Kültür Yozlaşması ve Milletlerin Yeniden Doğuşu
"Bir millet, her nesilde yeniden doğar; ancak bu doğuş, kör tesadüflere bırakılamayacak kadar kıymetlidir."
Rahmetli Profesör Oktay Sinanoğlu'nun mücadelesi, tam da bu hakikatin üzerine kuruluydu: Bir milleti yok etmek istiyorsanız, önce dilini, tarihini ve kültürel kodlarını hedef alırsınız. Çünkü bir toplumun direnci, hafızasıyla doğru orantılıdır. Peki, bugün gençlerimizin zihinlerine kimler, hangi formatları yüklüyor? Ve biz, bu sessiz işgale karşı nasıl direneceğiz?
Yüzyılın savaşları artık tanklarla, toplarla değil, algı operasyonlarıyla yapılıyor. Medya, eğitim sistemi ve popüler kültür, genç dimağlara sinsice yerleşen birer "yazılım" gibi. Sinanoğlu'nun tabiriyle, "Yabancı dilde eğitim, kültürel sömürgeciliğin en zarif kılıfıdır."
Neden mi?
Çünkü bir çocuk, ana dilinde düşünmediğinde, kendisini yabancı kavramlarla ifade etmeye mahkûm olur.
Çünkü Batı'nın dayattığı "evrensel" tarih anlatısı, bizim kahramanlarımızı unutturur.
Çünkü sosyal medya akımları, gençleri bin yıllık değerlerinden kopararak "küresel tüketici"ye dönüştürür.
Bu bir komplo teorisi değil; açık bir psikolojik harekât.
Bir milleti ayakta tutan şey, ortak hafızadır. Tıpkı bir ağacın kökleri gibi. Peki ya kökler çürürse?
Bugün gençlerimiz
Fatih Sultan Mehmet'i Netflix dizilerinden,
Dede Korkut'u Disney çizgi filmlerinden,
Millî mücadeleyi Hollywood yapımlarından öğreniyor.
Oysa Japonya, teknoloji devi olurken samuray ruhunu korudu. Almanlar, bilimde zirve yaparken Goethe'yi unutmadı. Peki biz neden her nesilde biraz daha kendimize yabancılaşıyoruz?
Cevap basit Çünkü bize "modernleşme" adı altında, kültürel bir intihar dayatılıyor.
Rahmetli Sinanoğlu, "Türkçe giderse, Türkiye gider" diyerek aslında şunu anlatıyordu: Dil, yalnızca iletişim aracı değil; bir milletin DNA'sıdır. Peki bu gidişatı nasıl tersine çevirebiliriz?
Yabancı dil öğrenmek elzem, ancak ana dilini ihmal eden bir nesil, kültürel intiharın eşiğindedir.
Felsefe, tarih ve edebiyat, Türkçe'nin incelikleriyle öğretilmeli.
Gençler, atalarının zaferleri kadar hatalarını da öğrenmeli.
Tarih, bir "masal" değil, ibretlerle dolu bir rehber olarak anlatılmalı.
Popüler kültürün dayattığı tüketim çılgınlığına karşı, üreten bir nesil yetiştirmek.
Sinemada, müzikte, edebiyatta kendi özümüzü yansıtan eserlerle var olmak.
Atatürk'ün dediği gibi: "Gençler, cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak olan sizsiniz." Ancak bu görev, taklitçilikle değil, köklerine sıkı sıkıya bağlı bir dirilişle mümkün.
Bugün her aile bir okul, her öğretmen bir nefer, her genç bir kıvılcım olmalı. Çünkü milletler, her nesilde yeniden doğar. Ya kendi kimliğiyle dirilecekler ya da başkalarının formatladığı birer kopya olacaklar.
Seçim bizim.
"Gelecek, köklerini unutmayanlarındır."
Dipnot: Bu yazı, Prof. Oktay Sinanoğlu'nun fikirleri ışığında, kültürel yozlaşmaya karşı bilinçli bir direniş çağrısıdır. Paylaşalım, tartışalım, harekete geçelim!