Koronalı günlerde, ev hapsindeyiz! Şiddetsiz zamanlardayız. Bu günlerin öncesinde, kimse yükselen şiddeti konuşmuyordu? Haberlerde, şiddet havadisleri kanıksanır oldu!Biz şiddetin sadece sonucunu konuşuyoruz. Kadın, erkek cinayetleri; taciz, tecavüz; işyeri mobingi vb. meseleleri konuşuyorduk. Bu hadiseleri ortaya çıkaran sebepleri kimse konuşamıyor ya da konuşmak istemiyor. Kolay olanı tercih ediyoruz. Bu popüler bir örtme olayıdır! Oysa toplumsal bir cinnet halimiz var. Bunların aparatları olarak, yanlış davranış kalıplarımız da var. Çürümenin tarihini yazıyoruz da, haberimiz yok.Eksilen bir irfan ve hikmet arayışımız var.Kimse ne kaybettiğimizi bilmiyor.Sonuçta da bu görüntü ortaya çıkıyor.
Toplumsal cinnetimizin birinci sebebi, normal hale gelen alkol tüketimidir. Toplumu uyuşturan her yapı, cinnetimizin başlangıcıdır. Agrubu marketler, alkolü su gibi satıyor. Hemi de ucuzuna! Her türlü alkollü içeceğe ulaşmak, sudan ucuz hale geldi. Emine Bulut, Ceren Damar vb. cinayetlerde, katiller ileri derecede alkollüydü. Kimse bunu sorgulamadı ya da sorgulamak istemedi. Çünkü alkolü su gibi kullanan bir ilerici bir tayfa var.Alkole söz söylediğinizde, moderniteye sığınan ezik bir kesim! Alkol, modernliğin ya da gelişmişliğin aracı değildir. Olamaz da, uyuşmak ne zaman gelişme oldu?Alkol, katilliğin aparatı haline geldi de, ağlayanımız yok! Kimse bunu yadsıyamaz. Tek başına belirleyici olmayabilir ama, şiddetin unsurlarından birisi diyebiliriz. Birçok suçlu, yakalandığı zaman, alkollüydüm ne yaptığımı anımsamıyorum diyorsa, burada duracağız. Bir de iyi hâl indirimi aldı mı, mesele bitmiştir.Alkol meşruiyet aracı durumuna gelmiş olmaktadır.Sağlıklı bir toplum için alkol ve sonuçlarıyla mücadele edelim.
Devam eden cinnet halimizin ikinci ve çetin bir aparatı da zinadır.Flörtöz halimiz ve beraber nikahsız yaşama, toplumun sıradan durumu oldu!Zinaya bir yıl bile ceza verseydik, bu kadar bir aldatma halimiz olmazdı...Aldatan aldatana, kaçan kaçana! Zaniyeler romanı yazarı Selahattin Enis, yüz yıl sonra haklı çıktı! İstanbul sosyetesini eleştiren usta, bugün zinanın sıradanlaştığını görse, ne yazardı acaba? O zaman cihan harbi vardı, şimdi ne var? Ahlak yoksunluğu için, bir sebep de yok!Göz zinasını konuşan toplum, fiilî zinanın tasallutu altında. Tek başına yaşama isteği, arzusu zina nedeni olamaz.Nikahsız yaşam, aldatma cinayetlerin araçları oldu.Kişi, eşini vuruyor ve intihar ediyor.Namusu sadece kadın üstünden okumak gibi, bir ayrımcı kafamız da var, çapkın erkeği ne yapacağız, nereye koyacağız?Yaptıklarıyla kalan ezik erkek, kadını öldürme aracı oluyor.Nikahlı kadını ayartan erkek, adamım diye topluma hava atıyor!
Evlilik bir devlettir, hakikattir. O da bizden uzak oldu. Kimse evlenmiyor, korkuyor! Yürümeyen evlilikler, yuvamıza musallat oldu.Kimse kimsenin yükünü çekmiyor.Reyting canavarı; müge ve esra'nın programlarına dadandı! Tam zamanda, hiçbir program onları geçemiyor. Ötekinin yaşamın anlatan roman ve magazin programları, toplumun zekasını iğdiş ediyor. Bu yasadışı yaşamlar, bir de kumarla buluşunca, ortaya üçüncü katillik fenomeni ortaya çıkıyor. Sanal kumar ve internet, sosyal medya, artık aileye saldırı aracına dönüştü.Yasadışı yaşamlar, bir telefonun ucunda artık. Sevgilisini ya da katilini fesbuktan bulan yüzlerce insanımız var. Tivitır ya da insagramdan koca mı bulunur? Bulunursa da koca ya da eş mi olur? Tam bir kumar hâli!Nefsine yenik düşüp, buradan kaçmaya ya da evlenmeye çalışan kadınımız, yeni bir cinayete kapı arlar hale gelebiliyor! Sosyal medyanın namusu mu olur? Namus kaslar da değil, kafalardadır. Aklımızı kullanalım, toplumsal cinnet yaratacak durumların öznesi olmayalım.
Gazinoda, kumarhanede, sokakta, sosyal medyada, at yarışında, internette gerçek olabilir ama, hakikat yoktur. Birliktelik olan evlilik bir hakikattir. Fıkıh kitapları, onlarca sayfa evlilik anlatır. Okuyalım, hem de Ömer Nasuhi Bilmen'in İslam İlmihalini. Faruk Beşer'in Kadın İlmihalini okuyalım, okuyalım da hâlimizi bilelim.Hâlini bilmeyen, şiddetin bir aracı ya da nesnesi haline gelir. Bugün yaşanan budur. Ekranlarda kaybolan yaşamların sosyolojisi böyledir. İnternet sokağı, bizim sokak değildir. Sahte, acımasız, sanal, yalan, ezik kimliklerin çöplüğü internettir. Cinayetlerin bir nedeni de bu hedonist yapıdır. Dizilerde sunulan sentetik ve burjuva yaşam, alt sınıfları tahrik ediyor. Evden kaçma ve yalnız yaşam arama rezaleti öyledir.Bu yaşama özenip uyuşturucu çetelerinin eline düşen gençler, cinayet araçlarına dönüşüyorlar. Talebelerimizi cezaevinde görür olduk, nedeni uyuşturucu. Kısa yoldan para kazanma ve köşe dönme aracı. Sanatçı(!) geçinen içici ya da satıcılar da, işin öykünme aracıdırlar!
Toplumsal cinnetimizin bir aracı da sevgisizliktir. Aşksız bir toplum olduk. Türkler mutsuz ve bir o kadar da huzursuz. Mutlu ve huzurlu olmak aynı şeyler değildir. Para var, mutluluk var, ama huzur yok! Mesele budur. Korona günlerine gelmeseydik, eve dönecek miydik? Hayır. Herkes sokakta, şiir bile sokakta, nasıl olacaksa? Evi unuttuk. Eve, ocağa bucağa dönmeliyiz. Devletin, milletin, eşin, kocanın, şefkatini göremeyen birey şiddete yöneliyor. Suç işlemek basitleşti, sıradanlaştı! Yasalar da insanı koruyamayınca, ortaya kaotik bir durum çıktı. Bu çürümeden korunmann yolu;aileye, ferde, irfana, hikmete, saygı duyan bir düzene geçmeliyiz. Koronalı günlerdeki Vefa kelimesi bana bu yazıyı yazdırdı. Vefa da önemli . Devletimiz var olsun. İnsanımıza vefa yakışır. Evinize yardın eden devlet, hizmetkâr devlettir. Sizi unutmayan devlet, bu şiddeti önlemeye muktedirdir. Devlet, millet elele yeni insanı inşaaya girişmeliyiz. Bu zor günler başlangıç olsun. Tapduk Emre aşkla diyor:
"Aşkile yürüyen sırtında dünyayı taşır!/Aşksız yürüyen beden diye bir ceset taşır."