DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Adem ÇEVİK
Adem ÇEVİK
Giriş Tarihi : 25-08-2022 15:58

Gender Tanimi, Din, Ahlak, Ve Hukuka Aykiri

DEF (Dünya Ekonomi Forumu Başkanı Klaus Martin Schwab “Global digital kimlik” ve “Deri altı Chip’li kimlik” çağrısı yaptığı gün, Aile Platformu başkanı Adem Çevik İçişleri Bakanlığına bir dilekçe göndererek kimliklerdeki GENDER hanesinin iptalini, ya da kendisi için “X” tanımı yapılmasını istedi. “Toplumsal cinsiyet kimliği” kategorisinde bir kimlik tanımı yapılmasına karşı çıktı. Çevik “Bu fıtrata karşı suçtur” dedi. GENDER şeklinde tanımlanan “toplumsal cinsiyet kimliği”nin “Biyolojik cinsiyet” kimliğini tedavülden kaldırmaya yönelik, Allah’ın yaratışına karşı bir meydan okuma olduğunu söyledi.

 

Hafta başında  Gerede’de nüfus cüzdanındaki GENDER hanesine, hz. Adem’e gönderme olarak, İngilizce “Adam” yazılmasını talep Adem Çevik’in bu itirazı kabul edilmemiş ve toplumsal cinsiyet kimliği olarak cinsiyeti “m” olarak işaretlenmişti. Çevik, “Ben kendini öyle hissetimim, yönelik, eğilim ve deneyimle ulaştığım bir kimliğe sahip değilim. Ben yaratılıştan bir kimliğe sahibim. Oldu bitti, bir emrivaki ile bana bir kimlik dayatılamaz. O zaman akışkan ve değişken bir cinsel kimlik taleb edersem, beni hangi yasa ile hangi kategoride değerlendireceksiniz” dedi.

 

Adem Çevik, İçişleri bakanlığına gönderdiği 15 sayfalık dilekçesinde, İstanbul sözleşmesinin meclisten yayınlanmak için resmi gazeteye gönderilirken metinde “Toplumsal cinsiyet” tanımı ile ekleme yapıldığını, sözleşmeden geri çekilme iradesine rağmen, bütün hükümlerin yasalarda mevcut olduğunu ve uygulamanın bu mevzuata göre devam ettiğini söyledi.

 

Çevik, sandıkta oy kullanırken, seçmenlerin bu ve plandemi konusunun seçmen tercihlerinde belirleyici olmasını beklediklerini de söyledi.

 

Adem Çevik’in İçişleri bakanlığına gönderdiği dilekçenin bir suretide, ilgi, bilgi ve gereği için başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere, Diyanet işleri başkanlığı ve YÖK ile birlikte, Adalet, aile, sağlık, gıda, dışişleri, ulaştırma, çevre, sanayi bakanlıklarına da gönderildiğini de söyledi. Ayrıca TBMM başkanlığı grub başkanlıkları, ilgili komisyonlara da bu dilekçenin birer sureti gönderildi.

 

Dilekçe aynen şöyle:

 

 

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NA

ANKARA

                                

24.8.2022

 

TALEB EDEN                      :ADEM ÇEVİK

                                                         Vatandaşlık No:124......

Adres: İstanbul Güngoren Merter Mete sk.4/34

Erişim:Tel: 05327036115 ailehaklari.org t.me/milliirade

Türkiye Aile Meclisi, ANTİGENDER HAREKETİ @AdemCevik

t.me/DunyaAileBirligi https://t.me/SectikleriniDenetle SEDE

KONU                                :19 Ağustos 2022 tarihli ŞAHSİYETSİZ ve KİMLİKSİZ DEĞİLİM GENDER olmayı ret ediyorum . Kimlik ve Pasaportlarımıza ADEM/HAVVA  ingilizce ADAM/EVE yazılmasını talep etmeme rağmen 22 Ağustos 2022'de yeni kimliğimi maalesef cinsiyeti GENDER dayatması yazılarak geldi. Talebim  kimliğimin X cinsiyeti olarak kimlik kartında GENDER maddesinde kaydedilmesidir.

Nufus cüzdanımda GENDER şeklinde, biyolojik cinsiyetim yerine, yasalarca korunan ve dezevantajlı bir topluluk üyesi olmakla pozitif ayırımcılığa tabi “Din, Ahlak, Gelenek, Biyolojik cinsiyetten bağımsız bir BİREY” olarak, “Toplumsal Cinsiyet Kimliği”ni ifade eden GENDER yazması sebebi ile, katalog olarak tanımlanan LGBTQI+ dışında, (+) olarak, kendimi değişken ve akışkan bir kimlik tanımı olarak “X” şeklinde tanımlamak istediğimden, konunun incelerek, hakkımda yeni nüfus kimlik kartı düzenlenmesi ve konu ile ilgili olarak haklarımın hatırlanmasına ilişkin talebimle ilgilidir.

 

 

AÇIKLAMALAR

 

1-EK:1’de mevcut nüfus kaydımla ilgili bilgileri arzediyorum. Ayrıca KİM’liğimle ilgili kapsamlı bir TARİHÇE-İ HAYATımı da EK:2’de sunuyorum. Bu biyografi gelecekte, şu gen özellikleri şu kişilerden, şu organları şu canlıdan, düşünce sistemi şu programdan aktarılan bir GENOM diye anılmak istemiyorum. Yasal babası, biyolojik babası, taşıyıcı annesi ve cinsiyet değiştirmiş bir ailenin çocuğu olmak da istemiyorum. Ama oldu bitti şeklinde zorunlu bir tercihle karşı karşıyayım. Arzım bu konu ile ilgilidir.

 

2-Burada talebime ilişkin beyan edeceğim hükümler, anayasa aykırılığı iddia edilemeyecek, NORM HUKUK statüsündeki, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde açıkça beyan edilmiş, bu hükümler ayrıca yönetmeliklere dönüştürülmüş, yönetmelikler genelgelerle teyid edilmiş, tamim ve talimatlarla da uygulanagelen düzenlemelerdir.

Türki Cumhuriyeti  yurttaşları, yakın tarihte ciddi bir toplumsal travma geçirdi. 600 yıl süren Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları kabbalaci sabataist pakrudin masonların dayatması ile Kuran/Ezan yasaklandı Camiler yıkıldı/satıldı. Türkiye İslam Devleti Cumhuriyeti olarak kurulan yeni devlet 10 Nisan 1928'de devletin dini İslam maddesi kaldırıldı dinsizleştirildi laikleştirildi. İslam hukuku yerine hristiyan Katolik laik medeni hukukku aldık İslam hukukunu rafa kaldırdık. Şimdi de son 40 yıldır Ailesiz ahlaksız CİNSİYETDİZ TOPLUM dayatması ile karşı karşıyayız. bir gecede harf devrimi DİL SOYKIRIMI ile okur-yazar olmaktan çıkartıldı,  hemde işgalcilerin alfabesi ve dilleri dayatildi. Eğitim sistemi Amerikan Fulbright sömürge eğitim sistemi oldu. dve toplumsal hafıza sıfırlanarak herşey yeniden başlatıldı. Aynı şekilde, yaklaşık 100 yıl sonra tarih tekerrür etti ve insanlşık tarihi boyunca Kabul edilen ve dini bir temele dayanan yaratılış ile ilgili ERİL ve DİŞİL den olan iki cinsiyetten oluşan BİYOLOJİK CİNSİYET “resetlenerek”, “sıfırlanarak” bir gecede toplum cinsiyetsizleştirildi ve “yönelim, eğilim, deneyim ve tercihe dayalı, DEĞİŞKEN ve AKIŞKAN   TOPLUMSAL CİNSİYET dayatması ile karşı karşıya geldik.

Bu durum esasen ÖJENİK HAREKET olarak bilinen, Hitlerin “üstün ırk” arayışına sebeb olan, “yaratılış”ı reddeden “Varoluşçu” bir anlayışın ürünü olarak, bu işin  temelinde, TANRI ve BİYOLOJİK İNSAN’ı tedavülden kaldırmak isteyen bir hareketin devamı idi.

ABD’nin mevcut hükümeti dış politikasını bu yeni insan tanımına saygıya göre tayin edeceğini açıkladı. DSÖ de bu projeye aktif destek vereceğini açıkladı. Çünkü DSÖ’nün desteek verdiği mRNA projesi aynı zamanda “Gen terapisi” politikasına destek vermektedir. Bunun nufus kontrolü yanında Öjenik hareket/Üstün insan ırkı projesi ile bu anlamda birlikte ele alındığını göstermektedir. Ülkemizde de Bilişim, Sanayi, Sağlık ve Gıda politikaları ile ilgili stratejik planlar bu anlamda uluslararası sistemle uyum göstermektedir. GENOM projeleri de esasen buna yöneliktir. TRANSHUMANİZM politikası ile uyumlu bir şekilde KLONOİD İNSAN  / KİMERİK İNSAN Projeleri de, SENTETİK ET projesi gibi adımlarla meşrulaştırılmaya, TOPLUMSAL CİNSİYET paketi içinde yasal bir zemine oturtulmaya çalışılmaktadır. Bu çerçevede “Amerika Planlı Ebeveynlik Federasyonu” (PPFA) ve “Human Rights Campaign-İnsan Hakları Kampanyası”, LGBTQ ile birlikte seks eğitimini getirmek için koordineli bir kampanya başlatma planlarını açıkladı. Bu çabaların LGBTQ’li BİREY’ler için dijital kaynakları, LGBTQ'yu kapsayan müfredat planlarını ve tüm gençlerin ihtiyaçlarını yansıtan cinsel eğitimin değeri üzerine yenilenmiş ulusal konuşmaları başlatma çabalarını içermesi hedeflendi. Burada umumi manzarayı görmek için, nüfus planlaması yapan, kadınları kısırlaştırmak gibi planları olan PPFA’nın veya Gates ekibinin kadın ve erkek kimlikleri yerine koymak istediği,  Queer ve LGBTQ dolayısı ile İstanbul Sözleşmesi, Lanzarotte, CEDAW gibi sözleşmelerin oluşturduğu yasal zeminde ek protokollerle  bu planları hayata geçirme çabaları gözlemlenmektedir.

19. yüzyılın sonlarına doğru insan neslini geliştirme, kalıtsal hastalıklardan arındırmak, yani kısaca insan genlerine müdahale etme hareketleri de başladı. Ve Kısırlaştırma yolları da dahil olmak üzere, 'kontrollü üreme' üzerine onlarca yıllık araştırma, geçen yüzyılın başında, "ana akım bilimi" olarak kabul edilmesi ile modern öjeni hareketi de doğdu. Bugün emrivaki halinde önümüze konulan GENDER projesi esas itibarı ile HİTLER’İN HAYALİ idi. Ve ben BİREY değil, KİŞİ’yim, bir KİŞİLİĞİM var. ŞAHIS’ım, Şahsiyetim var. FERD’im ve FERDEN ve MÜNFERİDEN, icabında MÜŞTEREKEN bu HAKsız, HUKUKSUZsuz dayatmaya HAYIR diyorum ve bu dayatmayı reddediyorum.

Bu anlayışla;

2.1-İSTANBUL SÖZLEŞMESİnden çekilinmiş olsa bile, sözleşmenin bütün hükümleri ve sözleşmeye ek protokollerin tamamı, bugünkü mevcut yasada aynen muhafaza edilmektedir.

2.2-CEDAW zaten daha eski bir sözleşmedir ve yürürlüktedir. Ek protokollerle, İstanbul sözleşmesinin bir çok hükmü aynen BM sözleşmesine aktarılmıştır.

2.3-LANZAROTTE SÖZLEŞMESİnde, TOPLUMSAL CİNSİYET tercihine dayalı kimlik tanımı, 14 yaşına kadar CİNSEL EĞİLİM-YÖNELİM, 14 yaşından sonra DENEYİM ve TERCİH’e dayalı olarak şekillendirilebilmektedir.

 

3-TERCÜME HATASI İLE RESMİ GAZETEDE YAYINLANAN BİR SÖZLEŞME, ONA DAYALI BİR KANUN VE  YÖNETMELİK

Burada konuyla ilgili dikkat çekici bir hususu not ederek konuya açıklık getirmemiz gerekmektedir. Bu. Beyan anı zamanda bir SUÇ İHBARI mahiyetindedir.

3.1-AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN

Kanun Numarası : 6284; Kabul Tarihi : 8/3/2012; Yayımlandığı Resmî Gazete Tarih : 20/3/2012 Sayı : 28239; Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 52 

(NOT: istanbul sözleşmesi ve dayattığı toplumsal cinsiyet eşitliği fitnesinin ve 6284 nolu kanun yasalaşırken TBMM'de geçen cinsiyet eşitliği TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ kelimeleriyle tam 7 yedi defa tahrifat yapılmıştır. Bununla ilgili 22 Şubat 2021′de TBMM, CİMER, Anayasa Mahkemesi ve ist/cumhuriyet başsavcılığına sapkınlığın hamileri resmi evrakta sahtecilik yapan sahtekarlar için 86647 nolu suç duyurumuzun ardından istanbul sözleşmesinden  20 Mart 2021'de çekildik)

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Temel İlkeler ve Tanımlar

Amaç, kapsam ve temel ilkeler

MADDE 1(1) Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

(2) Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında aşağıdaki temel ilkelere uyulur:

a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır.

Yukarıda görüldüğü gibi, her ne kadar İstanbul sözleşmesi’nden çekilindi ise de, mevcut, mer’i yasanın 1. Bölüm, 1. Maddesi, 2. Paragrafının (a) bendinde yasanın referansı olarak doğrudan ve dolaylı olarak “İstanbul sözleşmesi” adres gösterilmektedir.

 

Aynı durum yönetmelikte de müteselsilen devam ettirilmektedir. Bu durum Lanzarotte’de de aynı şekildedir:

1.3.2008 tarihli, 26803 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan şekli ile:

6284 SAYILI AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUNA İLİŞKİN UYGULAMA YÖNETMELİĞİ

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

MADDE1 – (1) Bu Yönetmelik, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınlar, çocuklar, aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi ile şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali olan kişiler hakkında şiddetin önlenmesine yönelik tedbirler ile bu tedbirlerin alınması ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları kapsar.

Dayanak

MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 22 nci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

 

3.2-Yukarıdakine ilave olarak, doğrudan ve dolaylı olarak, usulüne uygun olarak kabul, yasa ve yönetmeliklerde atıf yapılarak referans gösterilen EK Protokollerin bir kısmını özetle şu şekilde sıralayabiliriz:

Avrupa’da Kadınlara Yönelik Şiddete İlişkin 1450 sayılı Tavsiye Kararı (2000), Kadınlara Yönelik Aile İçi Şiddete İlişkin 1582 sayılı Tavsiye Kararı (2002), Zorla Evlendirme ve Çocuk Evliliklerine İlişkin 1723 sayılı Tavsiye Kararı (2005), Kadınlara Yönelik Şiddet İle Mücadele İçin Birlik Olan Parlamentolara İlişkin 1759 sayılı Tavsiye Kararı (2006), İlaçla Kolaylaştırılmış Cinsel Saldırıya İlişkin 1777 sayılı Tavsiye Kararı (2007), Kadınlara Yönelik Şiddet İle Mücadele İçin Birlik Olan Parlamentolar: Kampanyanın Ara Değerlendirmesine İlişkin 1817 sayılı Tavsiye Kararı (2007), Kadınlara Yönelik Şiddet İle Mücadele: Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne Doğru konu başlığını içeren 1847 sayılı Tavsiye Kararı (2008), Silahlı Çatışma Durumunda Kadınlara Yönelik Cinsel Şiddete İlişkin 1879 sayılı Tavsiye Kararı (2009), Kadın ve Kızların Kaçırılmasını da İçeren Cinsiyete Dayalı İnsan Hakları İhlalleri ile Mücadeleye İlişkin 1868 sayılı Tavsiye Kararı (2009), Kadınların Öldürülmesine İlişkin 1861 sayılı Tavsiye Kararı (2009), “Sözde namus cinayetleri” İle Mücadeleye Duyulan Acil İhtiyaca İlişkin 1881 sayılı Tavsiye Kararı (2009), Kadınlara Evlilik İçi Tecavüzü de Kapsayan Tecavüze İlişkin 1887 sayılı Tavsiye Kararı (2009), Özellikle Aile İçi Şiddet Görme Riski Olan Göçmen Kadınlara İlişkin 1891 sayılı Tavsiye Kararı (2009) ve Aile İçi Şiddete Şahit Olmuş Çocuklara İlişkin 1905 sayılı Tavsiye Kararı (2010)

Tüm yasa ve yönetmeliklerde, diğer uluslararası İnsan Hakları Belgeleri’ne, özellikle CEDAW’a ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne, Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Deklarasyonu ve Kalkınma Hakkı Bildirgesi referans verilmektedir ve bağlılık vurgusu yapılmaktadır. Kaldı ki bu durum bakanlıkların stratejik belgelerinde de yer almaktadır. Bu çerçevede Pekin’de 1995 yılında yapılan 4. Dünya Kadın Konferansı eylem platformunda ise sözkonusu sözleşmeler çerçevesinde kadının güçlendirilmesi için ulusal mekanizmalar önerilmektedir.

Aynı şekilde Kadının İlerlemesi İçin Nairobi İleriye Dönük Stratejiler ve 1995 yılında gerçekleştirilen BM 4. Dünya Kadın Konferansı sonucunda kabul edilen Pekin Deklarasyonu ve Pekin Eylem Platformu’nun tam olarak uygulanması amacıyla 59 ülkeden katılımcılarla Haziran 2000’de New York’ta 5 yılda edinilen kazanımlar, karşılaşılan engeller, son 5 yılda Dünya’da meydana değişmelerin kadın gündemine yansımaları ve geleceğe yönelik eylem ve girişimlerin ele alındığı “Kadın 2000: 21. Yüzyıl için Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kalkınma ve Barış (Pekin+5)” başlıklı BM  Genel Kurulu Özel Oturumu üye ülkeleri kararlılıklarını teyid eden bir forumdur.

 

4-BM, AB VE DSÖ BU PROJENİN AKTİF TARAFIDIR VE BU TEHDİT İNSANLIĞA KARŞI GLOBAL BİR TEHDİTTİR

Evet BM, AB ve DSÖ bu projenin aktif tarafidir ve bu tehdit insanliğa karşi global bir tehdittir.

Bu çerçevede, yeni dünya düzeninin başlangıcı Kabul edilen, Mesihin 2.bininci yılı olarak “Millenium” perspektifi ile sun ulan  “BM Yeni Bin Yıl Kalkınma Hedefleri Bildirgesi” 2000 yılında kabul edilmiştir. Bildirgede 8 hedef belirlenmiş olup 3. hedef, “Toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik ederek kadının durumunun güçlendirilmesi” olarak ifade edilmektedir.

Kurulduğu 1946’dan beri BM düzenli olarak genel kurul toplantılarında BM Kadının Statüsü Komisyonu’nun  UN/WOMEN (BM-KSK), Türkiye’nin de katılımı ile aldığı kararlar hep bu doğrultuda olmuştur. Malesef Türkiye, üyesi olduğu BM’nin kadın-erkek eşitliği konusunda uluslararası düzeyde organize ettiği toplantıların hepsine resmi düzeyde katılarak alınan kararları imzalamıştır.

DSÖ’nün 2005 yılında bu konuda bir monograf yayınladığını görüyoruz. Bu Monografta Toplumsa cinsiyet konusu, “Kadına şiddet” maskesi ile perdelenerek “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en açık sonucu olan kadına karşı şiddetle mücadele edilmez ise” önümüzdeki daha uzun bir süre kalkınma hedefine ulaşılamayacağı vurgulanmaktadır.

Bu anlamda “Türkiye’de Kadın Erkek Eşitliği ve Toplumsal Cinsiyet Ayırımcılığının Önlenmesi” ana başlığı ile perdelenen çalışmaları şu şekilde özetlemek mümkündür:

2005: Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50.000’i geçen belediyelerin kadınlar ve çocuklar için koruma SIĞINMAevleri açmalarının belediyelerin görev ve sorumlulukları arasında olduğuna ilişkin düzenlemenin bulunduğu Belediyeler Kanunu yürürlüğe girdi.

2005: Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu çalışmalarına başladı.

2006: “Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler” konulu Başbakanlık Genelgesi yayımlandı.

Bu çerçevede  Pekin 4. Dünya Kadın Konferansı’nın önerileri paralelinde Türkiye’de halen sayıları 15’e ulaşan “Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezleri”nin üniversiteler bünyesinde kurulması da konunun bilimsel yönünün incelenmesi ve savunuculuk aktiviteleri yönünden önemlidir.

Bu kapsamda 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde de Rektörlüğe bağlı olarak “Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (HÜKSAM)” kurulmuş olup, Merkezin temel amacı “toplumsal cinsiyet eşitliği” konularında bilimsel çalışmalar yürütmek ve savunuculuk yapmaktır. HÜKSAM kurulduğundan bu yana temel amacına uygun pek çok aktivite gerçekleştirmiş olup, toplumsal cinsiyet ayırımcılığı Dünya Sağlık Örgütü - Avrupa Bölgesi işbirliğinde, Türkiye dahil 7 Avrupa ülkesinde ortak bir şekilde yürütülmüştür. Yürütülen “Sağlık Politikalarının Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Duyarlılığı Yönünden İncelenmesi” çalışmasını da yürütmüştür.

Esasen TOPLUMSAL CİNSİYET SÜRECİNİN BAŞLANGICI CEDAW İLE ATILDI. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi ya da CEDAW  1979'da BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve taraf devletlere kadınlara karşı ayrımcılığın tüm biçimlerini ortadan kaldırma yükümlülüğü getiren uluslararası bir sözleşmedir.

LANZAROTTE SÖZLEŞMESİNE GELİNCE, Sözleşme Türkiye tarafından 25/10/2007 tarihinde Lanzarote’de imzalanmıştır. 13 Ağustos 2010 tarihinde TBMM Başkanlığı’na sunulan Sözleşme ile ilgili, Dışişleri, Adalet, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarının 567 sayılı Komisyon Raporu ile olumlu görüş sunması üzerine Sözleşmenin Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı oluşturulmuştur. Akabinde, “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi” 25/11/2010 tarih ve 6084 sayılı Kanunla onaylanmıştır. Sözleşme, Dışişleri Bakanlığının teklifi üzerine, 31/05/1963 tarih ve 244 sayılı Kanunun 3’üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18/07/2011 tarihinde onaylanmış ve 10 Eylül 2011 tarih ve 28050 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

 

5-“GENDER” TANIMININ YASAL DAYANAKLARI VE TARİHİ ARKA PLANI

Bu çalışma kapsamında Türkiye’de Anayasa dahil 1930-Umumi Hıfzıssıha Kanunu, 1957-Nüfus Planlaması Hakkında Kanun, 1961-Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun ve 1983- Nüfus Planlaması Hakkında Kanun olmak üzere 5 temel yasa toplumsal cinsiyet duyarlılığı oluşturma yönünde referans olarak kullanılmıştır.

1980 öncesi çıkarılmış olan yasalar toplumsal cinsiyet eşitliğine daha az duyarlı oldukları Gerekçesi ile 2000 sonra geniş ölçüde eleştirilere sebeb olmuş, ek protokollerle takviye edilmiştir. 1983 yılında kabul edilen 2827 sayılı Nüfus Planlaması Kanunu en toplumsal cinsiyete duyarlı “Gender-sensitif” en eski yasa olarak kabul edilmektedir. Bu çerçevede 2. Adım olarak UNFPA tarafından desteklenen  Ankara, İstanbul, Diyarbakır ve Mardin’nde, Toplumsal Cinsiyete duyarlı olan 2827 Sayılı Yasa’nın, sağlık personeli tarafından ne ölçüde Toplumsal cinsiyete duyarlı olarak uygulandığı incelenmiş ve yeni yön eylem planları yapılmıştır. İstanbul sözleşmesi sürecinde bu konu GREVIO’nun gözetiminde gerçekleştirilmiş, Merkezi hükümet, yerel yönetim, Akademi, Media, STK ve hemen hemen bürokrasinin tamamı, iktidar ve muhalefet kanatları bu projelere destek vermek zorunda bırakıldı.

 

6-GENDER, BİYOLOJİK CİNSİYET, CİNSEL EĞİLİM - YÖNELİM VE “TOPLUMSAL CİNSİYET” NEDİR?

Bu konu son yüzyılın ilk çeyreğine doğru en çok konuşulan konuların başında gelmektedir. KAOS GL 1994’de kuruldu. LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, TransGender) kelimelerinden oluşmaktadır ve daha sonra buna bir de (+) eklenmiştir. Şimdilerde bu süreç IQEP+ şeklinde devam etmektedir. LGBT süreci 12 Eylül 1980 darbesi  sonrası hız kazandığı görülmektedir.

Cinsiyet (İngilizce SEX) ("cins"), “herhangi bir canlının doğuştan, genetik olarak kazandığı, cinsel üremeye yönelik özelliklerin toplamıdır. Bu noktada anlaşılması gereken, eşeyli üreyen her türe ait her bireyin bir cinsiyeti olduğudur. Cinsiyet, sperm ve yumurtanın birleşmesinden ötürü ve birleştiği anda ortaya çıkan bir unsurdur ve dolayısıyla, bir yavru doğarken mutlaka bir cinsiyet ile doğar.

Biyolojik cinsiyet” konusunda 3 farklı cinsiyet tanımı vardır: X-Y kromozomal sistemine uyumlu olarak gelişmiş canlılarda erkekler XY kromozomal kombinasyonu ile doğarlar. X-Y kromozomal sistemine uyumlu olarak gelişmiş canlılarda dişiler XX kromozomal kombinasyonu ile doğarlar. 3. Grubta Ünsa/Hünsa tabir edilen çift cinsiyetli, bir anomali sözkonusudur.

“Toplumsal Cinsiyet” tanımı ile ilgili olarak  internet sitelerinde genel olarak şu bilgiler verilmektedir:

Toplumsal Cinsiyet” kısaca “Gender” olarak tanımlanmaktadır. ”Genel olarak toplumsal cinsiyet, cinsiyetlere toplum tarafından yüklenen fiziksel, biyolojik, zihinsel ve davranışsal karakterlerin tümüdür. Cinsiyet, biyolojik ve genel olarak tüm eşeyli üreyen canlılarda görülen bir kavramken, evrimsel patikasından ötürü insan popülasyonlarında bir de ‘tanımlanmış cinsiyet’ veya ‘toplumsal cinsiyet’ kavramı bulunur. Bu kavramın bazı diğer iri beyinli primatlarda da görüldüğü düşünülmektedir. Kısaca cinsiyet, bir bireyin genlerinden kaynaklı oluşan üreme organları ve özellikleri ile tanımlanan bir olgudur.”

Bu sonuç, malum çevrelerce bir evrim  şeklinde değerlendirilerek, “insan türünün biyolojik evrimi sonucunda ortaya çıkan kültürel evriminin bir ürünü” olarak tanımlanmaktadır.

Bu tanıma göre erkeksilik (maskulin) ve kadınsılık (feminen) olarak örgütlenebilir süreçlerdir. Bazı fiziksel özellikler, hareketler, davranışlar toplum tarafından "erkeksi" ya da "kadınsı" olarak tanımlanabilmektedir. Bu çevrelere göre bu yaklaşımların doğrudan biyolojik bir arkaplanı bulunmamaktadır. Üstelik bu ayrım, kültürden kültüre değişebildiği gibi, aynı kültür içerisinde farklı zaman dilimlerinde farklı tanımlar kazanabilmektedir. Yani bunlara göre, cinsiyet Vehbi değil kesbidir. Biyolojik değil, sosyolojik ve psikolojik bir olgudur. Yaratılış ile doğuştan varolan bir durum değil, evrimsel süreçte, kültürel etkilere açık, din, ahlak ve gelenekten bağımsız, eğilim, yönelim, deneye dayalı bir tercih konusudur. Bugünkü yasa yasa düzeni ve resmi uygulamalar, bu kabulü meşru kabul etmektedir.

 

7-CİNSEL EĞİLİM / YÖNELİM NEDİR?

Cinsel Yönelim (Sexual Orientation) LGBT çevrelerine göre, romantik ve/veya cinsel ilgi ilgili duyumsamadır. Cinsel yönelim, hiçbir cinsiyete ilgi duymama’yı da (aseksüellik) da kapsar. Bu anlamda konu 4 grubda ele alınabilir. Aynı cinsiyete ilgi duyma (eşcinsellik - homoseksüellik), farklı cinsiyetle ilgili (heteroseksüellik), iki cinsiyete de ilgi duyma durumu (biseksüellik), hiçbir cinsiyete ilgi duymama hali (aseksüellik). Ayrıca buna yeni eklemeler de söz konusudur. Mesela tüm cinsiyet ve cinsel yönelimlere ilgi duyma (panseksüellik) veya birden fazla ama spesifik olarak bazılarına ilgi daha fazla ilgi duyma (poliseksüellik) de bu kategoridedir. Son günlerde Hayvanlara cinsel ilgi duyma, Aile içi cinsel ilgi, çocuklara karşı cinsel ilgi, toplumda giderek daha fazla ilgi uyandıran konular arasında bulunmaktadır.

7.1-CİNSEL YÖNELİM KATEGORİLERİ NELERDİR?

Cinsel yönelimle ilgili olarak birçok farklı kategorizasyon geliştirmek mümkündür. Aşağıda bunların olabildiğince kapsayıcı ve güncel bir listesini sunmaya çalışacağız; ancak bunu yaparken "fantezi" olarak tabir edilen seks uygulamalarından doğan kategorileri listemize dahil etmeyeceğiz. Daha ziyade cinsel yönelimin temelini belirleyen kategorileri sunmaya çalışacağız. Geleneksel olarak bu listenin ilk dört maddesi cinsel yönelim kategorizasyonunda kullanılmışsa da, sonradan bu liste giderek genişlemiştir. Aseksüelliğin bir cinsel yönelim olup olmadığı halen tartışılmaktadır.

Düzcinsel (Heteroseksüel): Kendi biyolojik cinsiyetinden olmayan, karşı biyolojik cinsiyetten olan kişilere romantik veya cinsel ilgi duyanlara denmektedir.

Eşcinsel (Homoseksüel): Kendi biyolojik cinsiyetinden olan kişilere romantik veya cinsel ilgi duyanlar bu kategoridedir.

Çiftcinsel (Biseksüel): Hem kendi biyolojik cinsiyetinden olan, hem de karşı biyolojik cinsiyetten olan kişilere romantik veya cinsel ilgi duyanlar,

Cinselliksiz (Aseksüel): Hem kendi biyolojik cinsiyetinden olan, hem de karşı biyolojik cinsiyetten olan kişilere herhangi bir romantik veya cinsel ilgi duymayanlar,

Gri Aseksüel: Seksüellikle aseksüellik arasında bir yerde bulunan, bu iki uç arasında gidip gelen kişiler,

Androfilik (Androphylia): Eşcinsel/düzcinsel tanımına alternatif olarak geliştirilen, erkek/dişi kutupluluğu yerine maskülanite/feminenite kavramlarını yerleştiren, bu tanım çerçevesinde maskülen özelliklere romantik veya cinsel ilgi duyanlar,

Jinefilik (Gynephilia): Eşcinsel/düzcinsel tanımına alternatif olarak geliştirilen, erkek/dişi kutupluluğu yerine maskülanite/feminenite kavramlarını yerleştiren, bu tanım çerçevesinde feminen özelliklere romantik veya cinsel ilgi duyanlar,

Panseksüel (Omniseksüel): Cinsel yönelimi ve cinsel kimliği ayırt etmeksizin her insana romantik veya cinsel ilgi duyan kişiler,

Poliseksüel: Farklı cinsel kimliklere ilgi duyup, hepsine ilgi duymayan kişiler,

Kuir (Queer): Heteroseksüel veya düz cinsiyetli olmayan herkesi barındıran çatıyı ifade eder.

X Kimlik / Kimliksiz (Agender/Neutrois): Kendini herhangi bir cinsel kimlikle tanımlamayan kişiler.

Erdişi (Androgyne/Androgynous): Hem erkek, hem dişilere ait cinsel özelliklere (bunların bir karışımına) sahip olan kişiler.

Bicinsiyetli / Çift Kimlikli (Bigender): Yaşamlarının farklı dönemlerinde kendilerini erkek veya dişi olarak tanımlayabilen, bunlar arasında geçiş yapan kişiler.

Düz Cinsiyetli (Cis/Cisgender): Cinsel kimlikleri biyolojik cinsiyetleri ile örtüşen kişiler.

Akışkan Kimlikli (Gender Fluid): Sadece erkek ve dişilere ait özellikler arasında geçiş yapmakla kalmayıp, diğer kimlikler arasında da geçiş yapabilenlere denir.

Bağımsız/Değişken Kimlikli (Gender Nonconforming/Variant): Kendilerini çok spesifik bir grup altında tanımlamayan, sadece geleneksel toplumsal cinsiyet kalıplarına uymayan kişiler kendilerini bu şekilde tanımlamaktadır.

Sorgulayan (Gender Questioning): Özellikle cinsel kimlik tartışmalarının yaygınlaşması sonrasında toplumun tanımladığı ikili kategoriden fazlası olduğunu öğrenen kişiler, kendi cinsel kimliklerini sorgulama sürecinden geçebilirler.

İkiliksiz (Genderqueer / Non-binary): Çok farklı tercihleri bünyesinde toplayan çatı bir kavramdır. Genelde toplumun ikili cinsel kimlik kalıbına uymayan herkesi ifade ediyor

Kimlik Bükücü (Gender Bender): Cinsel kimlik kalıplarına uymamakla kalmayıp, bunları bilerek çiğnemeyi sosyal bir aktivizm türü olarak benimsemiş kişilerdir.

Pancinsiyetli (Pangender): Erdişi ile benzer bir kavramdır; ancak erdişilere göre cinsiyet karakterleri biraz daha az belirgindir. Kimi zaman "bütün cinsel kimlikler" anlamında, cinselliğin bütün çeşitliliğini öne çıkarmak amacıyla kullanılan bir tercihtir.

3. Cinsiyetli (Third Gender): Kendilerini erkek ya da dişi olarak tanımlamayan, “Diğer” tanımlanmayan grubta yer alan, bunu 3. bir alternatif olarak gören kişilere denmektedir.

Trans Kadın (Trans Female / Male-to-Female / MTF): Biyolojik olarak erkek doğmuş birinin cinsel kimliğinin bu biyolojik cinsiyet ile aynı olmaması ("erkek doğmuş olmaya rağmen kendini kadın olarak hissetme", "erkek bedenine doğmuş kadın olma") hali..

Trans Erkek (Trans Male / Female-to-Male / FTM): Biyolojik olarak dişi doğmuş bir bireyin cinsel kimliğinin bu biyolojik cinsiyet ile aynı olmaması ("kadın doğmuş olmaya rağmen kendini erkek olarak hissetme", "kadın bedenine doğmuş erkek olma") hali.

Üçcinsiyetli (Trigender): Erkek, dişi ve cinsiyetsiz özellikler arasında geçiş yapanlar.

 

7.2-CİNSEL KİMLİK / CİNSİYET KİMLİĞİ (GENDER IDENTITY) NEDİR?

Kimliklerimizdeki uygulamadaki GENDER tanımının dayandığı mantık şudur:

“Cinsiyetler ve bunların toplumsal karşılıkları, basit birer XX ve XY kromozomu kombinasyonuna indirgenemez. Bir kişinin kendisini dilediği kimlikle tanımlaması anlamına gelen cinsel kimlik kavramını bir BİREYin genlerinden veya toplumdan kaynaklı tanımlardan bağımsız olarak, kendi benliğiyle, kendisinin hangi toplumsal cinsiyet kalıbına uyduğunu belirlemesi veya kendi tanımlarını ifade eder. Bugün bu müracata esas teşkil eden sorun burada yatmaktadır. “

Madem Kadın ve Erkek diye biyolojik cinsiyetten vazgeçtik, burada LGBTQI EP ve + olarak karmaşık bir çeşitlilik sözkonusudur. Bu sistemi kabul etti iseniz, uygulaması nasıl olacaktır?”. Sonuçta KİMLİK, KİM olduğumuzu tayin ve tesbit etmektedir. Gelecekte KİŞİ, KLONOİD, TRANS HUMANİZM ve NEURA LİNK teknolojisi ile ve GEN TERAPİSİ, mental olarak ve BİYOLOJİK İMPLANT teknolojisi ile başka havvanların karması bir MAHLUK’a dönüştürülmeyi de bu anlayışla mümkün kılmak için tehlikeli bir kapı aralanmaktadır.

Görünen o ki, Türkiye “biyolojik cinsiyet”i tedavülden kaldıracak TransHumanizm projesi ile ilgili olarak uluslararası sistemle birlikte hareket etme kararlılığındadır ve bu yönde dijital dönüşüm, gıda, sağlık, İKLİM projelerine Stratejik belgelerde açıkça aktif destek vermektedir.

Aşağıda bu konuda farklı hayvanlar üzerinde denen bir gen manipülasyonunun şemasını sunuyorum. Hayvanlarda yapılan uygulama bu gün hayvancılık sektöründe kullanılmaktadır. Koyun Dolly’nin klonlanması ile başlayan süreç, bu gün çok farklı evrelerde devam ettirilmektedir.

Konu idari ve hukuki açıdan yeni olduğu için bu başvurumu bilgi için, İLGİ, BİLGİ ve GEREĞİ için Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı, Aile Bakanlığı, CB İnsan Hakları Başkanlığı, Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Ulaştırma, İehircilik, Sağlık, Gıda-Tarım bakanlıkları TBMM’de grubu olan partilerin grub başkan vekillikleri ile, ilgili bakanlıkların komisyonları ve İnsan Hakları araştırma komisyonu başkanlığına, Dilekçe Komisyonu  Başkanlığına da göndermiş bulunuyorum. Yine aynı Şekilde, Diyanet İşleri Başkanlığı ve konuya duyarlı bazı bazı siyasi partileri de bu konuda bilgilendirme gereği duyduğum için kendilerini de bu başvurumdan haberdar etmiş bulunuyorum.

Hakkımdaki bu işlemin makul süre içinde sonuçlanmaması halinde, hukuki yola başvurarak, iç hukuk yollarını tamamladıktan sonra gerektiğinde BM İnsan Hakları Komiserliği ve AİHM’e başvuracağım tabiidir.

 

8-İSTANBULSÖZLEŞMESİ NEDİR?

Ülkemizde en çok tartışılan, bu konularda ilk akla gelen sözleşme olarak İstanbul sözleşmesi konusunun daha iyi anlaşılması gerekir.

İstanbul Sözleşmesi  1.8.2014’de yürürlüğe girdi. Sözleşmenin taslağı, 7.4.2011'de Strazburg'da Avrupa Konseyi Bakan Yardımcıları'nın 1111. toplantısında kabul edildi. Sözleşme, İstanbul'da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 11.5.2011 tarihindeki 121. toplantısında imzaya açılmıştı. Sözleşme, 11.5.2011'de İstanbul'da imzaya açılmış olması nedeniyle kısaca "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinmektedir ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, 11 Mayıs 2011'de Sözleşmeyi ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011'de parlamentosunda oy birliği ile onaylayan ilk ülke oldu. (ilk kanunu 6284 nolu yasa 8 Mart 2012) Onay belgesi 14 Mart 2012 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine iletildi.

Taraf devletlerin sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu olan ve kısaca GREVIO olarak bilinen "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzmanlar Grubu" tarafından izlenmekte ve denetlenmektedir. Türkiye İstanbul Sözleşmesi'nin ilk imzacı devletlerinden olup 24 Kasım 2011'de TBMM'nde 247 vekilden 246’sının kabul oyu, 1 vekilin çekimser oy vermesi ile sözleşmeyi uygun bulan 6251 sayılı kanunu "onaylayarak", parlamentosundan geçiren ilk ülke olmuştur.

20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararı sonucunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözleşmenin feshedilmesine karar verildi. İstanbul Sözleşmesi'nin 80. maddesi uyarınca taraflardan herhangi biri bu sözleşmeyi feshedebilir. Sözleşmenin feshi, konuya ilişkin bildirimin Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ulaştırıldığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girecektir. Bu bağlamda Türkiye, 1 Temmuz 2021 tarihinde sözleşmeden resmen çekilmiş oldu. Ancak bu sözleşmeye dayalı çıkartılan aynı hükümleri içeren yasalar, yayınlanan yönetmelikler, yönerge ve genelgeler, tamimler hala yürürlükte. Ve bu yasaların referansları ise yasa metinlerinde bu sözleşme hükümleri ve Ek protokoller aynen uygulanmaya devam etmektedir. Bu durum bir hukuk garabetidir.

Bu sözleşmenin tam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”. Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan bu sözleşme, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir. Tarafların sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, az önce belirttiğimiz gibi bağımsız uzmanlar grubu GREVIO tarafından izlenmektedir.

Bu çerçevede cinsiyet rolleri ekseninde şekillenmiş düşünce kalıplarının, kültür, töre, din, gelenek veya "sözde namus" gibi kavramların yaygın durumdaki şiddet hâline gerekçe olmasının önüne geçilmesi ve önleyici tedbirlerin alınması, taraf devletin yükümlülüğü altındadır. Bu önleyici tedbirlerde referans noktası olarak asli insan hak ve özgürlüklerinin temel alınması gerektiği belirtilmektedir (Madde 12). Bu çerçevede genel olarak, sözleşmenin referanslarında “Toplumsal Cinsiyet”, “Biyolojik cinsiyetten, din ahlak ve gelenekten bağımsız, BİREY GENDER’lerin bebeklikten itibaren nötr olarak hayata hazırlanması, BİREY’in YÖNELİM ve EĞİLİMlerine göre, bu yönde NÖRT BİLGİLENDİRMEYE DAYALI EĞİTİM yoluyla CİNSEL DENEYİM sonucu bir TERCİH’te bulunmasını öngörmektedir. Bunun sonunda gelinen nokkta PEDEFOLİ, ZOOFOLİ ve ENSEST İLİŞKİ talebi olmuştur. Zira bu çevreler, anne-baba, dede-nine, hala, teyze, amca – dayı gibi AİLE ferdlerinin biyolojik kimlerine dayalı isimlendirmeyi de reddetmektedirler.

Bu müracaatın sahibi olan kişi, Müslüman kimliği ile  “şiddeti besleyen içki, Kumar, teşhircilik fuhuş/zina’ya, insan bedeninin metalaşmasına karşı çıkan, bir sömürü biçimi olarak, insanların enflasyon va faiz kıskasında ezen Riba komplosuna karşı aktif sorumluluklar üslenen bir kişidir. 

24 Mart 2021, Çarşamba Yeni Şafak gazetesinde Ersin Çelikİstanbul Sözleşmesi’ndeki LGBT kodları nelerdi?” başlıklı yazısında şöyle diyor:

“ (…) Özellikle dini ne olursa olsun muhafazakâr coğrafyalarda açıkça LGBT kavramının ve beraberinde getirdiklerinin kabul edilmeyeceğinin bilincinde olan sözleşme yapıcılar, kadına karşı şiddet (6284) (kanına karşı ayrımclık CEDAW) kılıfı ile servis ettiler bu metni. Son kertede, sözleşmenin ihtiva ettiği kavramlar dolayısıyla LGBT ideolojisini benimseyen ve savunanların iç hukukta yegâne dayanağı haline getirildi. LGBT ideolojisini savunmayan ve dolayısıyla sözleşmeyi de savunmayan bir cenah, kadına karşı şiddet sevicisi ilan edildi. Oluşturulan bu algı dolayısıyla LGBT ideolojisini benimsemeyenlere dehşet bir nefret ve kadın düşmanlığı kılıfı giydirildi. Sözleşmenin feshedilme süreci de sancılı oldu. Özellikle de mütedeyyin kesimde kırılmalar yaşandı. LGBT ideolojisinin sırtını dayadığı sözleşmedeki satır aralarının yeterince irdelenmediğini feshedilme sonrası bir kez daha gördük. Devletleri, devasa şirketleri, kıyafet modasını, siyasetçileri, sanatçıları, sivil toplum kuruluşlarını, yerel yöneticileri, belediyeleri, sosyal içerik ağlarını, yazılı-görsel medyayı, dizileri, kitap yayıncılarını ve markaların kurumsal kimliklerini ideolojik baskı altına alan, dönüştüren eşcinsellik lobisi İstanbul Sözleşmesi üzerinde de tahakküm oluşturmuştu. ‘Kadın hakları ve LGBT hakları ayrılmaz bir bütündür’ söylemi de İstanbul Sözleşmesi üzerinden sloganlaştırıldı. Eşcinsellik lobisinin çalışmaları ve çıkış noktası üzerine dünyadaki literatürü tarayan ve bir ekosisteme dönüşen yapının kodlarını çözmeye çalışan Avukat Beyza Öztürk’ün gönderdiği analizleri dikkatlice okuyunca buz dağının görünmeyen kısmındaki gerçeklerle de yüzleştim. LGBT ideolojisi tüm dünyada ahlaki yozlaşmanın ve sosyolojik dönüşümlerin öncülüğünü yaparken; aşkın, sevginin, mutluluğun daimi bekçiliğine soyunarak meşruiyet kazanıyor. LGBT karşıtları ise nefret suçu işlemekle itham ediliyor. LGBT’yi reddedenlere; ‘homofobik’, ‘bifobik’, ‘transfobik’ deniliyor ve bu baskılama karşısında güçlü, makul, doğru ve insani söylemler üretilmeyince de “İslam homofobiktir” algısının önü açılıyor. Bu da LGBT ideolojisinin özlemle beklediği algı zaten.

İstanbul Sözleşmesi, ‘toplumsal cinsiyetten’ kavram olarak bahseden ilk uluslararası sözleşmeydi aynı zamanda. “Karı-koca” gibi cinsiyet belirtici ifadeler yerine ‘eş veya birlikte yaşanılan birey (spouse or partner)’ ifadelerini barındıran sözleşmenin 4. maddesinde ‘cinsel yönelim’ yasal güvence altına alınmıştı. Eşcinsel literatürde de karı-koca gibi cinsiyet belirtici ifadeler reddedilerek ‘hayat arkadaşı’, ‘partner’, ‘eş’ veya ‘birlikte yaşanılan birey’ kavramları tercih edildiği bilinmekte. ‘Cinsel yönelim’ ise kişilerin karşı cinsiyete, hemcinsine, tek bir cinsiyete veya birden fazla cinsiyete karşı romantik veya cinsel çekim hissetmeye yönlendiren kalıcı kişisel nitelik olarak tanımlanıyor. Eşcinsel literatürde toplumsal cinsiyet bir sorun, cinsel yönelim davranışları ve toplumsal cinsiyet eşitliği ise çözüm olarak sunuluyor. Cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kavramlarını eşcinsellikten ayrı okuyamayacağımız için İstanbul Sözleşmesi’nin eşcinselliğe açıktan temas etmediğini düşünmek yanılgı olur.

İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddet ve ‘her türlü’ ayrımcılığın önlenmesi kılıfını ustalıkla sırtlanmış, bu yönüyle mütedeyyin kesimde de kabul görmüş ve fakat sinesinde barındırdığı “toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, eş veya birlikte yaşanılan birey” gibi eşcinsel literatürün de temel argümanlarına yasal dayanak olmuştu. Bu nedenle de geri bırakılan sözleşmeyi; ihtiva ettiği kavramların bütünüyle ve eşcinsel literatür ile okursak, kadına şiddet ile mücadeleyi LGBT tahakkümünden kurtarmış oluruz.

Türkiye’yi sözleşmeden geri çekildiği için Batı’ya şikâyet edenlere de hatırlatma yapalım. Metni, çok sayıda AB üyesi ülke farklı gerekçelerle imzalamadı. Bulgaristan, Çekya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Slovakya’ya ne baskı uygulandı ne de bir yaptırım. Mesela Polonya, İstanbul Sözleşmesi’nin ideolojik unsurlara yer verdiğini, biyolojik cinsiyete karşı sosyo-kültürel cinsiyetin inşa edilmeye çalışıldığını ifade ederek imzasını geri çekti. AB üyesi olmayan İngiltere, Rusya, Ermenistan, Moldova, Ukrayna ve Azerbaycan da sözleşmeyi uygulamıyor mesela. (…)”

 

Anayada Mahkemesi, 29/11/2017 tarihli ve 2017/130E, 2017/165K Kararı ile cinsiyet sahteciliği değişikliği konusunda TMK’40.maddenin getirdiği 'üreme yeteneğinden sürekli yoksun bulunmak şartını' iptal ederek transseksüel sapkınlara kolaylık getirmiştir. Bu ameliyat trans bireyin biyolojik cinsiyetini iptal etmemekte ve kendisiyle aynı biyolojik cinsiyete sahip ve fakat ameliyat geçirmemiş bir kişiyle resmi nikah yapabilmesine imkân sağlamaktadır. Cinsi sapık evlilikleri yasal ve insan hakkı gören Anayasa Mahkemesi Aileye ve fıtrata açılan savaşta ailesiz cinsiyetsiz ahlaksız toplum isteyen küresel şer güçlerin safında yer alması değil mi?

 

NETİCE VE TALEP        :BU ÇERÇEVEDE, bugün ben, kimlik kartımdaki GENDER tanımı ile artık RIZAM ve İRADEM dışında, inandığım dinin temel kurallarına rağmen  devlet benim fıtri olarak biyolojik cinsiyet tanımı dışında, bir “toplumsal cinsiyet kimliği” şeklinde, GENDER bir GENOM BİREY olarak tanımlamaktadır. Bu tanıma göre, Cumhurbaşkanı ya da Diyanet İşleri başkanı ve ben, “biyolojik anlamda ERKEK olarak değil, bir toplumsal cinsiyet kimliği olarak, akışkan, değişken, eğilim, yönelim, deneyim ve tercihe dayalı bir tercihten söz ediliyor. Yani kimlik kartındaki GENDER tanımı ile, beni kendini “Erkek hisseden bir birey” olarak tanımlıyor. Bu durum bütün erkekler ve kadınlar içinde böyledir. Hatta bu genel kabullerin dışında bir TERCİH devletimiz tarafından pozitif ayırımcılığa tabi bir statü ile destekleniyor. Hatta akışkan ve değişken bir tercih, bu anlamda BİREY’(!?)lerin lehine ÖZENDİRİCİ bir durum ortaya çıkartıyor. Madem burada benim YARATILIŞtan kaynaklanan, tabii FITRİ statüm kabul edilmiyor. Bu statü dahi bir toplumsal cinsiyet tercihi olarak tescil ediliyor, o zaman DİN, AHLAK ve GELENEK’ten bağımsız, dayatılan BİREY kimliğimle ben de DEĞİŞKEN VE AKIŞKAN BİR KİMLİK TANIMI OLARAK KENDİMİ LGBT’NİN (+) kategorisinde yer alan ve aslında her kadın ve erkekte varolan, BİOKİMYASAL BİR ŞEKİLDE, BİYOLOJİK CİNSİYET KİMLİĞİNİN OLUŞMASINDA ROL OYNAYAN ANDROJEN VE OSTROJEN HORMONLARINI BÜNYESİNDE TAŞIYAN, (YASANIN RUHUNA  UYGUN BİR TANIMLA) BİR GENOM (!?) OLARAK, KENDİMİ “ERDİŞİ (ANDROGYNE/ANDROGYNOUS)” OLARAK TANIMLIYOR, KİMLİK KARTIMDA GENDER MADDESİNİN BUNA GÖRE DÜZENLENMESİNİ TALEP EDİYORUM. Çünkü, Bolu. Gerede’de İlçe Nufus Müdürlüğüne yaptığım  başvuruda cinsiyeti GENDER yerine ADAM(ADEM) hanımlar için EVE(HAVVA) yazılması için 19 Ağustos 2022'tarihli talebim kabul görmedi.

Geçtiğimiz aylarda birisi DİN hanesine DİNİ TENGRİ olarak yazdırabilmişti...

Bu Çerçevede, kendimi hukuki olarak korumak için ADLİ MÜZAHERET talep ediyorum. Zira bu durumda, AİLEM, EŞ’im, ÇOCUKlarım, AKRABALIK ilişkisi içinde olduğum BİREY’lerle (!?), yasa ile onlardan kendimizi bağımsız saydığımız DİN, AHLAK ve GELENEĞE DAYALI sorunlar yaşamam kaçınılmaz olabilecektir. Mesela Emeklilik yaşım ne olacaktır. Kadınların yararlandıkları statü ve teşviklerden yararlanabilecek miyim? Benim de beyanın esas alınacak mı? Tabii ihtiyaçlarım için hangi hamama gideceğim. BU AHVAL VE ŞERAİT ALTINDA YASAL HAKLARIM VE KARŞILAŞACAĞIM MUHTEMEL SORUNLAR HAKKINDA BİLGİLENDİRİLME TALEP EDİYORUM.

Ayrıntılı biyografimi yazdım ki, içinde ya da tarafı bulunduğum sosyal hareketlerdeki statüm ne olacak. Ben AK Parti istanbul Çekmeköy ilçe teşkilatı kurucusuyum. Kurucu medya-tanıtım başkanı ilçe başkan yardımcısıyım. Bu durumda Kadın Kollarında görev almak istersem durum hukuki açıdan ne olacak? Bu tercihimle, erkeklere imamlık yapabilir miyim. Çünkü sonuçta yasanın itibar etmediği biyolojik cinsiyet kimliğimi DEĞİŞKEN VE AKIŞKAN olarak KONJONKTÜR’e göre uygulamam sorun oluşturacak mı? Bu konuda Diyanet’in kararı ne olacak? Kız ve erkeklerin ayrı okullarda okumasını tartışılan Türkiye’de benim durumum ayrı bir sorun olarak gündem oluşturması ve muhtemel sosyal tepkilere karşı adli müzaheretin kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.

Bu statü, aslında, “kadın-erkek” tanımını yeniden şekillendirirken, anne-baba, dede-nine, gelin-damat, kız-erkek, amca-dayı, hala-teyze, kaynana-kayınbaba, enişte-baldız-bacanak gibi geleneksel tanımları da değiştirecek bir süreci başlatmaktadır. Sportif karşılaşmalarda 2.3.4.cinsler ve karma cinsler sözkonusu olacaktır. Zaten bir adım ötesinde, Çocuk ve aile içi cinsel ilişkilerin aynı kapsama alınmasının ardından başka canlılardan aktarılacak gen ve organlarla, TRANSHUMANİZM PROGRAMI ÇERÇEVESİNDE KİMERİK CANLILAR DÖNEMİ BAŞLATILACAKTIR ki, GEN TERAPİSİ ile bu süreç fiilen başlatılmıştır ve SENTETİK ET projesi ile mevzuat altyapısı oluşturulmaya çalışılmaktadır. GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK, ÇEVRE politikalarının bundan sonra ve halihazır uygulamalar açısından bu durumun dikkate alınarak yeniden yasal ve idari düzenlemeler yapılmasını talep ediyor saygılar sunuyorum.

 

 

NELER SÖYLENDİ?
@
Adem ÇEVİK

Adem ÇEVİK

DİĞER YAZILARI Özbek Aktivist Abdulgafur Eshınıyozov işkenceci Özbekistan'a mı teslim edilecek Virüsün Adı Grid, Kod Adı Tce Aıds Hıv Sponsoru: Dsö/Who İşgalcilerden Kurtulmak İçin Laiklik Kalksın, Devletin Dini İslam Olsun LANZAROTE Sözleşmesi 6284 Çocuklarımızı Fuhuşa Pedefoliye KAOSA Sapıklığa Sürüklüyor! Devletin dini islam olsun, laiklik kalksın, içki yasaklansın! İstanbul Sözleşmesi'nden Kurtulduk Sıra Diğer İfsat Projelerinde FULBRİGHT sömürgecilik sözleşmesi ihanetine son vermeliyiz! Aileyi korumak millî güvenlik meselesidir! İstanbul İbne - Dönme İşgalinden De KurtarIlmalıdır Tehlikenin farkindayız varoluş savaşındayız! Fuhşiyat Sponsorlarina Boykot Çagrisinda Bulunuyoruz Cedaw sözleşmesi aileyi 41 yıldır ifsat ediyor! Cedaw eşitlik ayrımcılık tce toplumsal cinsiyet maskesiyle aileyi insanlığı 36 yıldır ifsat ediyor! İnsanlığı kurtuluşa insanlığa çağıran ezanı yasaklayan chp allah'a savaş açtı! Ailemizi Dinimizi Devletimizi Darbecilerden Korumak için Laiklik ve Kemalizm Âcil Tasfiye Edilmeli Halifesiz Müslümanlarin Velayetini Üstlenen Türkiye İcralık Çocuklar İnsanlık Suçu 81 İlde De Kalkmalı Türkiye Âile Meclisi Kurtuluş Reçetesi Tce/gender maskeli sapkınlık ile aile nesil devlet tehdit altında! Türkiye'nin Kuruluş Beyannamesi Olan Misaki-Milli'nin İmzalandığı İlk Meclis Binası Kayıp Hak Adalet Kul Hakkı Anlayışı Hayata Hâkim Olmalı Amerikan fulbright sözleşmesi iptal edilmeli! Laiklik ve kemalizm tasfiye edilmelidir! Dünya Kız Çocukları Günü Allah'ın Evi Camiiler, Evsizlerin Evi Olmalı! İstanbul ile beraber türkiye ve insanlık işgalden kurtulmalıdır! Ermeni Bir Papazla Yazışmalar DSÖ Fitnesi Milli Güvenliğimizi Ve Aileyi Tehdit Ediyor!. İcralık Çocuklar Mal Değil, Can’dır! Feminizme ve Toplumsal Cinsiyet’e “One Minute”! Geçliğimiz Geleceğimizdir İnsanlığın son kalesi Âile!
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA