Okumak, yazmak, dinlemek, anlamak birbirinin mütemmim cüzü olan şeylerdir.
Okuduğun zaman diğerinin arifesinde olmuş olursun. Ya da yazdığın zaman hepsini kapsayan bir eylem imza atmış oluyorsun. Bunların hepsi modern yazma serüvenin unsurlarıdır. Okumayı yazmayı, okur olmayı, dinleyici olmayı hep birlikte düşünürüz. Aşağıda konuşacağımız anlama çabasıysa hepsinden yukarıda bir çabanın ürünüdür. Okur olmanın gönül ayağı aşağıda konuşacağımız ayrıntılarda gizlidir. Belki de bunlar yaşadığımız tefekkür ve tezekkür alanının sonucudur. Bilemiyorum! Siz okuduğunuzda bana katılırsınız diye düşünüyorum.
Anlamanın birinci ayağı eski tabirle dirayettir. Yani akletmedir. Aklını kullanmayan bir şahsın, iyi anlamadığını tanıklık ederim. Anlama çabası bunu gerektiriyor. Modern insan bundan kaçıyor. Akıllı gibi gözüküyor ama aklı kullanmaktan imtina ediyor. Çünkü akıl ve akıllı olmak emek istiyor. Bundan sakındığınızda da anlama yolundan ayrılıyorsunuz. Anlamayan ya da anlama çabasından kaçan yığınlara şahitlik ediyoruz. Slogan aklı, anlama çabasına ket vurmaktadır. Slogan aklı, kısa ve çapsız bir üründür. Dirayetli insan okuyan ve okuduğunu anlayan insandır. Anlama çabasının dirayetle ve kararlılıkla başladığını anlıyorum. Dirayetli adam anlayan adamdır, anlayan insan da özgüvenli bireydir. Demek ki anlamak biraz da hissiyat ister.
Anlama emeğine yatırım yapan insan, biraz da nakille ilgilenir. Anlamayı kolaylaştıran nakil, rivayete dayanır. Rivayet de okumayla olur. Okumak, anlamanın da arifesidir. Bayram diyebileceğim iyi bir okuma, size gelen rivayetle tevarüs eder. Sosyal medya ve bilim dünyası nakle dayan bilgi deposudur. Onlarca bilgi çöp olmadan önce size ulaşmaktadır. At sırtında, deveyle, uçakla, arabayla nakledilen bilgi, internetle uçuşa geçmiştir. Nakle dayalı dinleme ve anlama artık bir maruz olma halidir. Nakille anlayan insan, rivayetlerin çokluğuyla kaynak durumuna geçmiştir. Seç seçebildiğin kadar, anla anlayabildiğin kadar durumu. Rivayetler muhtelif deyimi budur! Ne kadar nakil, o kadar anlaşılır olma hali vardır. Anlayan da iyi ravilerdir. Artık her insan, elektro bir nakil aracı haline gelmiştir. İyi dinleyen iyi rivayet eder. İyi anlayanlar da bunlardır.
Anlamanın bir görünmeyen çeşidi vardır. Buna eskiler, gönül gözü derdi. Bu da hidayete dayanan yürek veya gönül dinlemesidir. Zor bir anlama çeşididir. İç açıcı bir anlama ve kavrama halidir. Her talip de anlayamaz. Yürek dinlemesi kalbidir. Anlamanın aşk hali budur. Aşkın bir anlama çeşididir. Bir nevi vecd halidir. İyi bir dinleyici bunu yapabilir. Coşkun bir halin, anlamaya dönüşüne burada şahit oluruz. Merhum Ömer Tuğrul İnançer Hoca buna çok gönderme yapardı. Zemin metinleri anlayanların hali böyledir. Mevlana’nın şurada söyledikleri, böyle bir anlamaya tekabül eder: ““Sen şimdi altın ister oldun, halbuki gençliğinde kendin altındın.” Altın kelimesi etrafında söylenenler, tam bir metafor gibidir. Yürekten anlayan bir akıl, bu cümlenin nasıl bir arka planı olduğunu anlar, anlatır diye düşünürüm. Bu tarz bir okuma ve anlama için, sade okumak da yetmez. Kalbin de harekete geçmesi gerekir. Ey okur, burada farklı bir anlama biçimi yok mu? Var. Hadi oraya doğru bakalım.
Anlamak, feraset de ister. Feraset kalp gözü açık olma halidir. Feraset biraz da düşünmektir. Düşünceyle anlamak da bir başka tattır. Feraseti kapalı ya da ferasetsiz çok âdem gördüm! Okumak da feraseti açmaya bilir. Düşünce, fikir, zikir feraseti teşkil eder. Bu yapıları kurmak da kolay değildir. Cılız ve zayıf okur-yazar, feraseti de kuramaz. Feraset bir irfan gerektirir. Okumanın üstünde bir haldir. Okuma bakiyemiz ferasetimize yetmeyebilir. Biraz da düşünce adamı olmalıyız. Feraset, ruhun gözüdür. Ferasetli insan, başarılı insan demek değildir. Başarı sentetiktir, feraset ruhanidir. Anlamanın düşmanları, aynı zaman da ferasetli insanın da düşmanı olanlardır. Yaşamı anlamlı kılan da feraseti anlayanlardır. Ferasetli adam, anlayan adamdır. Anlamanın en iyi çeşitlerinden olan feraset, her insana da nasip olmuyor. Ferasetli anlamak, lider bir özelliktir. Allah bizi ferasetli eylesin. Ferasetli anlayan, gelecekçidir de.
Anlamanın emek isteyen bir çeşidi de kıraat ya da okuyarak anlamaktır. Eskiler okumaya kıraat derdi. Çok da özel bir kelimedir. Kıraathane de buradan gelir. Kıraatle okumak da bir tabirdir. Okuyarak anlamak bir çağdaş kavramadır. Okumak yazmanın arifesiyse, anlamak da yazmanın öncesidir. İyi anlamak için, saydığım anlama biçimlerini görmekte yarar var. Bu anlama çeşitlerini kadim eserlerden derledim, modern yazma ve okuma kaynaklarında az görebilirsiniz. Eskiler bunlarla anlamaya çalışmış. Eski yorumları ve anlama biçimlerini güncelleme ve yenileme zamanı gelmiştir. Modern anlama çeşitlerine de saygım var. Ama her şey de değiller. Okuduğunu anlamakta zorlanan onlarca talebem oldu. Bu yazıyı da o saikle yazmış olabilirim.
Gelelim son anlama çeşidimize, buna ibadi anlama diyoruz. En yüksek anlama çabasıdır. Herkes de beceremez. Anlamanın zirvesi buradadır. Benliğimize anlam katan anlama çeşididir. İçinize yürüdüğünüz anlama ve kavrama buradadır. Sıradan bir okurun anlayamayacağı bir içeriktir. İbadet içinde okuyarak, benlik kattığımız anlama biçimidir. Modern zamanlarda az görülebilecek bir anlama şeklidir. Buna kitabi anlama da diyebiliriz. Yukarıdaki anlama çeşitlerinin toplamı, burada hitama erer. Son okumanın anlama biçimi de diyebiliriz. Okuma ve yazmayı bir elips gibi düşünürsek, ilk okuma ve anlama da olabilir. Anlama yolculuğumuzu konuştuğumuz yazımızı, Fuzulinin dünyayı anlama çabasını anlatan kadim dizeleriyle sonlandıralım:
“Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir;
Ben kimim, sâki olan kimdir, mey ü sahbâ nedir?”
Deli sorular, anlama çabası olanlara selam olsun.
Vesselam.