DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Mehmet FIRAT
Mehmet FIRAT
Giriş Tarihi : 22-04-2019 09:37

Mağrib Diyarına Yaptığımız Ziyaret Ve Şahitliklerimiz

Uzun zamandır görmek istediğimiz Kuzey Afrika’nın batısındaki Fas’a bir pazartesi sabahı yani 21 Şubat 2019’da İstanbul Yeşilköy Havalimanı’ndan saat 10:55’teki tarifeli THY uçağıyla hareket ettik.

Pilotun yaptığı anonsla yaklaşık 5 saat süreceğini öğrendiğimiz yolculuk sürecinde herhangi bir sıkıntı yaşamadan Allah’ın izniyle Fas’ın Kazablanka şehrine iniş yaptık.

İlim-irfan havzasında yetişmiş, dindar, mütevazı ve çok değerli Arap asıllı Türkiyeli bir kardeşimiz tarafından Kazablanka’daki 5’inci Muhammed Uluslararası Havalimanı’nda karşılandık.

Arap coğrafyasının en batısı sayıldığı için adı Arapça El-Mağrib olan ülkenin ekonomik başkenti sayılan Kazablanka kalabalık ve yer yer düzenli olmakla beraber biraz karışık ve altyapı çalışmaları dolayısıyla görüntü kirliği dikkat çekiyor.

Arapçada adı Ed-Dar’ul Beyza (Beyaz Ev) olan bu kadim kentin yaygın ismi olan Kazablanka adı ise İspanyolca “beyaz ev” anlamına gelen “Casablanca”dan geliyor.

Atlas okyanusunun kıyısındaki bu şehrin en gözde kıymetli eseri olan 2’inci Hasan Camii, okyanusun sahilinde 1987 temeli atılmış 1993’te faaliyete girmiş, 30 hektar arazi üzerinde bina edilmiş son derece haşmetli bir camii.

Açık alanlarıyla birlikte yüz elli bin kişiye ibadet imkânı sağlayabilecek bir kapasiteye sahip olan 2’inci Hasan Camii’nin minaresinin uzunluğu 210 metre olup mimarisi Endülüs-Mağrib karışımı. Bu şaheserin mimarı ise Fransız mühendis Mishel Binso’dur.

Ülkenin isminin etimolojisi[1]

Tam Arapça ismi El-Memleke El-Mağribiyye (Batı Krallığı)'dır. Genellikle El-Mağrib (Batı) ismi kullanılır. Tarihî referanslarda, orta çağ Arap tarihçileri ve coğrafyacılar, Fas'ı El-Mağrib el Aksa (En Uzak Batı) olarak anmışlardır. Aynı şekilde Cezayir için El-Mağrib El-Evsat (Orta Batı) ve Tunus için de El-Mağrib El-Edna (Yakın Batı) denmiştir.

İngilizce adı olan "Morocco" ise Latince'deki "Morroch" kelimesinden gelir. Morroch, Latince'de Murabıtlar ile Muhavvidler'in başkentleri olan Marakeş'e verilen isimdir. İranlılar "Marakeş" derken, Türkler de antik İdrisî ve Marinî başkent Fes'ten dolayı bu ülkeye Fas demişlerdir.

Marakeş ismi büyük ihtimâlle Berberîce'de Tanrı'nın Toprakları anlamına gelen Mur-Akush kelimesinden gelmektedir.

Genel hatlarıyla Fas

Kuzey batı Afrika’nın en uç noktasında, Atlas okyanusu kıyısındaki Fas, krallıkla yönetiliyor, başkenti Rabat, en büyük şehri ise Kazablanka’dır. Yaklaşık 36 milyonluk ülkenin yüzde 99’u Arap ve Berberilerden (Amaziğ) oluşmaktadır.

Köklü bir geleneğe ve kadim bir medeniyete ev sahipliği yapan Fas’ta resmi diller Arapça ve Berberice’dir. Geçtiğimiz yüzyıl uzun süren sömürge nedeniyle ülkede 2. dil olarak, özellikle elitler arasında Fransızca, ülkenin kuzeyinde ise İspanyolca konuşulmaktadır. Bu durum nedeniyle halk arasında konuşulan Arapçada çok sayıda Berberice, Fransızca ve İspanyolca kelime bulunmaktadır.

Fas'ın, Atlantik Okyanusu'dan, Cebelitarık Boğazını çevreleyip Akdeniz'de son bulan uzun bir sahil şeridi vardır. Doğudan Cezayir, Kuzeyden İspanya (boğaz boyunca bir denizden bir sınır ve Ceuta ile Melilla adlarında iki küçük özerk şehir), güneyden de Moritanya ve Batı Sahra ile komşudur.

Mağrib’in İslam haritasındaki dini kimliği

Mağribilerin ezici çoğunluğu Maliki mezhebine mensup olmasına rağmen fertler bazında değişik mezheplere (İbadilik gibi) müntesip bir kısım azınlıklar da varlığını sürdürüyor.

Kuran’ı Kerim’den sonra İmam Malik’in El-Muvatta kitabı dini otorite kaynak olarak kabul edilir. Yalnız Buhari başta olmak üzere Kutub-i Sitte de tabii olarak makbuldür.

Peygamber Efendimizi anmak üzere özellikle bazı kırsal bölgelerde Kadı İyad’ın Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hakkında yazdığı çok kıymetli eseri olan Eş-şifa Bi-tarifi Hukuk El-Mustafa adlı eser Rebiyülevvel ayında meclislerde toplu olarak okunmaktadır.

Dünyaca ünlü seyyah İbn Battuta Mağriblidir. Öte yandan İslami ilimlerde meşhur çok çok sayıda alim bu coğrafyada yetişmiştir.

Mağrib’de tasavvuf da son derece yaygındır; ülke ve bölge çapında etkili, irili ufaklı yüzlerce tarikat ve bu tarikatlara bağlı tekke ve zaviyeler ülkenin her tarafına yayılmıştır.

Eski başkent Fes’te metfun Ahmet et-Ticani’nin Ticaniyye tarikatı, Kadiriyye, Şazeliyye, Derkaviyye, Helheliyye gibi çok sayıda tarikat Fes, Tanca, Marakeş, Şefşaun, Tatvan, Raşidiyye ve Meknes başta olmak üzere çok sayıda kente yayılmıştır.

Söz konusu şehirlerde dolaşırken mezkûr tarikat mensuplarından, yamalı ve yırtık kıyafetlerle şeyhin emri üzerine nefis tezkiyesi için dilenen veya sokakları temizleyen, çok sayıda derviş ve sofuya rastlamak mümkündür.

Fes’te karşılaştığımız, sokakları temizleyen sakalı kınalı, elinde asası olan, rengarenk, son derece kirli, yırtık ve yamalı elbiseler içerisindeki Helheli dervişi yaşlı bir adam tüm rica ve ısrarlarımıza rağmen fotoğraf çekinmeyi ve bizimle röportaj yapmayı reddetti ve hızla kaçarak uzaklaştı.

Mağrib’in camilerinde gördüğümüz kadarıyla en büyük problem taharet ve su kullanımıdır. Ev ve işyerlerinde olduğu gibi camii tuvaletleri ve şadırvanlarında da musluk adeti son derece kısıtlı. İnsanların abdest için açık havuz şeklindeki şadırvanlardan abdest alması bir noktada kabul görse de çoğu zaman tuvaletlere de elinde dolu maşrapa veya kovayla girmeleri, doğrusu Müslüman ruhunu inciten bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

Buna karşın Mağrib’de bütün Müslümanların göğsünü kabartacak bir de haslet var; Allah Resulü’nden (s.a.v.) rivayet edilen çok sayıda hadisin doğrudan ravisi durumunda, sened zincirinde yer alan ve bu İslam geleneğine sahip çıkarak nesilden nesile hadis-i şerif rivayet eden onlarca alim ve ilim talebesi varlığını sürdürüyor.

Mağrib’in tarihi kentlerine ziyaretlerimiz

Ziyaretimiz boyunca konaklayacağımız Başkent Rabat son derece temiz ve ferah bir şehir olarak dikkat çekiyor. Rabat’ta yaptığımız günlük gezilerimiz esnaısında şehirde yeşilliğie çok önem verildiğini, neredeyse bütün yollarda sağlı sollu veya duble yollar arasına dikilmiş palmiye ağaçları başkenti süslemişti. Muvahhideun Devleti döneminde, Ebi Rakrak nehri ile Atlas okyanusunun birleştiği noktaya inşaa edilmiş Udaya Kalesi manzarası göz kamaştırıcıydı.

Kale içindeki mahalle, tarih ve kültür kokan dar sokakları, etekleri maviye gerisi beyaza boyanmış yüzlerce yıllık evleriyle varlığını ve güzelliğini halen koruyor. Kalenin batıya bakan tarafında görülen Atlas okyanusunun sonsuzluk hissi veren, rehabilite edici, manzarası saatlerce izlenmeye değer. Kalenin nehir tarafında, manzaranın bu rahatlatıcı etkisinden faydalanmak isteyenler için güzel bir seçenek olarak kurulmuş bir de kafeterya var. Burada Mağribin geleneksel naneli çayı mutlaka içilmeli.

Rabat’ta görülmesi gereken diğer mekanlar ise Muvahhidun devleti zamanında 12. Yüzyılda inşa edilmiş 365 stunlu Hasan camiinin kalan kısımları ile yine Ebu Rakrak nehri üzerine kurulmuş tarihi Şellah kalesi ve içindeki tarihi eserler şeklinde özetlenebilir.

Cebel-i Tarık ve Tanca

Rabat’taki birkaç günlük istirahat ve ziyaretlerden sonra gitmeye karar verdiğimiz Tanca tarihi ve stratejik konumuyla son derece önem teşkil ediyordu. Arabayla 2,5 saatlik bir yolculuktan sonra Tanca ziyaretmizin ilk durağı Herkül Mağarası oldu; yaklaşık yer deniz kenarında ki bir tesisin içinden yer altına inen merdivenleri karanlık ve soğuk bir geçitten sonra ulaştığımız mağara son derece ilginçti.

İddiaya göre Yunan mitolojisi kahramanı Herakles (herkül) bu mağarada hapsedilmeye çalışılmış, o da mağaranın duvarlarına vurmuş ve denize doğru büyük bir delik açmıştı. Denize açılan ve pencere görevi gören soz konusu deliğe dikkatlice bakıldığında Afrika haritası şeklindeki yapısıyla görenleri şaşırtıyor. Mağaranın zaman zaman yaşanan savaşlar sırasında yerel halk tarafından uzun süreli sığınak olarak kullanıldığı da ziyaretimizde aldığımız bilgiler arasındaydı.

Mağara ziyareti sonrası tekrar yola çıkıp Tanca kent merkezine doğru yolumuza devam ettik. Yolda uğradığımız Akdeniz ile Atlas okyanusunun birleştiği noktada ise muhteşem bir manzarayla karşı karşıya kaldık. Akdenize ve dokunduğu sahillere bakınca dalgalarının yumuşaklığı ve sakinliği, Atlas Okyanusu’na bakınca dalgalarının hırçınlığını görüyorduk.

Her ne kadar okyanusun ve akdenizin güzelliğine doyamazsak da Tanca eski şehir yani “Medina’ya” görmek üzere bu noktadan ayrıldık ve kısa süre sonra hedefimize nihayet ulaştık.

Afrika kıtasının kuzey batısının en uç noktasında yer alan Tanca Cebeli tarık boğazının Fas tarafında yer alıyor 15 kilometrelik mesafeli karşı kıyıda ise İspanya var. Cebel-i Tarık diye adalndırdığımız küçük yarım ada şeklindeki parça ise İngiliz kontrolünde yer alıyor. Öte yanda Tanca’nın doğusundaki Sebte limanı ve biraz daha doğuda yer alan Melilia kenti de İspanyol işgalinde.

Tanca beyaz evlerden oluşan dar sokaklarla örülmüş, denize nazır son derece ihtişamlı bir manzaraya sahip. Seyahatimizin bu durağında Tanca’nın sokaklarını dolaşıp tanımaya çalışırken meşhur seyyah İbni Battuta’nın kabrini de ziyaret ettik. Meşhur muhaddis, Ali Muhammed El Gumari’nin kabri  ve zaviyesini de ayrıca görüp ziyaret ettik.

Tanca medinayı, sokaklarını çarşısını, camilerini, tarihi tekke ve zaviyelerini ve konaklarını ziyaret ettikten sonra gece geç vakitlerde Rabat’a geri dönüş yolculuğuna başladık.

Fes kentine ziyaret

Mağrib ismini hafızalarımıza “Fas” şeklinde nakşetmiş olan şehir, Fes’tir. Fes ziyaretimiz son derece önemliydi çünkü bizim için bütün ülkeye adını verdirecek kadar önem arz eden bu şehri tanımak Fas ziyaretimizin en önemli ayaklarından biri olacaktı.

Geçtiğimiz yüzyılda, 1912’de, Fransızların işgal ettiği Fas’ın başkenti Fes, Fransız sömürgecilere karşı direnişin merkezi olduğundan, Fransızlar kontrollerindeki kral ve yöneticileri sahil kenti Rabat’a nakletmiş ve buraya yeniden başkent inşaa etmiştir. Çünkü Fes dindarlığı ve tarihi dokusuyla Fransızlara boyun eğmeyecek özgüveni ve bağımsılık ruhu güçlü bir nitelikteydi.

Her ne kadar başkent olmaktan çıkarılmış ise de Fes’e ilk girişten itibaren henüz modern kısımda bile şehrin özel mimari algısı ve son derece güçlü kültürel öğeleriyle dikkat çekiyor, başkent olmayı hakettiğini size hissetiriyor.

Eski Fes şehri yani medina kısmı şehiren geçen nehrin üst tarafında ve alt tarafında kalan 2 bölümden oluşuyor; biri Endülüs Mahallesi diğeri ise Karaviyyin mahallesi. Geçmişte Endülüs’te yaşanan savaşlardan kaçan bir kısım Endülüslü buraya geldiği için bu bölüme adını vermiş, diğer bölüme ise Tunus’un Kayravan kentinden gelenlerden dolayı Karaviyyin ismi verilmiştir.

Dünyanın en eski üniversitelerinden biri kabul edilen ve Kayaravan’dan göçmüş, Fatıma el-Fihri tarafından inşaa ettirilmiş Karaviyyin Camii ve kütüphanesi, olağan üstü bir sanat müzesi ve mimari bir harika olarak gerçekten büyük değer ifad ediyor.

Başlı başına üstü açık devasa bir tarihi müzeyi andıran eski Fes’te 9 bini aşkın daracık sokak ile 360 camii ve mescit içerdiğini öğrendik. Geleneksel Fes evleri, tekkeleri zaviyeleri, medreseleri ve camiilerinin her biri birer sanat harikası, her biri paha biçilemez birer abide.

Daracık sokaklarında dolaşırken sırtında ağır yüklerle ziyaretçilerin arasından gelip geçen katırlar kimileri için korkutucu olabiliyor. Bazen  yüklü katırın geçebilmesi için herkesin duvara yapışması gerekebiliyor.

Öte yandan sokaklarda dolaşırken tekke ve zaviyelerden kaside ve zikir seslerini rahatça duyabilirsiniz. Burada bulunan zaviyelerde bazan karşılaştığımız manzaralar ise doğrusu pek iç açıcı değildi. Ölmüş şeyhin zaviyenin ortasında yer alan mezarına yapışmış istiğase ve istimdatta bulunan müritlerin hıçkırıkları, rabıta halindeki bir kısım dervişin aynı yerde yatıp kalkıp, yiyip içmesinden kaynaklı dışa zühur etmiş acayip durumları, mezarın etrafına saçılmış demir ve kağıt paralarla sayısız mumlar, içerideki keskin çorap kokusu ve daha sayılabilecek çok sayıda unsur can sıkıcı bir derecedeydi.
Karaviyyin Camii’nin hemen yanında yer alan, Merini sultanı Ebu Said Osman tarafından 1323 yılında inşaa edilmiş Attarin medresesi, Endülüs tarzı duvar ve el işçiliği sanatlarında tam bir şaheser.  Benim gibi bir medrese hocasının imrendiği bir tarza sahip bu şaheser gerçekten insanı kendisine hayran bırakıyor, unutulmaz hisler yaşatıyordu. Mesela böyle bir medresede ders almak veya ders vermek hayali beni bambaşka dünyalara götürüyordu.

Arkadaşların zorlamasıyla gitmek zorunda kaldığımız Dabakhane ise dayanılmaz kokusu yüzünden ziyareti benim için tam bir çileydi. Yüksek bir yerden burun deliklerimizde nane yaprakları olduğu halde izlediğimiz deri dabaklanması işlemlerini midem zor kaldırıyordu. Beline kadar su, yağ boya, dışkı vs. içinde deri yıkayan boyayan veya dabaklayan adamları ve inanılmaz derecedeki ağır kokuyu daha fazla çekmek mümkün olmadığından buradan hızla kaçmak durumunda kalmıştım.

Bakırcıları, dericileri, ahşap oymacıları ve daha bin türlü zanaatle uğraşan yüzlerce esnafın bulunduğu bu muhteşem şehirdeki mihmandarımız ise Karaviyyin üniversitesinde (Karaviyyin camii) araştırmacı olan doktora öğrencisi Mahmut Özdemir kardeşimizdi. Fes gibi bir ilim merkezinde böyle takva ve ilim ehli genç bir kardeşimizi görmek ise son derece mutluluk ve umut vericiydi.

Marakeş ziyareti

Başkent Rabat’tan yaklaşık 3,5 saatlik bir mesafede yer alan tarihi Marakeş Fas ziyaretimizin son ana durağını teşkil ediyordu. Yolculuğumuzu yaptığımız kara yolları son derece modern geniş ve temiz otobanlar şeklinde tasarlanmış. Yol boyunca neredeyse Türkiyeyi aratmayacak dinlenme tesisleri  ve mola noktaları mevcut.

Çok kısa sayılmayacak bir yolculuktan sonra öğle namazı vaktinde Marakeş’e girdiğimiz ilk andan itibaren, şehrin güzelliği bizleri büyülemişti. Tamamı kızıl renkteki binaları yeşillendirilmiş ve düz yolları, şehrin arkasına yerleşmiş Atlas dağları manzarası gerçekten büyüleyiciydi. Fas şehirlerini kendilerine has renkleri ve mimari dokusu İslam medeniyetindeki şehir anlayışına epey uygun. Her şehrin kendi ruhu var, her şehrin mimari dokusu var, rengi var. Mesela Tanca beyazdır, Fes sarıdır, Şifşaun mavi, Marakeş ise kızıldır.

Marakeş’te her şeyden önce Kadı İyad’ın kabrini ziyaret etmek istedim ancak türbe ve çevresi tadilatta olduğu için göremedik. Şehrin en meşhur meydanı Camiul Fena meydanındaki tarihi Kutubiyye camiinde namazlarımızı seferi olarak kıldıktan sonra, yılanların, maymunların oynatıldığı her türlü sihir, büyü, şarkı, şiir ve halk oyununun sergilendiği Fena meydanı ve çevresindeki eski şehir pazarını dolaştık. Gerçekten görülmeye değer bir alem burası, karanlık çöktükçe kalabalıklaşıyor, yemek satan seyyar veya sabit akşamlık tezgahlar kuruluyor, meyve suyu satan onlarca tezgahta istediğiniz meyva suyunu taze taze içebiliyorsunuz. Hediyelik eşyaların, deri ürünlerin, ahşap parçaların bolca bulunduğu pazar ise çok girift ve insan içinde kayboluyor.

Geç vakitlere kadar eski Marakeş’i, camiilerini, medreselerini, şehir meydanı ve pazarlarını dolaştıktan sonra Rabat’a dönmek üzere tekrar yola koyulduk.

Fas diyarında Tasavvuf

Tasavvufun neredeyse bütün yüzlerinin tebarüz ettiği Mağrib’de genellikle Cüneydi Bağdadi izinde bir sufilik yaptıkları iddiasındadırlar. Daha çok anadolu ve doğusunda yaygın Nakşibendiliği seferim boyunca Mağrib’de duymadım ama yüzlerce alt kola ayrılmış şekilde çok sayıda tasavvufi tarikatten bahsetmek mümkün. Şazeliler, Ticaniler, Buçişiler, Derkaviler, Helheliler, Kadiriler, Rekrakiler, Raysuniler, Kettaniler, Aleviler, Gergeriler vs. (bunların bir kısmı birbirine bağlı olmakla beraber kendi başına aşırı yaygınlıkları dolayısıyla ayrı saydım)

Her ne kadar bir noktaya kadar kültürel bir öğe olarak görülseler de Mağrib’deki bu akımlar maalesef aşırı cehalet, sefalet ve atalet üzerinde kaim haldedir. Kadın erkek karışık garip zikirler, özellikle mevlid gecelerinde gerçekleştirilen karanlık gece ayinleri, buralarda yapılan şişli kılıçlı keramet gösterileri, Peygamber efendimizin ve bazı şeyhlerin ruhlarını  çağırma ayinleri gibi çeşitli fiiliyat dikkatleri üzerine çekmektedir.

Özellikle mevlidi Nebi’de ülke çapında yüzbinlerce insanın çeşitli bölgelere dağılmış türbe ve zaviyelere akın ettiği ve bunların bazılarında akla hayale sığmaz bir kısım merasim yapıldığı yönünde duyduğumuz iddiaları ise burada paylaşmaktan imtina ederiz. Ancak özetle şunu söylemek gerekir ki; Fas’ta da diğer birçok müslüman ülkesinde olduğu gibi hurafelere itibar eden insan çok.

Mağrib’de hadis ilmi

Peygamber fendimizin Sünnetine karşı birçok islam ülkesinde gerçekleştirilen saldırılara rağmen bilad-i Mağrib’de sünnetin müdafaasını yapan çok sayıda alimle karşılaşmak mümkündür. Alimlerin gerçekleştirdikleri özel çalışmaların yanında, özellikle peygamber efendimize ulaşan hadis senetlerine sahip çıkmaları ve nesilden nesile emin ellerde aktarmaları son derece takdire şayandır. Bu noktada şeyh Muhammed Ebu Hubze, şeyh Mevlud es-Seriri gibi önde gelen alimler hadisi senediyle rivayet ve sünneti müdaafa noktasında büyük isimler olarak anılabilir.

Şeyh Seriri ve Buhubze ile yaptığımız telefen görüşmelerine rağmen birinin hastalığı, diğerinin aşırı uzaklığı ve zamanımızın kısıstlılığı nedeniyle kendilerini ziyaret edemedik ancak, şeyh Buhubze’nin icazetlisi çok sayıda alim gibi, hadis senedine sahip Şeyh Bilal Tanci’ye ziyaretimizi hamdolsun gerçekleştirebildik.

Uzun bir yolculuktan sonra Şeyh bilal ve ilim talebesi başka dostlarını küçük bir köyde ilimle meşgul bir vaziyette ziyaret etmek nasip olmuştu. Şeyh Bilal ile hadis sünnet ve islami ilimler üzerine yaptığımız uzun müzakerelerin, izzet-u ikramın ardından son derece müstefid şekilde ayrıldık.

Mağrib ziyaretimizin belki de en hayırlı ve faideli kısmı da bu kısımdı, çünkü ilim ve ilim ehli ile geçmişti.

Artık Mağrib seyahatimizin sonuna gelmiştik ve ertesi gün tekrar ülkemize dönmek üzere yollara düştük…

Allah’a (C.C) sonsuz hamdu senalar olsun…

Mehmet FIRAT

[1] Vikipedi, Fas maddesi

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA