Kültür
Giriş Tarihi : 16-09-2018 10:35   Güncelleme : 16-09-2018 10:36

Atilla İlhan:Arapça Yetmez

Atilla İlhan:Arapça Yetmez

Atilla İlhan 1983’te Milliyet’teki köşesinden şöyle seslenmiş: “Yeni Türk kuşakları Osmanlıcayı anlayabilmelidir ki, gelecekle geçmiş arasındaki köprüyü sağlam kurabilsinler.”

11 Ekim 2005 tarihinde vefat eden Atilla İlhan ardında onlarca şiir kitabı ve roman bıraktı. Eserleriyle olduğu kadar düşünce yapısıyla da özgün bir duruşa sahipti. Bu sebeple de ne sağa ne de sola sığabilmişti. Kemalizme sempati duymasına karşın Batı emperyalizmine de Batı merkezli sol hareketlere de karşıydı. Sol çizgideki yazar ve şairlerde pek görmeye alışık olmadığımız bir şekilde köklerine dört elle sarılmıştı. Selçuklu ve Osmanlı birikimine geri dönmeyi savunmuştu. Ona göre soldan ve sağdan namuslu aydınlar için tek yol milliyetçilik fikrinin peşinden gitmekti.

Bu sebeple onun yazılarından nereden geldiğini bilen, kendi kimliğini özümsemiş ve vatanperver bir ses yükselir. Bu sese örnek olması amacıyla, ele aldığı konu her ne kadar 1983 yılının gündemiyle ilgiliyse de- Milliyet gazetesinde yayınlanan bir köşe yazısını iktibas ediyoruz.

                                                                     *    *    *

Haber, çoğumuzun gözünden kaçtı. Mille Eğitim Bakanı demiş ki, "Öğretmen bulunabildiği takdirde, Arapça, orta dereceli okullarda, bir lisan dersi olarak okutulacaktır." Bana sorarsanız, gecikmiş bir karar. 1960'lardan beri bu fikri savunuyorum; çok da "Batılı" bir gerekçeye dayanarak!

Affınıza mağruren, arz edebilir miyim?

"Batılı" nasıl düşünmüş?

Batılı ülkeler, ulusal farklılıkları ne olursa olsun, Hıristiyan ümmet sentezine dahildirler. Hıristiyan ümmet sentezinin, ta başından itibaren Yunan ve Latin kültürüne dayandığı malum. Onun içindir ki Avrupalı ülkeler, sırası gelip de, birer ikişer ümmet çağından millet çağına geçince, liberal ve laik millet kültürlerini, Hıristiyan ümmet kültürlerinden ürettikleri için, Yunancayı ve Latinceyi, orta dereceli okullarda ders olarak okutmuşlardır. Yanılmıyorsam, hala okutanları da var. Eski Yunan ve Latin kültürünün, Hıristiyanlıkla alışverişi çok; bugün millet aşamasındaki ülkelerin çoğu, ümmet sentezi dönemlerinde, bilim ve sanat dili olarak Yunancayı ve Latinceyi kullanmışlardır; dolayısıyla, geçmiş bilim ve sanat birikimlerinden ancak bu dilleri bilerek yararlanabilirler. On sekizinci yüzyıldan başlayarak, "Batılı" ülkelere egemen olan rasyonel kafa, "Biz laikiz o kültürel dinseldi, şu halde bize yaramaz." dememiş, Yunanca ve Latinceyi daima önemsemiştir.

O kadar böyledir ki bu, Batılı kültür emperyalizminin tesir sahasındaki öteki uluslardan bazılarını da etkiliyor. Nasıl mı, bakın nasıl: değil mi ki Batı, Yunan ve Latin kültürüne yaslanarak Batı olmuş, bugünkü gücüne erişmiştir, o halde keramet Yunancada ve Latincededir, bu dillerle yazılmış eserlerdedir; biz de “Çağdaş uygarlık düzeyine” ulaşmak niyetindeysek, bu dilleri orta dereceli okullarımızda lisan dersi diye okutur, böylelikle “uygarlaşmış” oluruz. Böyle bir davranışın, bir tarihte Türkiye’de de geçerli sayıldığını, hep biliyoruz. Üstelik bu “çağdaşlık” ve “Batılılık” adına böyle sayılmıştır.

Acaba öyle midir?

Bir “Batılı” gibi düşünürsek…

Şimdi ülkemiz konusunda, bir “Batılı” gibi düşünelim:

Ortadoğulu ülkeler, ulusal farklılıkları ne olursa olsun, Müslüman ümmet sentezine dahildirler. Müslüman ümmet sentezinin, ta başından, beri Arap ve Fars kültürüne dayandığı malum. Onun içindir ki, Ortadoğulu ülkeler, sırası gelip de birer ikişer ümmet çağından millet çağına geçince, liberal ve laik millet kültürlerini, Müslüman ümmet kültürlerinden üretecekleri için, Arapçayı ve Farsçayı, orta dereceli okullarında ders olarak okutacaklardır. Eski Arap ve Fars kültürünün, Müslümanlıkta alışverişi çok; bugün millet aşamasındaki ülkelerin çoğu, ümmet sentezi döneminde, bilim ve sanat dili olarak Arapçayı ve Farsçayı kullanmışlardır; dolayısıyla, geçmiş bilim ve sanat birikimlerinden, ancak bu dilleri bilerek yararlanabilirler. O halde, nasıl “Batılı” ülkeler “rasyonel” düşünerek kendi ülkelerinde Yunanca ve Latinceyi önemsemişlerse, Ortadoğulu ülkeler de bu rasyonel ve bilimsel “Batılı” tutumla Arapça ve Farsçayı önemsemek zorundadırlar. Çünkü batılı rasyonel ve bilimsel tutum, başka uygarlık çevrelerinin davranışlarını aynen benimsemeyi değil yöntemin gereğini ulusal koşullar içerisinde uygulamayı gerektirir.

Öyleyse, Türkiye’nin orta dereceli okullarında Yunanca ve Latince öğretimine kalkışması “maymunluktu”; Arapçayı lisan dersi olarak düşünmesi, “Batılı” bilimsel (çağdaş) tutumun sonucudur. Doğrudur fakat eksiktir, bana sorarsanız, aynı şey Farsça için de düşünülmeli, üstelik, Türkçe derslerine “Osmanlıca”, Türklerin yüzyıllar boyunca geliştirdikleri özgün bir dil, Arapçadan da Farsçadan da yararlanmış, ama ikisi de olmamış. Yeni Türk kuşakları Osmanlıcayı anlayabilmelidir ki, gelecekle geçmiş arasındaki köprüyü sağlam kurabilsinler.

Neyse, bu kadar da bir şey, yavaş yavaş hidayete eriyoruz.

https://www.dunyabizim.com

adminadmin