Bu iddialı başlık, merhum talebem Bülent Parlak’ın mottosu gibiydi. Ölüm bir vakıadır. Ona rahmet olsun. Yazımı sınav salonunda, ölüm haberi sonrası yazıyorum. Demek ki hepimiz ölecek yaştaymışız. Rahmetliyle farklı bir hukukumuz vardı. Hoca talebe ilişkisinin üstünde bir ilişkiydi. Okuyan, yazan, düşünen, fikreden bir ademdi. Çok öğrencim oldu. Bülent farklı bir kişilikti. Tek tabanca İzdiham Dergisi çıkarmak, ancak onun yapabileceği bir çılgınlıktı. İyi, güzel şeyler yaptı. Dolu, hızlı, aktif yaşadı. Klasik bir öğretmen olmadı. Entelektüel bir öğretmendi. Talebeliği hızlı, bir o kadar da aktifti. Kültür yaşamı da öyle oldu. En İzdiham yazarları zoom toplantısında görüntülü görüşmüştük. Ona hakkımı helal ediyorum. Dilerim cennette buluşuruz. Hoca ve öğrencisi hayırda ortakmış.
Yaşamını mütevazi bir öğretmen olarak ikame ederdi. Yazları Amasya’ya gelirdi. Burası şehir gibi şehir hocam derdi. Şehzadeler şehrine karşı, özel bir sevgisi vardı. Yeni kitabını basarız derdi. Her şey kaldı. Amasya’yı Saraybosna’ya benzetirdi. Çayı, sigarayı, şiiri, dostlarını çok severdi. Adam gibi adamdı. Üniversitede söyleşiler yapmıştık. Yüzlerce öğrenciye kitap imza, açık konuşmalar yaptı. Hoca öğrenci değil, baba oğul gibiydik. İnsanları gönül etmeyi bilirdi. Tabir ona aittir. Instagram’da söyleşi zinciri yapmış, onu da konuşturacaktım ama nasip olmadı. Afişi yaptım, başlığı ne atayım dedim, havadan sudan olsun dedi! Ben rahatsızlandım, yapamadık. Yaşamı ciddiye almayan, çelebi ruhlu bir adamdı. Ölüm teması derginin ana mottosu gibiydi. Onun yazdıkları izdiham müktesebatına yeter artar bile:
“ben sadece seni sevmeyi çok iyi bildim uykumu sallandırırken darağacında ve başrolde bir tüfenk sekerek bir yenilgiden diğerine zafer zannedilen üstelik uzaklarda yaşlanırken Benim en güzel mesleğimdir seni sevmek.”
“Benim en güzel mesleğim seni sevmek” diyen adam bizi ve sevenlerini öksüz bıraktı. Genç gitti. Bülbülüm Bağ Gezerim kitabımı kendi bastı. Kapak tasarımını da o yaptı. Bütün yazar ve şair dostlarıyla ilgiliydi. Yazmakta zorlananları teşvik ederdi. Yaşamı, okumak ve yazmaktı. Seyahati, konuşmayı, dost ziyaretlerini, sılayı rahîmi ayrı bir severdi. Yerine de getirirdi. Her yaz balkon sefası yapardık. Dolu dolu yaşadı. İzdiham yaşasın isterim. Dergiyi çıkarmakta zorlandığını söylerdi. Devam derdim. İzdiham’ın Dükkanını bile açtı. Görsel ağırlıklı bir dergicilik yapardı. Ben fotoyu fazla bulurdum. Ortam derdi. Edebiyatı edebiyat gibi yapalım, tebliğ ayrı bir şey derdi! Tartışırdık. Beni kırmaz, fikirlerime değer verirdi. Her daim düşünceli ve tefekkür halindeydi. Arifane bir tarafı vardı. Belki de şiiri orada gizliydi. Tefekkür, tezekkür, tasavvur sahibi bir adamdı. Geleceğe projeksiyon tutardı. Etrafında genç bir hale vardı. Okur buluşmaları yapar, üniversiteler için aracılık isterdi. Ben de yaptım. Hiçbir maddi kaygısı yoktu. Hocası gibi; yersiz, yurtsuz, mülkiyetsiz bir adam oldu.
Kalabalıklar içinde bir bohem, sigaralı bir düşünce adamı oldu. Tek kişilik bir fikri dünyası vardı. Ortakları da gençler, öğrenciler, öğretmenler, sahipsiz kitlelerdi. Çaplı sözleri, grafitileri, ara başlıkları, aforizmaları vardı. “Hepimiz ölecek yaştayız” artık bir başlık değil, Bülent Parlak yazgısıdır. Yazdığını yaşayan bir şairdir artık. Penceresinden baktığı dünya, onu da ötelere irtihal eyledi. İyi bir müslüman olduğuna da şahidim. Hocanın talebesini yazması da pek zormuş. Ama oldu.
Merhum Bülent Parlak ruhu genç bir adamdı. Genç şair, talebem Mahmut Dilmaç’ın şiir kitabını bir telefonla basmıştı. Severdi gençleri, ruhu genç tutalım derdi. İzdiham gibi adı kalabalık bir dergiyi tek yaşatmak istedi. Başardı da. İzdiham okuma gruplarını tek başına ya da ekibiyle takip ederdi. Kim nerede, ne yapar bilirdi. Sosyal medyaya ağırlık verelim dedim, sözümü de dinledi. Hatta benim de bir “artık kitap izleyip, televizyon okur olduk” temalı afişimi yaptı. Kitabımın tanıtım slaytlarını yaptı. Hepsini özel ve severek yaptı. Tam bir kültür adamı ve iyi bir mümindi. Her Amasya ziyaretinde Sultan Bayezid yapardık. Sanatın yedi çeşidine hakimdi. Instagram’da gece programı yapar, gençlerden türkülü istekler çalardı. Benim de Abdullah Papur isteğimi kırmamıştı. Malatyalı Fahri, Çekiç Ali, Bergen severdi. Türkü, şiir, seyahat, kitap, yazı severliğimiz ortaktı. Beni yazmaya teşvik eden adamlardan birisiydi. Siz de yazma istidadı var, derdi.
Merhum şair Bülent Parlak’ın kültürel mirasına sahip çıkalım. İzdiham dergisi yaşasın. Yayınevi çalışmaları sürsün dilerim. Sevgili okurlar, İzdihamcılar size çok iş düşüyor. Allah yerini cennet etsin. Faydalı yaşadı, iyi yaşadı. Hakka yürüdüğünde de ayrı bir iz bıraktı. Kısacık ömrüne çok işler kattı. Biz ondan razıydık. O da bizi severdi. Onun güzel şiir dizeleriyle sonlandıralım:
“Ellerim titriyor ellerim Çor tutmuş bağlar yeşeriyor birdenbire Kızılderili reis tüylerini yeniden takıyor başına Oturan boğalar ayaklanıyor bozkırda köylülerle Sen aklıma düşünce kim gelse aklıma Unufak oluyorum”
Bülent Parlak’ın şiirindeki “oturan boğa” esprisi de ders cümlelerimden ve ortak argomuzdu. Allah onun yâri ve sevgilisiydi. Rahmet olsun.