Tabii afetin dili, enkaz dili olamaz. Büyük bir depremle sarsıldık, doğrudur. Bunun dili, mutedil, sakin, sorun çözücü, yatıştırıcı olmalıdır. Pek de böyle olmadı. İnsanımız savaşta kullanılacak bir dil kullanıyor. Enkazı kaldırırız, depremin yaralarını sararız ama kırılan gönül dilini kuramayız. Afet de ahlakıyla gelir. Afet sonrası kullanacağımız dili, afet anında kullanırsak, ortaya bugünkü enkaz dili çıkar. Halbuki biz şu an, enkazı kaldırmalıyız. Yanan canları dinlemeliyiz. Şükretmeliyiz, sabretmeliyiz, kurtarıcı olmalıyız. Depremin yaralarını sarmaya ve yardımeli olmaya odaklanmalıyız. Bunun dışındaki söylem, abesle iştigal ve sorunlu bir durumdur. Oysa biz sorun çözmeliyiz.
Yaşadığımız deprem afeti çok büyüktür. Türk devleti de büyüktür. Bu da geçer. Zehirli dil kullanmak meseleyi çözmez. Meseleyi: Yardımlaşma, dayanışma, bağışlar, izci faaliyetleri, ortak şuuru dili çözer. Depremin şiddeti kalplerimize vurmasın. Şefkati, merhameti, acımayı, anlamayı, dertleşmeyi, hasbihali, empatiyi ortaya koyalım. Sorunları söylemek ve çözmek boynumuzun borcudur. Öyle de yapıyoruz. Devlet alanda, stklar çalışıyor. İnsanımız tüm fedakarlığı yapıyor. Kızılay, Yeşilay, Afad, Ahbab, İhh, İnsan Vakfı, Beşir Vakfı, Unicef, Yardımeli, Cansuyu vb.teşkilatlar her yere uzanıyor. Gün, dayanışma ve tesanüt günüdür.
Doğal afetler bağırma, çağırma şov yapma yeri değildir. Söylev ve demeçler yarışı hiç değildir. Onu seçimde yaparız. Türk milletine diz çöktüremezsiniz. Devlet her an ayaktadır. Çadırı, barınması, iaşesi, yemeği, battaniyesi, konservesi, yemesi ve içmesi yerinde olan bir millet, bunları paylaşmaktan imtina etmez. Etmiyor da. Tabii afetler yıkıcıdır. Siz zor zamanlarda konuşmak değil, yapıcı işler yapmak durumundasınız. Nefret dili, afet söylemi olamaz. Devleti yıkmak, Türk milletini güçsüzleştirmek isteyen baykuşlar bilsin ki, biz ölüsevicilere diz çökmeyiz. Devleti sizin gibi çakallara da bırakmayız. Cenaze simsarlığı da yapmayınız. Ayıptır, günahtır.
Depremler tabiattaki en ağır olaylardır. On üç milyon kişi bundan etkilenmiştir. Nebbaşlık, yağma, hırsızlık, çalmak çırpmak, goygoyculuk bize yakışır mı? Tabii ki hayır. İnsan olan bunu yapar mı? Müslümanlık bunları reddeder. “fâni dünyanın sefası bir kuru kavga imiş/gerçeğiyle insan olmak her şeyden ala imiş” diyen Mahsuni Şerif usta haklıdır. Mesele insan kalabilmektir. Dünyanın sorunları geçici ve çözümlüdür. Nefret dili; yardımlaşmayı, anlamayı, sadakayı, cömertliği önler. Kavgayı, gürültüyü, ötekileştirmeyi, sıradanlaşmayı artırır. Bunlar da insan sevgisini eksiltir.Bu enkaz altında kalmaktan bile kötüdür.
Doğrusu dirilten de öldüren de O’dur(necm43) diyen Rabbim haklıdır. Doğal afetler dünyanın esasında vardır. Zamanın ve mekanın sahibinin tasarrufundadır. Biz enkazın değil, iyiliğin dilini kurmalıyız. Enkazın dilini konuşan, nefret kusan ağızlar şom ağızlıdır. Şeamet tellalı değil, iyilik ve sabır abidesi olmalıyız. Enkazın dilini kullananlar, başkalarının düdüğünü çalanlardır. Askerimiz, polisimiz, bireyimiz, ustamız, öğretmenimiz, imamız yardımda yarışıyor. Bize yakışan da budur. Gün, birlik ve tefekkür günüdür. Yıkılan evi, müteahhitleri, arsızları, çalanları sonra konuşacağız. Gerekirse cezalandıracağız. Olay anında bunları konuşmak, şevkimizi kırar, yardımlaşmayı eksiltir. Düşmanın isteği tam da budur. Böl, parçala yok et. Ayrımcı, nefret dili budur.
“İnsanlara faydası olmayanı, ölülerden say gitsin ”diyen Hz Ali haklıdır. Bir dezenformasyonla karşı karşıyayız. Bu enkaz dilidir. Suriyeli hırsızlık yapıyor, Türkler yağmalıyor, Kürtler kaçıyor, stklar para çalıyor lafazanlıkları böyledir. Biz işimize bakalım. Bu haydutlara, devlet gerekeni yapar. OHAL yasasının çıkarılması doğru olmuştur. Hırsızların nasıl merdivenden düştüğüne de şahit otuyorsunuz! Allah onları perişan etsin. “Hasret kalmışız yüreği güzel insanlara” diyen Cemal Süreya haklı çıkmıştır. Biz; güzel insanlara, yeraltından adam çıkaranlara, yemek yapanlara, sıcak aş temin edenlere hasretiz. Şu an hepsi de alanlarda. Tantanacı fesatlara fırsat vermeyelim.
Bir diğer enkaz dili de, İslami duyarlılığa düşmanlık etmektir. Enkaz kurtulanın duasına, tekbirine, iyilik niyazına karşı çıkmak, fıtrata düşmanlıktır. Evladı doğduğunda kulağına ezan okuyan millet, tabii ki afette dua ve niyaz yapacaktır. Doğal olan da budur. ”Gerek ağlat, gerek güldür,/Gerek yaşat, gerek öldür,/Âşık Yûnus, sana kuldur,/Kahrın da hoş, lûtfun da hoş. Diyen Yunus usta bu gerçeğe vurgu yapar. Allahtan gelene boynumuz kıldan incedir. Dünyevi hesapları da yeri geldi mi sormalıyız. Zehirli dilinizden bıktık. Az konuşun da, acımızı yaşayalım. Depremler, kardeşliği, kişiliği, maşeri vicdanı ortaya çıkardı. Kimin yardımsever, cimri, aymaz olduğunu biliyoruz. Paramız var, her şeyimiz çok. “Paramız az değil, hırsızlar çok kalabalık” diyen Eduardo Guleano haklıdır. Biz nefret söyleminden, şefkat ve merhamet inşasına hicret etmeliyiz. Sıkıntılı bir zamanda böyle yazmak istemezdim lakin, durum budur. Ümitvar olmalıyız.
Yardım, infak, dayanışma içindeki milletime selam olsun. Enkaz dili değil, gönül dili kullananlara da ayrı bir müteşekkirim. Bir duayla bitirelim: Depremde kaybettiğim talebelerime, arkadaşlarıma, milletimize rahmet diliyorum. Canla başla çalışan halkıma kuvvet ve ihsan istiyorum. Sana yalvarıyorum Rabbim; insanımızı koru, imtihanımızı imanımızdan büyük eyleme. Âmin.