Değerli Dostlarım,
Bu hafta size ne teknolojiden ne de anne, çocuk ilişkilerinden bahsedeceğim. Sizinle başımdan geçen bir hikayeyi paylaşmak istiyorum hatta bu hikayenin küçük bir kısmını geçenlerde sosyal medyamda paylaşmıştım, beni takip edenler anımsayabilirler belki.
Efendim, birkaç ay önce halı alışverişi yapmak üzere semtimizin halıcısına gittim. Halıyı beğendim, kaporayı bıraktım, ay başında gelip geri kalanını ödeyeceğimi bildirdim, eski müşteri olduğumdan halıyı alıp eve geldim. Biliyorsunuz biz hanımlar bu konularda biraz sabırsız oluyoruz, mutlaka o halı bir an önce getirilip eve serilecek. Neyse söz verdiğim tarihte halıcıya gittiğimde, halıcı doların yükselmesi sebebiyle anlaştığımız fiyat üzerinden 300TL’lik zam yapıldığını ve bu farkı ödemem gerektiğini bildirdi. Hayatımda ilk defa başıma böyle bir şey gelmişti. Bir süre halıcı ile bu uygulamanın doğru olmadığını, dürüst bir kazanç olmayacağını konuşmaya çalıştım ama baktım abilerin kelamdan anlayacağı yok. Benim de tepem attı ve ne yaptım biliyor musunuz? Ama ne yaptığımı anlatmadan önce sizi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde işini dürüstçe yapmayan esnafa edilen muameleden bahsetmek istiyorum.
Osmanlı döneminde esnaf ve zanaatkarların bağlı bulunduğu bir teşkilat varmış. Bu teşkilat hem ticari hem de sosyal hayatı nizama sokmak için kurulmuş. Kusurlu malın, malzemeden çalmanın, kalitesiz işin ve haksız kazancın önüne geçmek için de ilginç önlemler alınıyormuş. Diyelim bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet, önce şikayet edeni sonra da zanaatkarı dinler, eğer şikayet eden gerçekten haklıysa o ayakkabı bedeli şikayetçiye ödenirmiş. Bu işin parasal kısmı ancak teşkilat bununla da kalmayıp, kusurlu ayakkabıyı ibret-i alem olsun diye zanaatkarın çatısına attırırmış. Gelen geçen ahali, esnafın çatısına atılan bu ayakkabıları görüp, kusurlu ayakkabı yaptığı için ondan alışveriş yapmazmış. Böylece esnaf hem itibarsızlaşır hem de maddi kazancından olurmuş. İşte dilimize katılan ‘pabucu dama atılmak’ deyimi de buradan geliyormuş.
Benim halıya dönecek olursak, sanırım önceki yaşamımda Osmanlı Esnaf ve Zanaatkarlar Teşkilatında görev alıyordum ki; baktım halıcı doları bahane ederek benden haksız kazanç sağlamakta inat ediyor. Benim de şalterler attı! ‘Böyle esnaflık olmaz! Verdiğim kaporayı yakarım ama 300 TL’lik farkı kabul etmem!’ deyip, evde ki halıyı geri getirip, mağazanın tam ortasına attım. İbret-i Alem olsun diye bu olaydan birkaç hafta geçti geçmedi bir baktım halıcı dükkanı boşaltmış, yerinde yeller esiyor. Yanında ki kuyumcuya sordum: ‘Ne oldu bunlara?’ diye. ‘Abla, mal sahibi dolar yükseldi diye kirayı yükseltmiş. Anlaşamadılar, bir gece de dükkanı boşaltıp gittiler, biz de anlayamadık’
Sevgiyle.
Pınar Holt