Geçtiğimiz ay ani bir şekilde Rahmeti Rahman’a kavuşan hayatını İslâm’a ve ilme adayan Hasan Karakaya hoca Türkiye’nin yetiştirmiş olduğu önemli ilim ve dâvâ adamlarındandı.
Hasan hoca, geriye İslâm ümmetine önemli eserler bıraktı. Eserlerinden bazılarını hatırlatmakta fayda var: “İslâm Akaidi, Fıkıh Usulü, Kur’an Meali…” Bu çalışmalara baktığımızda Hasan hocanın Müslümanların ana kaynakları üzerinde çalıştığını söylemek yerinde olacaktır.
İnsanların hepsi bir şekilde ölümü tadacaklardır. Ölüm haktır, ondan kurtuluş yoktur. İnsanlar ölür, geriye eserleri kalır.
Şu söz malum Hasan Karakaya hoca ve birçok ilim adamı için geçerli bir sözdür:
“Âlimin ölümü, âlemin ölümüdür.”
Ebetteki âlimler çok kolay yetişmiyor. Sadece ilim adamı olmak, konun uzmanı olmakta yetmiyor. Âlim mertebesine ulaşan şahsiyet, aynı zamanda dâvâsının adamı olmalıdır. İlmî kuşanmış şahsiyet; yaşantısıyla, davranışıyla, ahlâkıyla, ilkeleriyle örnek bir şahsiyet olma olgunluğunda olmalıdır. İşte gördüğümüz kadarıyla Hasan Karakaya hoca, bunları yapmaya çalışan yiğit bir adamdı.
Dedik ya âlim olmak öyle kolay değil…
Bu hakikati Allah (c.c.) şöyle beyan buyurmaktadır:
“... Allah’tan kulları içinde ancak âlimler korkar.”(Fatır /28)
Rasulullah (s.a.s.)’de âlim hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Âlimler, peygamberlerin varisleridir”
Allah bilinci ile hareket eden âlimlerin genelde medyadan uzak durduklarını görürsünüz. Onların ortak özelliği kendi şahsiyetlerini değil, dâvâlarını ön plana çıkarmaktır. İşte böyle âlimlerin düşünce dünyalarında, zihin dünyalarında; kitaplar dolaşır, kütüphaneler dolaşır, ama hayatları sade bir hayata şahitlik eder. İşte Hasan Karakaya hoca böyleydi. Sade sıradan bir hayatı tercih etti. Bu uğurda çok çile çektiği bilinmektedir. İlim yolunda gösterdiği fedakârlıklar herkesçe bilinmektedir.
Hasan Karakaya hoca, “İslam Akaidi” isimli eserinin önsözünde tarihe şu notu düşüyor:
“Düşüncelerin altüst edildiği, hak ile batılın birbirine karıştırıldığı ve dinlerinde samimi olan müminlerin çeşitli şeytani yollarla saptırılmaya çalışıldığı bir zamanda, İslam inancının temel esaslarını öğrenip savunmaya şiddetli ihtiyaç vardır.”
Hasan Karakaya hoca, bu düşünceler ışığında ümmete sevdalı bir âlim portesi çizdi. Son yıllarda Suriye’de yaşanan acılara da sessiz kalmadı. Suriyeli Müslümanlara, yardım seferberliği başlattı.
Âlimlerin konuşmadığı bir toplumda, gerçekler doğru bir şekilde anlaşılmaz. Âlimler, bulundukları toplumlara fikirleriyle, düşünceleriyle, hayatlarıyla yön verirler…
Bir âlimi, bir hocayı, gerçekten tanımak istiyorsanız, ilk önce yapmanız gereken kitaplarına bakmaktır. Kitaplarından sonra; makale yazıyorsa makalelerine, makalelerden sonra; sohbetlerini ve konferanslarını takip ederek o şahsiyetle ilgili bir kanaate varabilirsiniz.
Hasan Karakaya hocanın bütün fikirlerine katılmak zorunda değiliz. Diğer hocaların bütün fikirlerine katılmadığımız gibi. Okuduğumuz kitapları, mutlaka üstünü ve altını çizeceğimiz şekilde okumalıyız. İnsanoğlu beşer bir varlıktır. Hasan hocadan beşerdi. Beşer olan insanoğlu hata yapmaya meyillidir. Hiç kimse hatadan münezzeh değildir. Hocaların kusurları da mutlaka vardır. Bir hocayı sevmek, takip etmek, bütün fikirlerine katılmak anlamına gelmez.
Âlimle ilgili bir şiir de şöyle mısralar var:
“Kendini bilmek için geçerse bütün ömür,
O gönül aynasında, herkesi kendi görür,
Âlim ölse de yaşar, cahil yaşarken ölür”
Şimdi bize düşen, Hasan Karakaya hocanın geriye bıraktığı ilmî mirastan istifade etmektir.
Son olarak:
“Her can ölümü tadacaktır (ve) sonunda herkes dönüp Bize gelecektir.” (Ankebut / 57)
Allah (c.c.), Hasan Karakaya hocayı, Rahmetiyle taçlandırsın.
Vesselam…
Ziya Gündüz