Son zamanlarda neredeyse her gün, ülkemizin herhangi bir yöresinde işlenen kadın cinayetleri veya kadına yönelik şiddet haberlerini duymaktayız.
Öyle olağan hale geldi ki, bu tarz haberler bazen dikkatimizi dahi çekmemektedir.
Sokak ortasında ayrıldığı eski eşine kurşun yağdıran eş…
Annesini bıçakla boğazlayan evlat…
Kavga ettiği eşini öldüren koca…
Kayınpederinin evini basarak eşini ve kayın validesini öldüren damat…
Nişanlısını öldüren genç…
Kız arkadaşını bıçaklayan erkek… vbgibi haberler o kadar yaygınlaştı ki, yöneticiler ve toplum bir nevi duyarsızlaşmaya başladı diye düşünürken…
Önceki gün Kırıkkale’de Emine Bulut adlı kadının, 10 yaşındaki çocuğunun gözleri önünde, 4 yıl önce boşandığı canavar eş tarafından öldürülmesi herkesi infiale sevk etmeye yetti.
“Ben ölmek istemiyorum” feryadıyla 10 yaşındaki çocuğunun gözleri önünde vahşice öldürülen Emine Bulut artık geri gelmeyecek fakat alınacak olan önlemlerle başka Eminelerin ölmesinin önüne geçilebilir.
Toplum olarak nereye gidiyoruz?
“Ana-babanıza öf bile demeyin” (İsra Suresi 17/18) diyen bir kutsal kitaba sahipken, bir koca, eşinin ve bir annenin canına vahşice nasıl kıyabilir?
Bize neler oluyor?
Toplum olarak biz hiçbir zaman bu kadar sefih bir ortama doğru yuvarlanmamıştık.
İnandığımız dinin peygamberinin, “Cennet anaların ayakları altındadır” diyerek aleme haykırışını dinlemeyip, övgüye layık olan anneleri, anne namzetlerini, kadınlarımızı nasıl öldürebiliriz, onlara nasıl kıyabiliriz...
Bizim kültürümüzde ailenin temeli kadındır.
Kadın bereketin simgesidir.
Evi ev yapan “dişi kuş”tur. Yani kadınsız ev olmaz.
Türk kültürünün canlı hafızası Dede Korkut hikayeleri kadını çok güzel tarif etmiştir. Ona göre, kadın evin direğidir.
Fakat bu direk öyle bir şey ki konar-göçebe hayat tarzında kurulan çadırın ayakta durmasını sağlayan temel unsurdur. Onsuz çadır olmaz.
Ülkemizdekikadın cinayetlerine bakınca, toplumsal huzurun ve bütünlüğün yok olmaya doğru gittiğinin alarm işaretleri verildiğini görmek mümkün.
Savunmasız bir kadına acımadan silahını doğrultan bir koca, oğul, nişanlı, damat..vs’den ne millete ne dedevlete fayda gelir.
Bu yaranın derinleşmemesi için devletimizin ilgili sorumluları elbette kafa yormaktadırlar fakat bir vatandaş olarak bizim de önerilerimiz vardır.
Meselenin önüne geçmek için ilkönce toplumu oluşturan bireyleri iyi eğitmek gerekmektedir.
Toplumda yozlaşmayı oluşturan unsurlar tespit edilerek toplumsal bir seferberlikle kültürel değerlerimize dönmek zorundayız.
Elbette bu tarz suçlara caydırıcı cezalar verilmelidir. Fakat, bu tarz suçların toplumsal bir hastalık olduğunu unutmadan, bu hastalığı kökten tedavi etmenin yollarını tartışmalıyız, araştırmalıyız, bulmalıyız ve acilen uygulamalıyız.
Toplumsal huzurun sağlanmasını,…
Bireylerin birbirine saygılı olmalarını…
Kardeşlik havasının yaygınlaşmasını…
Babaya ve anaya saygı ve hürmeti…
Kadının ailede ve toplumda saygın yerde kalmasını…
Velhasıl sevgi ve kardeşlik ortamının yeniden oluşmasını istiyorsak kültürel kodlarımıza ve değerlerimize dönmek, onu tanımak, yaşamak ve yaşatmak zorundayız..
Biz zor zamanlarda küllerinden yeniden doğan bir milletiz..
Temennimiz, Eminelere artık el kalkmasın…
Kadına Şiddet Artık Son Bulsun!
Osman KÖSE