İç savaş, fitne, fesat ve kavga kol gezmekte fakat bu badireden Müslüman dünyayı kurtaracak bir gücün olmaması çok daha kötüdür.
Son üç asrı aşkın bir süredir, maalesef İslam dünyası veya Müslümanların yaşadığı coğrafyalar kan, gözyaşı, açlık, sefalet, geri kalmışlıklar ve sefillikler içinde boğuşmakta ve halen de bu girdap içinde bocalayıp durmaktadır.
18. asırdan itibaren Osmanlı devletinin yaşadığı çöküş süreci, batılı sömürgeci devletlerin doğuya doğru kolayca yayılmasına fırsat verdi ve bir kaç asır içinde tüm doğu bu emperyal güçlerin kontrolüne geçti.
Öyle ki bir zamanlar dillere destan ve cazibe merkezleri olan doğu şehirleri harabeye dönüştü; toplumlar fakirleşti fakat bu sefer batı dünyası göz kamaştırıcı bir şekilde gelişmeye başladı ve batı toplumu her anlamda refah seviyesi üzerinde bir yaşama kavuştu.
19. asır Osmanlı dünyasının yetiştirdiği önemli devlet adamı ve yazarlarından Ziya Paşa, şu sözlerle kendi yaşadığı asırda dünyanın genel durumunu bizlere çok güzel anlatsa da, sanki 21. yüzyılın dünyasını da bir buçuk asır evvel görerek hayıflanmaktadır:
Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm
Dolaştım mülk-ü İslâmı bütün virâneler gördüm.
Bu gün bile bir kamerayı dünyanın doğusundan batısına ve güneyinden kuzeyine dolaştırsanız, hiç bir söze gerek kalmadan sadece görüntülerden ortaya çıkan tabloya bakarak, patlayan bombalardan, oluk gibi akan kandan, sağa sola savrulan insan yığınlarından, fakirlikten ve açlıktan kıvrılanlardan, buranın İslam dünyasında herhangi bir yer olduğunu anlayabilirsiniz.
Müslümanlar olarak yarın arife ve ertesi gün bayrama giriyoruz fakat Müslüman dünyasının yüreği yanmaktadır; gönüller hüzünlüdür.
Nasıl sevinelim ki…
Harabeye dönmüş ve neredeyse yer ile yeksan olan Yemen;
8 yıldır devam eden iç savaş içinde yüz binlerce insanın öldüğü, Suriye;
Özgürlük vaadiyle iç savaşa sürüklenen, milyonlarca insanını kaybeden Irak;
Türlü oyunlarla iç savaşa sürüklenen, parçalanan Libya;
Her gün evleri ve toprakları bir parça daha alınarak ölüme terk edilen Filistin;
Büyük planlar içinde 40 yıldan fazla bir zamandır savaşın kol gezdiği Afganistan:
Yaralarını kapatmaya çalışan Bosna, Kosova.
Doğu Türkistan, Mısır, Sudan, Cezayir, Tunus, Myanmar, Keşmir vb.
Bu tabloya bakarak, bayrama sevinç içinde girmek nasıl mümkün olabilir. Yüzler gülse bile gönüller ağlamaktadır.
İslam dünyası dökülmektedir; harabedir; güçsüzdür; sahipsizdir.
Emperyalistler tüm güçleriyle, Müslüman coğrafyaya çökmüşler; ya kendileri ya da kurdukları terör örgütleri ile ulaşabildikleri yerleri harabeye ve kaosa çevirmektedirler.
İç savaş, fitne, fesat ve kavga kol gezmekte fakat bu badireden Müslüman dünyayı kurtaracak bir gücün olmaması çok daha kötüdür.
Ümitsiz değiliz fakat iyi de değiliz.
Türkiye’yi bekleyen sorumluluklar ve görevler çoktur.
Belki 150 sene önceki dünyayı tasvir ediyor ama değişen bir şey olmadığı için sözümüzü yine Ziya Paşa ile bitirelim:
Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm
Dolaştım mülk-ü İslâmı bütün virâneler gördüm.
Sağlıklı ve huzurlu bayramlar diliyorum.
Prof. Dr. Osman KÖSE