Bu yazı 15 Temmuz 2016 Yılında hain bir darbe teşebbüsünün neticesinin akim kalması ile
VATANINI...
TOPRAĞINI...
BAYRAĞINI...
TERKEDEN HAİNLERE GELSİN.
Buyrun;
OKUYALIM...
OKUTALIM...
Zafer yolunda unutamayacağım yüzlerden biri Hatice ninenin yüzüdür. Düşman, Salihli'yi yakıp yıkmıştı. Ben, yangından kurtulan beş on evden birinde idim. Halk, korkunç rüyanın geçtiğine bir türlü inanamıyor, bir türlü uyuyamıyordu.
Ortalık sakinleşmeye başlamıştı. İnsanlar birbirinin boynuna sarılıyor, sıkıntılı günlerin geçtiğini söylüyorlardı. Hatice nine, en son gelenlerdendi. Ben, artık yatağa uzanmıştım. Ev sahibi ile çıktı geldi. Boynuma sarıldı. Bana öyle geldi ki bu zafer sırasında Salihli'deki bütün kadınlarda olan korku Hatice ninede yoktu.
Oysa gelenlerin en fakiri, en ihtiyarı ve en halsizi idi. Yanıma gelmek için duvara dayanmıştı. Ama Hatice ninenin esmer ve kırışık yüzünde isteğine ulaşmış bir insanın rahatlığı, olgunluğu vardı.
– Nine, senin evin yandı mı?
– Hey oğul, ben beş kere göçmen oldum; beş kere evim yandı. Ben Üsküp'ten beri beş defa düşman bandırasından bizim bayrağa kaçtım. Bunlardan, önceki gün ümidi kesince bir tek oğlumu aldım; size, bizim bayrağa kaçtım.
– Bayrağımızı çok mu seversin, nine?
Birdenbire buruşuk yüzü üzerinde bir gözyaşı seli aktı. Kurumuş ellerini kaldırdı; avuçlarında hayalinde canlandırdığı kutsal bir şeyi öptü.
– Sevmek ne demek, oğul? Ben elli yıldır onu kovalıyorum. Dünyada oğlumdan başka dikili ağacım kalmadı. Bayrağımız nereden ayrıldı ise ben de oradan ayrıldım. Bir gün buradan kaçıp size gelmek istiyordum. Her gün, burada ölüverirsem mezarım yabancı bandıra altında kalırsa diye çıldırıyordum. Ama düşmanlar bırakmıyorlardı. Öteye kaçmak için bizim ne atımız ne arabamız vardı. Sonunda, baktım ben ihtiyarlıyorum, siz gecikiyorsunuz. Sürüne sürüne size kaçmaya karar verdim. Hep birlikte askerleri karşıladık. Ben de askerlerin yanına gittim. Ayaklarım şişti, dilim dışarı çıktı ama onları buldum. "Bayrağımız Salihli'ye büyük ordu ile girdi; artık çıkmaz." dediler. Oğlum beni, askerlerden aldığı bir eşekle buraya getirdi.
Döndü, sıkı sıkı bir daha boynuma sarıldı. Ne yangın ne facia ne zarar ne de işkencenin anlamı vardı. Sadece öldüğü zaman cesedinin düşman bandırası altında kalmamasını istiyordu. Basit ve sade:
– Ah yavrum, dedi. Artık Allah, emanetini istediği dakika alsın; toprağım bizim bayrağımız altında olacak!
Halide Edip ADIVAR
SON SÖZ:
Denildi mi bir yerin adına Türk beldesi... Gözüm Albayrak arar, kulağım ezan sesi...
Nesibe TÜKEL