Samsun Haber
Giriş Tarihi : 14-10-2022 11:30   Güncelleme : 14-10-2022 11:30

Anayasa Mahkemesi Samsun’da yangında ölen çocuklar hakkında kararını verdi

Anayasa Mahkemesi, Birinci Bölümü 21/9/2022 tarihinde, A. K. ve diğerleri (B. No: 2019/2549) başvurusunda Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verdi.

Anayasa Mahkemesi Samsun’da yangında ölen çocuklar hakkında kararını verdi

Başvurucular Ali Karakılıç ve Songül Karakılıç’ın oğulları, Cengizhan Karakılıç’ın ise kardeşleri olan B.K. ve A.K. (kardeşler) ikametgâhlarında yalnız oldukları sırada yangın meydana geldi.

Olay yerine intikal eden itfaiye erleri yangına müdahale etmiş ve evde bulunan iki kardeş kardiyopulmoner arrest (solunum ve dolaşım durması) hâlinde devlet hastanesine kaldırıldı.

Uygulanan kalp masajı sonucu kalp atışları sağlanan kardeşler üniversite tıp fakültesi hastanesine sevk edilmiş, yapılan değerlendirme sonucu kardeşlerin durumunun ağır olduğu ve ileri tedavi (hiperbarik oksijen tedavisi) için başka bir merkeze sevkleri gündeme gelmiş ancak kardeşleri kabul edebilecek bir hastane bulunamamıştır. Başvurucular, kendi imkânlarıyla çocuklarını başka bir ilde bulunan ve yoğun bakım ünitesi bulunmamakla birlikte hiperbarik oksijen tedavisi imkânı olan özel bir tıp merkezine nakledildi.

Kardeşlerden A.K. tıp merkezinde yapılan tedavilere cevap vermeyerek vefat etmiş, B.K. da farklı hastanelere nakledilmiş ancak tedavi sürecine cevap veremeyerek hayatını kaybetmişti.

Ölüm olaylarını takiben Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan inceleme sonucunda kardeşlerin tedavi sürecine dâhil olan/temas eden sağlık personelinin tedavi sürecinde ve nakil aşamalarında bir kusurlarının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştı.

İdare mahkemesi nezdinde hizmet kusuruna dayalı açılan tam yargı da davası esastan reddedilmiş ve hüküm kesinleşmişti.

İDDİALAR

 

Başvurucular, yangında yaralanıp akabinde vefat eden çocukların tıbbi müdahalesinde gereken korumanın sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda başvurucular yangın sebebiyle dumandan etkilenen/zehirlenen çocuklarının bir bütün olarak tedavi sürecinde yaşanan aksaklıkların etkisiyle vefat ettiğini, sağlık hizmetinin (Samsun'dan başlayıp Ankara'ya uzanan süreçte) hatalı/eksik/kusurlu yürütüldüğünü, çocuklarının gereken tedaviye ulaşamadığını, yeterli teçhizatı olmayan ambulansla hastaneler arasında dolaştırıldığını belirterek Sağlık Bakanlığını da hasım göstermek suretiyle tam yargı davası açmıştır. Yargısal süreçte mahkeme tarafından Adli Tıp Kurumundan istenen bilirkişi raporu raporuna bakıldığında Samsun'da yürütülen sağlık hizmeti ile sınırlı olarak inceleme yapıldığı hatta sadece A.K. yönünden değerlendirmede bulunulduğu görülmüştür. Başvurucular olayın yeterince aydınlatılmadığını ileri sürmesine karşın mahkeme söz konusu bilirkişi raporunu yeterli bularak hükme esas almıştır. Buna karşın başvurucular sadece Samsun'la sınırlı olarak değil Ankara'ya uzanan tedavi sürecinden de şikâyet etmiş; yetersiz teçhizatı olan ambulansla nakilden, 112 Acil Servisin ambulans sağlamamasından, Ankara'daki hastanelerin çocuklarını kabul etmemesinden de yakınmıştır. Mahkemenin başvurucuların ileri sürdüğü bu hususlara ilişkin olarak bir değerlendirmede bulunmadığı anlaşılmıştır.

 

Tüm bu aktarılan tespitler ışığında iki çocuğun ölümü ile sonuçlanan söz konusu sürece ilişkin olarak devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükleri bağlamında hukuki sorumluluğun ortaya çıkarılması adına Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik, özen ve süratle bir inceleme yapılmadığı ve sonuç olarak devlete ait pozitif yükümlülüklerin (usul yükümlülüğünün) gereği gibi yerine getirilmediği, yaşam hakkının bu yönüyle ihlal edildiği kanaatine ulaşılmıştır.

 

Yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu etkili soruşturma yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde olayı çevreleyen tüm koşullar açıklıkla ortaya konulamadığı için mahkemenin değerlendirmesine konu olmayan (112 Acil Servisin ambulans sağlamaması, Ankara'daki hastanelerin çocukları kabul etmemesi gibi) iddiaların bir başka ifadeyle koruma yükümlülüğünün gereklerinin yerine getirilip getirilmediğinin tespit edilmesi mümkün değildir. Bu bağlamda Mahkemece devletin koruma yükümlülüğüne uyup uymadığının tüm süreç bakımından açık bir şekilde değerlendirilmemiş olması nedeniyle bu aşamada yaşam hakkının maddi (koruma) boyutu yönünden değerlendirme yapılması mümkün değildir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

OLAY VE OLGULAR

Başvurucular Ali Karakılıç ve Songül Karakılıç'ın oğulları, Cengizhan Karakılıç'ın ise kardeşleri olan B.K. ve A.K. (kardeşler) 7/4/2006 tarihinde Samsun'daki ikametgâhlarında yalnız oldukları (anne, baba ve ağabeyin yokluğunda) sırada yangın çıkmıştır. Olay tarihinde kardeşler 5 ve 6 yaşlarındadır. 11/4/2016 tarihli yangın raporuna göre yangının fişe takılı bırakılan elektrikli battaniyenin aşırı ısınması sonucu kısa devre yapan kablolardan kaynaklandığı tahmin edilmektedir.

11/4/2016 tarihli yangın raporunun eki olup olmadığı anlaşılmayan ve üzerinde tarih bulunmayan ancak itfaiye görevlileri tarafından imzalanan bir diğer belgeye/rapora göre "7/4/2016 tarihinde saat 14.12'de bina önündeki çöp bidonundan duman yükseldiği yönünde itfaiyeye ihbarda bulunulmuş, 14.16'da olay yerine itfaiye ekipleri olay yerine geldiğinde dumanın bidonlardan değil bina kapısından geldiği anlaşılmış, komşuların meskende çocuk olduğu yönünde bilgi vermesi üzerine meskenin kapılarının kilitli olduğu tespit edilmiş ve meskenin kapı/camları kırılarak içeri girilmiştir." Belgenin devamında "dumanın kapı ve pencerenin kırılması ile tahliye olması sonucu temiz hava cihazı ve maskeye ihtiyaç duyulmadığı, kilitli kapıya ilaveten pencere kanatlarının çivilenmek suretiyle kapatıldığının görüldüğü ve çocukların en yakın camdan dışarı çıkarılarak hastaneye sevk edildiği" ifade edilmiştir.

11/4/2006 tarihli yangın raporundaki ihbar ve intikal saati, içeriği yukarıda aktarılan imzalı belge ile örtüşmektedir. Ayrıca 11/4/2016 tarihli raporda yangının söndürülme saati 14.50 olarak belirtilmiş, olayda yaralanan ve ölen olmadığı ifade edilmiştir. Rapora "yanan şeyin son durumu" bölümüne "Yatak yorgan ve elektrikli battaniye tamamen yanmaktan, diğer kısımlar ıslanmak ve islenmekten zarar görmüştür." ve "Evde bulunan 5-6 yaşlarında 2 kardeş yoğun dumandan zehirlenerek hastaneye kaldırıldı." şeklinde notlar düşülmüştür.

Kardiyopulmoner arrest (solunum ve dolaşım durması) hâlinde 14.30'da Samsun Devlet Hastanesine kaldırılan ve uygulanan kalp masajı sonucu kalp atışları alınan kardeşler saat 15.30'da Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine karbonmonoksit zehirlenmesi tanısıyla sevk edilmiştir.

Tıp Fakültesi Hastanesinde yapılan değerlendirme sonucu kardeşlerin durumunun ağır olduğu tespit edilmiş ve ileri tedavi (hiperbarik oksijen tedavisi) için başka bir merkeze sevk edilmeleri gündeme gelmiştir. Bu bağlamda doktorlar tarafından Ankara Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesi (GATA), Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi, Dışkapı Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Yıldırım Beyazıt Araştırma ve Eğitim Hastanesi ile iletişime geçilmiş ancak yoğun bakım ünitesi ve hiperbarik oksijen tedavisi olan, kardeşleri kabul edebilecek bir hastane bulunamamıştır.

Başvurucular, çocuklarını Ankara'daki yoğun bakım ünitesi bulunmamakla birlikte hiperbarik oksijen tedavisi imkânı olan özel bir tıp merkezine özelambulansla naklettirmiştir. Doktorların beyanlarına göre kardeşlerin Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesinde takip edilmeleri önerilmiş ancak aile riski göze alarak hiperbarik oksijen tedavisi için Ankara'ya gitmeyi tercih etmiştir, başvuruculara göre ise hekimler kendilerine "Hiperbarik oksijen tedavisi yapılsın, yoğun bakımı bulursunuz." şeklinde telkinde bulunmuştur. Kardeşler olay günü saat 23.45 sıralarında Ankara'daki özel tıp merkezine giriş yapmıştır. Kardeşlerden A.K.nın durumu tıp merkezinde "genel durumu kötü, şuuru kapalı, solunum düzensiz" olarak tespit edilmiş, hiperbarik oksijen tedavisine başlanarak A.K.ya kalp masajı uygulanmış ancak tedaviye cevap alınamadığı için (8/4/2006 tarihinde) saat 02.30'da canlandırma işlemine son verilmiştir. Vefat eden A.K. için zehirlenmeye bağlı kalp ve solunum durması yönünde adli rapor düzenlenmiştir. B.K. için ise A.K. ile benzer tespitler yapılarak hiperbarik oksijen tedavi yöntemi uygulanmıştır. B.K. için Ankara'da yoğun bakımı olan farklı hastaneler tıp merkezi görevlilerince telefonla aranmış ve B.K. özel ambulansla saat 03.00 sıralarında GATA'ya nakledilmiştir. Bu sırada A.K. da anne ve babası ile birlikte taksiyle GATA'ya getirilmiştir. Yapay solunum desteğiyle yaşatılmakta olan B.K.nın GATA bünyesinde çocuk yoğun bakım ünitesi ve mekanik ventilasyon desteği bulunmaması nedeniyle yeniden başka hastaneye nakli gündeme gelmiştir. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yetkilileri, boş durumda ventülatör bulunmaması nedeniyle talebi karşılamayacaklarını bildirmiştir. Hiçbir hastanenin kabul etmediği bilgisinin verilmesi üzerine çocuk yoğun bakım ünitesi bulunmasa da uygun yer temin edebileceğini belirten Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine B.K.nın nakli özel ambulansla sağlanmıştır. Vefat eden A.K. ise GATA'nın morguna alınmıştır.

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine saat 05.00 sıralarında getirilen B.K. Yetişkin Yoğun Bakım Ünitesinde tedavi altına alınmıştır. Hekimlerin çocuk yoğun bakım ünitesi olan bir kurumda tedavisinin uygun olacağı kanaatine varması üzerine B.K., Hacettepe Üniversitesi İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesine saat 06.30'da sevk edilmiştir. Yoğun Bakım Ünitesinde tedavisi yapılan B.K. tedavi sürecine cevap vermeyerek 10/4/2006 tarihinde hayatını kaybetmiştir.

Ölüm olaylarını takiben Sağlık Bakanlığı konu hakkında inceleme başlatmıştır. Sağlık Bakanlığı müfettişleri yürüttükleri soruşturma sürecinde kardeşlerin tedavi sürecine dâhil olan/temas eden sağlık personelinin ifadesine başvurmuş, hastane kayıtlarını incelemiş ve bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Yine soruşturma sürecinde 112 Acil Komuta Kontrol Merkezine yapılan aramalar incelenmiş; 112 görevlilerinin uygun sağlık kurumu bulunduğunda nakil için ambulans gönderileceği, aksi hâlde hastaların ambulans içinde gezdirilmesi nedeniyle mağdur oldukları bilgisi verildiği tespit edilmiştir. Sağlık Bakanlığı soruşturmasına esas olan ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde görevli akademisyenler tarafından düzenlenen 6/6/2006 tarihli bilirkişi raporunda özetle zehirlenme bulguları ağır olan çocuklarda ventilatör desteğine gereksinim duyulduğu, hiperbarik oksijen tedavisinin de uygulanabilir olduğu ancak bu yöntemin yaşam kurtarıcı olduğu hususunun tartışmalı olduğu, başvurulan ilk hastanede bu yöntemin denenmesine karar verildiği, bunun ise yanlış bir tercih olmadığı, hekimlerin yoğun bakım ünitesi bulunan bir sağlık kurumu aramak için çaba sarf ettikleri, bir sağlık kurumunda tüm ventilatörlerin dolu olması hâlinde hasta kabul edilmemesinin zorunluluktan kaynaklandığı, böyle durumlarda hastanın bekletilerek uygun yer bulunduğunda yola çıkarılmasının en iyi yöntem olduğu, somut vakada çocuklar için hiperbarik tedavi imkânı sunan bir merkez bulunması üzerine sevkin kararlaştırıldığı, gerek ilk ulaşılan gerekse daha sonra sevk edilen kurumlarda görev alan hekimlerin izlediği yöntemin ve uygulamanın bilimsel bir hata, eksiklik, kusur içermediği ifade edilmiştir. Soruşturma raporunda sonuç olarak gerek Samsun'daki gerekse Ankara'daki sağlık kurumlarının (Hacettepe Üniversitesi hariç) ve 112 Acil Komuta Kontrol Merkezi görevlilerinin tedavi sürecinde ve nakil aşamalarında bir kusurunun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte soruşturma raporunda "Hacettepe Üniversitesinin sürecin ilerleyen safhada B.K.yı kabul etmesi nedeniyle anılan kurumda çocuk yoğun bakım imkanlarının bulunduğunun anlaşıldığı, dolayısıyla olayın hemen akabinde gerçekleşen süreçte ellerinde uygun imkan bulunmadığını, boş yatak olmadığını belirten Hacettepe Üniversitesi yetkililerinin keyfi ve yasaya aykırı davranışları bulunup bulunmadığı hususlarının Yükseköğretim Kurulu tarafından incelenmesi gerektiği" belirtilmiştir. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarında ve dosya içeriğinde Yükseköğretim Kurulu(YÖK) tarafından yapılmış bir inceleme/soruşturma kaydına rastlanmamıştır.

Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı 26/5/2006 tarihli iddianameyle başvurucu Songül Karakılıç hakkında taksirle ölüme neden olma ve genel güvenliği tehlikeye sokma suçları isnadıyla kamu davası açmıştır. Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesi 14/7/2006 tarihli kararı ile başvurucunun beraatine hükmetmiştir.

 Karar temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Beraat kararı gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

 

"...yangının kesin çıkış nedenini tam olarak belirlenmediği, bu konuda yeterli delil de elde edilemediğinden olayda taksirle genel güvenliği tehlikeye sokma suçunun unsurlarının bulunmadığı, ancak sanığın 5 ve 6 yaşlarında kendilerini idare edemeyecek durumdaki çocuklarını rahatsız da olsa yalnız başına bırakarak nedeni tam belirlenemeyen yangın sonucu çocuklarının ölümüne neden olarak taksirle çocuklarının ölümüne neden olduğu sabit ise de, olayda iki çocuğunun ölmüş bulunması nedeni ile kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir ceza hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede kendisinin de mağdur olduğu..."

 

17. Başvurucular 10/12/2007 tarihinde Samsun 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde süreçten bir bütün olarak şikâyet etmiş, itfaiye ve sağlık hizmetinin sunumundaki gecikme/yeterlilik hususunun yanında kardeşlerin gerek 112 Acil Servis ambulansıyla nakledilmemesinde gerekse Ankara'daki hastanelerin onları kabul etmemesinden, uygun tedavinin uygulanamamasından, sağlık hizmetine erişilememesinden ve gecikmeden yakınmışlardır.

 

18. Mahkeme olayda sağlık hizmetinin sunumuna dair hata, eksiklik bulunup bulunmadığının anlaşılması adına Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesi nezdinde bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Raporun sonuç bölümünün ilgili kısmı şöyledir:

 

"... 07/04/2006 tarihinde öğlen saatlerinde, fişe takılı bırakılan elektrikli battaniyenin aşırı ısınmasıyla kısa devre yapan kabloların yangına sebebiyet vermesi sonucunda evde yalnız bırakılan ve yoğun dumana maruz kalan [A.K.]'nın itfaiyeciler tarafından kurtarılarak Samsun Devlet Hastanesi'ne kardiopulmoner arrestle götürüldüğü, yapılan resusitasyona yanıt vermediği ve tedavi edildiği hastanede 08/04/2006 gününde öldüğü bildirilen [A.K.] hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerdeki veriler değerlendirildiğinde; zamanında otopsi yapılarak iç organ değişimleri araştırılmamış olmakla birlikte olayın gelişimi ve tıbbi belgelere göre yangın ortamında kaldığı bildirilen çocuğun karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu öldüğünün kabulü gerektiği, 07/04/2006 gününde yangın ortamında kalmaya bağlı kardiopolmoner arrestle Samsun Devlet Hastanesi'ne getirildiğinde CPR yapıldığı, kalp atımının döndüğü, solunumun olmadığı, ambu yardımıyla solunumu sağlandığı, entübe edilip, damar yolu açıldığı, TA 80/40 mmHg tespit edilerek Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edilmesinin ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne geldiğinde genel durumu kötü, bilinci kapalı, pupiller fiks dilate, IR -/-, ağrılı uyaranlara yanıt alınamayan hastaya yapılan labaratuar tetkikleri, takip ve tedavisinin tıp kurallarına uygun olduğu, Samsun Devlet Hastanesi'ne kardiak arrestle gelen CPR'le kalp atımı dönen hastaya Samsun Devlet Hastanesi'nde hiperbarik oksijen ünitesinin bulunması durumunda da kurtarılmasının kesin olmadığı oybirliği ile mütlaa olunur... "

 

19. Başvurucular bilirkişi raporuna olayın yeterince aydınlatılmadığını belirterek itiraz etmiştir.

 

20. Bilirkişi raporunu yeterli bulan Mahkeme 14/7/2011 tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

 

" ... Adli Tıp Kurumu raporuna davacı tarafca itiraz edilmekle beraber, itirazın raporu kusurlandıracak mahiyette olmadığı görülerek rapor karara esas alınacak nitelikte bulunmuştur.

 

Buna göre Sağlık Bakanlığı ve 19 Mayıs Üniversitesi yönünden vefat eden çocuklara gerekli tıbbi müdahalelerin yapıldığı 'hiperbarik oksijen' ünitesinin bulunmamasının somut olayda, vefatı engelleyici bir durum oluşturmayacağı anlaşıldığından bu idareler yönünden tazmin sorumluluğu bulunmamaktadır.

 

Samsun Büyükşehir Belediyesi yönünden, olaya geç müdahale edildiği ve itfaiye görevlilerinin gaz maskesi olmadığı için konuta girmediği, vatandaşlarca olaya müdahale edilip, evden çocukların vatandaşlarca çıkarıldığı, olaya geç ve hatta hiç müdahale olmaması nedeniyle böyle sonuçlandığı iddiası açısından, Büyükşehir İtfaiyesince düzenlenen yangın raporunda, yangın ihbarının 14:12'de yapıldığı, çıkışın 14:13'de, varış ve müdahalenin 14:16'da başladığı, 14:50'de söndürme işleminin gerçekleştirildiği, 5 katlı betonarme binadaki meskende, evde bulunan 5-6 yaşlarında 2 kardeşin yoğun dumandan zehirlenerek hastaneye kaldırıldığı, olay yerinde yapılan incelemede, fişe takılı bırakılan elektrikli battaniyenin aşırı ısınmayla kısa devre yapan kabloların yangına sebebiyet verdiği tahmin edildiğinin belirtildiği, davacılar tarafından dava dilekçesi ekinde olay yerindeki vatandaşlardan alınan ifade tutanaklarına göre itfaiye görevlilerinin yanlarında 'gaz maskesi' olmadığı gerekçesiyle eve bir müdahalede bulunmadıkları, bizzat vatandaşlarca camı kırıp içeri girildiği ve çocukların kendilerince dışarıya çıkarıldığının belirtildiği ancak bu ifadelerden sadece birinin resmi olarak kabul edilebileceği polis tarafından alınmış bir ifade olduğu, konuyu açıklığa kavuşturmak amacıyla Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesinde E:2006/160 sayılı dosyanın getirildiği, bu davanın anneye karşı açıldığı ve beraatle sonuçlandığı dava dosyası içerisinde, [S.K.] isimli bahsi geçen ifade tutanağıyla beraber 07/04/2006 gün ve saat 15:00 olarak belirtilen 2 polis memurunca imzalı bir tutanağın olduğu, tutanakta diğer konularla beraber, itfaiye görevlilerinin bina giriş ön camlarını kırarak içeriye girdikleri ve çocukları camdan çıkararak ambulansa bindirdiklerinin belirtildiği görülmüştür.

Bu durumda Samsun Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı İtfaiye görevlilerinin olaya müdahale ettikleri ve çocukları ambulansa bıraktıklarının resmi tutanakla belirtilmesi karşısında, olayda idarenin tazmin sorumluluğunun bulunmadığı..."

21. Ret hükmü, esas yönünden Danıştay Onbeşinci Dairesince 15/1/2018 tarihinde onanmış; karar düzeltme istemi de aynı Daire tarafından 6/11/2018 tarihinde reddedilmiştir.

22. Başvurucular nihai hükmü 20/12/2018 tarihinde tebellüğ etmelerinin ardından 18/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın itfaiye hizmetinin sunumuna ilişkin şikâyet yönünden açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın sağlık hizmetinin sunumuna ilişkin şikâyet yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutu yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 17. maddesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Samsun 1. İdare Mahkemesine (E.2007/1543, K.2011/873) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvuruculara net 90.000 TL tutarındaki manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 9.900 TL vekâlet ücretinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Recep YAZGANRecep YAZGAN