Kendisini hiç tanımadım. Kendisiyle yüz yüze görüşme, konuşma ve tokalaşma imkanına da ulaşamadım. Ancak en yakınlarımdan biri gibi, yıllardır tanışıyormuşum gibi, yıllardır konuşuyormuşum gibi bir his canlandırdı yüreğimde. Şehadetin bir getirisi olmasından mı kaynaklanıyor yoksa cennetin ortaya saldığı bir kokudan mı ileri geliyor, açıkçası tam manasıyla bilmiyorum.
Onun yerinde olmak vardı. Onun gibi olmak, katil siyonist Yahudilere onun gibi saldırmak, onun gibi saldırabilmek vardı. Onun gibi bıçağı siyonistlerin boynuna, boynuna saplamak vardı.
Bu olay bize Müslümanların hiçbir zaman çaresiz olmadıklarını öğretti. Farklı bir eylem gerçekleştirme gücüne sahip olduklarını vurguladı. İstedikleri taktirde bir imkan, bir çıkış yolu bulabileceklerine olan inancı perçinledi. Yeter ki arasınlar. Yeter ki istesinler. Yeter ki yola çıksınlar. Yeter ki istediklerini gerçekleştirmek için ellerine bir bıçak almaya çabalasınlar. Yeter ki dünyayı ve dünyalıkları ayakları altına alabilsinler. Her şey ardı sıra gelecektir sökülen çorap gibi.
2010 yılının Kasım ayında, Tunus’ta, sebze meyve satarak dünya iaşesini temin eden üniversite mezunu işsiz bir gencin, satış arabasına polislerce el konmasına karşılık kendini ulu orta ateşe verdi. Bu olay gerek Tunus’ta gerek orta doğuda dalga dalga yayıldı. Diğer olaylara nazaran bir kıyaslama yapıldığı vakit, bu protestonun sıradanlaşmış bir olay olarak kalmadığını müşahede ettik.
Zaten bölgesel bir eylem olarak da kalmadı. Diğer eylem ve protestolara da hiç benzemedi. Büyük protestoların ateşini fitilleyen bir harekete dönüştü. Orta doğuyu evirip çeviren bir eylem oldu. Bu protestolar Tunus’ta son 30 yıldır yaşanan sosyal ve siyasal olayların en dramatik dalgalarından biri haline geldi. Orta doğuda domino taşı etkisine sebep oldu. Olaylar birbirini kovaladı. Bir çok olayın temel taşı haline geldi. Bu ateşin sönmüş olduğunu söylemek imkansız.
Şehit Hasan Saklanan Hoca’nın şehadeti bana bu olayı hatırlattı.
Basit ve sıradan, ancak etkili ve ses getirici. Bundan sonraki sürece katkı sunan bir taktik.
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Şanlıurfa’da İmam Hatip olarak çalışan Hasan Saklanan kardeşimiz dün öğlen namazını Mescid-i Aksa camii’nde kıldıktan sonra Kudüs’ün sokaklarında İsrail’li askerlere bıçaklı bir saldırı gerçekleştirdi. Karşılık veren İsrailli askerler, Hasan kardeşimizi silahtan çıkan mermilerle oracıkta Şehit ettiler.
Rabbim şehadetini kabul buyursun. Buna benzer bir şehadeti bizlere de nasip etsin!
Kudüs’te yıllardır devam eden bir mücadele, bir direnme, bir savaş vardı. Son altı aydır Gazze’de devam eden katliam ve soykırım Müslüman’ım diyen insanları derinden sarstı. İmkan ve fırsat bulan Müslümanlar bu bölgeye gitmeye çalıştılar/çalışıyorlar. “Demir Kubbe” diye tarif edilen İsrail’in, aslında çevre ülkelerinin sıkkı denetimi sayesinde gerçekleştiğini bu vesileyle görmüş ve şahit olmuş olduk. Şayet çevre ülkeleri, uygulamakta oldukları bu sıkkı denetimlerini ortadan kaldıracak olurlarsa Hasan kardeşimizin gidişine benzer seyahatler katlanarak hız kazanacaktır. Şehit Hasan Saklanan Hoca’nın bu girişimi 2010 yılında Tunus'taki protestoyu akıllara getirdi.
Sıradan bir olay ancak kocaman bir etki...
Kendisi basit ve sıradan ancak etkisi yıllara ve bölgelere yayılan bir eylem. Bu protestolar onlarca diktatörün sonunu hazırladı.
Şehit Hasan Saklanan Hoca’nın bu girişimi de bir yöntem, bir taktik, bir savaş stratejisi olduğuna inanıyorum. Bu olayın da etkisi olacağına olan inancım da tamdır.
Vurmak ve vurulmak.
Silahla olmasa da bıçakla saldırmak. Saldırabilmek. Mescid-i Aksa davasına kendisini feda edebilmek. Binlerce kilometre uzaktan bunu hissederek Kudüs’ün sokaklarında Siyonist avına çıkmak.
Bence bu saldırı topu, tüfeği, gemisi, tankı, uçağı ve İHA'sı olan devletlerin varlığından ve her gün televizyon ekranlarına yaktıkları (kına)malarından daha tesirli ve etkili bir saldırı olduğunu düşünüyorum.
Bu tür eylemlerin artması durumunda İsrail’i kapalı bir kutuya çevirecektir. Hatta onları çelik kasada sürdürecekleri bir yaşama mahkum kılacağını da düşünüyorum.
Ümmet'in, Kudüs’ün, Filistin’in ve Gazze’nin kurtuluşu adına bu uygulama sanırım güzel bir sünnet olacak. İlerleyen zamanlarda bu durum daha da netleşecektir. Fedailerin kendisini feda ettiği bir uygulamaya dönüşmemesi işten bile değildir. On milyonluk İsrail devletinin yok olması için on milyonluk bir İslam fedai ordusunun oluşmasına sebebiyet vereceğine olan inancım tamdır.
Vermelidir de…
Birebir. Teke tek. Dişe diş. Cana can. Kana kan.
Şehit Hasan kardeşimizin gerçekleştirdiği bu olay, şu ayetin ifade ettiklerinden başka bir şey olduğunu da düşünmüyorum: “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzap/23) Bu söze sadık kalma sırası bizde artık.
Şimdi on milyonluk İsrail devletinin içine sızacak on milyon Müslüman fedai ordusunu getirelim gözlerimizin önüne.
Birer bıçak darbesiyle birer Yahudi. Bir şehit ve yere yığılmış Siyonistlere ait bir leş.
Bu vesileyle Tunus’ta meydana gelen orta doğuya yayılan eylemin bir benzeri de gerçekleşmiş olur diye düşünüyorum.