile hareket etmeliyiz. Ne kendimize ne de aile fertlerimize haram yedirmemeliyiz. Kul hakkına yol açan bu gibi davranışlardan sakınmalıyız. Adâlet, en genel anlamıyla hakkı gözetmek, dürüst davranmak demektir. Adâletin zıddı zulüm ve insafsızlıktır. “Allah adaleti, ihsânı (güzel davranışı) emreder.” (Nahl, 16/90) Âyette görüldüğü gibi Rabbimiz, doğru dürüst ve adaletli olmamızı emretmektedir. Allah’ın emrine uygun yaşayanlar dünya ve ahirette mutlu ve huzurlu olurlar.