Kendi yazdığı hal tercümesine göre, ulemâ soyundan gelen bir ailenin çocuğu olarak Amasya’da doğdu. Babası Amasya müftüsü Abdurrahman Kâmil Efendi’dir. Adı ve mahlası ebced hesabına göre doğum yılını (304:1304/1886-87) verir.
Mekteb-i İbtidâî’den sonra iki buçuk yıl Rüşdiye’de okudu. Ardından babasının müderris olduğu Amasya Bekir Paşa Medresesi’ne devam ederek icâzet aldı (1908). Dinî ilimler alanında kendini geliştirmek üzere amcası Mustafa Sâdık ile Köprülü Mustafa Tevfik ve Köprülü Ârif Fâzıl efendilerin camilerde verdikleri dersleri takip etti; Amasya ulemâsından Hâfız Şerif Efendi’den ferâiz okudu. 1907’de açılan Dârülmuallimîn’i bitirdi ve 1911’de girdiği imtihanda başarı gösterince dersiâm oldu. 1907’de İlkmektep muallimliğiyle başladığı memuriyet hayatında Amasya Şer‘iyye Mahkemesi kâtipliği (1911), Dârü’l-hilâfe Medresesi’nde Türkçe ve Kitâbet muallimliği (1912), yine Amasya’da tahakkuk kâtipliği (1926) ve nâfia ambar memurluğu (1927), 1930-1943 yılları arasında nâfia amele kâtipliği görevinde bulundu ve buradan emekliye ayrıldı. 6 Mayıs 1974’te vefat eden Ahmet Emri, Kültepe civarındaki yeni kabristanda defnedildi. Vefatı üzerine Mehmed Çavuşoğlu hoca, altı beyitlik bir şiir yazmış: “İrciî emri ile gitti bekaya Emrî” mısraı ile ölümüne tarih düşürmüştür. Hattat Ali Alparslan’ın ta‘lik hatla yazdığı bu şiir mezar taşına hakkedilmiştir.
Yetkin ailesinin fertleri bugün Amasya’da yaşamaya devam etmektedir. Ahmet Yetkin Emri, velud bir yazardır. Yayınladığı eserlere bakarsanız, bunu kısa yoldan anlarsınız:Tuhfetül’l İhvan, Sübha-i Emri, Müntehabat, Hizanet’ül Cevahir vb. bunlardan bazılarıdır. Ağırlıklı olarak Farsça yazdığı eserler, ilgililerin anlayabileceği kıvamdadır. Arapça, Farsça ve Türkçe olarak üç dilde şiir söyleme gücüne sahip bulunan ve şiirlerinde “Emrî” mahlasını kullanan Ahmet Emri, yazdığı mektuplarla da ünlüdür. Prof.Dr.Feridun Nâfiz Uzluk’a yazdığı mektuplar ışığında biyografisine, ilmî ve edebi değerlerine de ulaşabiliriz. Otuzu bulan bu mektuplarda, Ahmed Emrî ile ilgili kaynaklarda verilen malûmata katkılar sağlayacak bilgiler mevcuttur. Halen kütüphane raflarında olan bu mektupların çevrilmesi dileğiyle derken, Ahmet Yetkin Emri hocayı anlamaya devam edelim. Benim amacım, Amasya’nın evladı bir değeri kısa da olsa tanımak ve tanıtmaktır.
Saadeddin Nüzhet Ergun’un Türk Şairleri adlı eserinde, Ahmed Emrî’nin-kendisi tarafından yazılmış olan tercüme-i hâlinde- dört adet eserinin ismi (Sübha-i Emrî, İbrete Sâik Bir Nazm-ı Râik, Hikem-i Nâfia ve Cümel-i Câmia, Nagamâtü’l-anâdil fî Riyâzi Emsileti’l-Avâmil) zikredilmekte, ayrıca şiirlerinin dağınık bir halde bulunduğu belirtilmektedir. Türk Şairleri 1936-1945 yılları arasında yayınlanmıştır. Sonraki yıllarda telif ve tercüme faaliyetlerini sürdüren şair, F.Nâfiz Uzluk’a gönderdiği 12 Nisan 1964 tarihli mektubunun ekinde, Ergun’un eserinde yayınlanan hal tercümesinin özetiyle eserlerinin isim ve muhtevâlarını bildirmiştir ki, bu listede Türk Şairleri’nin yayın tarihinden sonraki çalışmalar da yer almaktadır. Derli toplu bir eseler listesi dahi yapılamayan ustanın, İran edebiyatına ve Farsçaya olan ilgisi, İran devletinin bile ilgisini çekmiştir .Çeşitli defalar İran’a davet edilmiştir.
Ahmet Yetkin Emri’nin eserlerinin bir kısmını kısaca anlatabilirsek ne mutlu bize. Birincisi, Sübha-i Emri; Mesnevî olarak yazılmış bir risâle, 99 beyitten ibârettir. Peygamber sevgisini anlatan çok güzel beyitlere haizdir: “Ahmed Emrî kılınca medh ü senâ/Na‘t-ı pâkiyle Fahrü’l-ebrârın/Hemen oldum Resûl-i bi’l-hakkın/.Ben senâkârının senâkârı” Amasyada yayınladığı diğer bir eserinden aldığımız dizeler de dikkate şayandır:” Eşyâ-yı cihân ma‘rifet-i Hakk’a delâil/”Her zerre anın vahdetine şâhid-i âdil.”Tabiattaki herşey Allahın yaratışına delildir diyen usta, aslında sıkı da bir Mevlevidir. Bu şiirin geçtiği eserin adı da, İbrete Saik Bir Manzume-i Raik’tir. Ahmet Yetkin Emri, yandaki mısralarda şiirdeki klasik ustalığını da göstermiştir. Eski kültüre hakim olan Emri, eserlerinin yayınlamasıyla daha iyi anlaşılır ve tanıtımı yapılır diye düşünüyorum.
Ahmet Yetkin Emri’nin Kuranı Kerim üstüne söylediği dizeler de güzeldir: “Mürşid-i râh-ı sivâdır Kur’ân/Şübhesiz habl-i kavîdir Furkân/Olmak istersen eger nâil-i kâm/Hükm-i Kur’ân’a demâdem ol râm.”Ebrehe kılıklı adamların Kuran’a ve Kabe’ye saldırıldığı şu günlerde, bu mısralar, ruhumuza ışık tutmaktadır. Hükm-i Kuran’a demadem ol râm olmak, ne güzel bir ifade kalıbıdır. Keşke bu yola râm olabilsek, keşkelerimiz az olsa. Ne güzel Kuran sevgisi, ne içten ifade kalıpları. Sağolasın Emri usta. Kuran ve izan düşmanlarına ıslah-ı nefs dileyelim. Emrî’nin Farsça ve Türkçe şiirlerinden naklettiğimiz örnekler; şairin edebî zevki, üslûbu ve tercihleri konusunda ipuçları taşımaktadır. Ayrıca bu örnekler, onun şahsında, yakın dönemde bilhassa klâsik tarzda şiir söylemeye devam eden şairlerimizin Fars edebiyatına duydukları ilgiyi ve sevgiyi aksettirecek mâhiyettedir.