Çok eski tarihlere dayanan Türkiye ile Sırbistan arasındaki ilişkiler şu anda çok iyi düzeyde bulunmaktadır.
Selçuklu ve Osmanlı geleneğinde şehirlere, sahip oldukları kültürel vasıflara göre unvanlar verilir ve bu unvanlar yazışmalarda ve halk arasında şehirler ile birlikte zikredilirdi.
Kudüs için Şerif, Amasya için Darü’l-izz, İstanbul için Dersaadet, Konya için Darü’l-mülk, Samsun için Darü’s-sagr, Bağdat için Darü’l-emann, Sivas için Darü’l-ala, Ankara için Darü’l-hısm gibi...
Avrupa’nın kilidi olarak görülen, Tuna ve Sava ırmaklarının kesiştiği bir noktada bulunan Belgrad için ise Osmanlılar hep “darü’l-cihad” ünvanını kullandılar. Osmanlıların elinden çıkıncaya kadar da şehir hep “Darü’l-cihad-ı Belgrad” olarak yazıldı ve söylendi.
Türk Tarih Kurumu ve Selçuk Üniversitesi işbirliği ile, Prof. Dr. Alaattin AKÖZ’ün koordinatörlüğünde geleneksel olarak düzenlenen III. International New Tendencies Congress in Ottoman Researhes için Belgrad’dayız.
Bu yılki konusu “Osmanlılar ve Balkanlar” olan ve Belgrad Üniversitesi’nin ev sahipliğini yaptığı kongreye çok sayıda ülkeden katılımcı var.
Belgrad’ın, Türk tarihinde yeri çok farklıdır. 350 yıl kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan Belgrad’da o dönemi andıran mimari yapıya rastlamak artık imkansız gibidir
Balkanlarda Osmanlı eserlerinin yüzde 98’inin bilinçli ve planlı bir şekilde yok edildiği bilinmektedir. Bunun en bariz örneği Belgrad’da görülmektedir.
Evliya Çelebi’nin 1659-60’larda uğradığı ve övmekle bitiremediği Belgrad’dan izler bulmak mümkün değildir. Her şey bir masal gibi gelmiş geçmiş gibi.
217 cami, 13 mescit, 17 tekke, 9 darulhadis, 8 medrese, 7 hamam, 21 han, 3700 dükkan, dellalların bağırdığı suk-ı sultani adı verilen büyük bir çarşı..
Bunların hepsi Belgrad’daydı fakat bugün hiç biri maalesef yok.
Ferhad Kethüda Camii, Sadrazam Hasan Paşa Camii ve vakfı, Ayaz Paşa Camii, Sultan Beyazıt Camii, Şehitlik Camii gibi yüzlerce cami, hamam, medrese, şifahane vb… Bunların bir zamanlar var olduklarını sadece kitaplardan öğrenebiliyoruz.
Osmanlılar Belgrad’a 1521 yılında hâkim oldular ve 1878 yılında da ellerinden çıkardılar. 350 yılı aşkın bir Türk hâkimiyeti...
350 yıl hâkimiyetten sonra Belgrad’da Osmanlıların bariz bir izini görememek çok üzücü. Osmanlı mimarisine ait eserlerin bir şekilde ortadan kaldırıldığı belli oluyor.
Belgrad terk edilirken bırakılan 250’ye yakın camiden sadece bir tanesi kalmış durumda: Bayraklı camii.
Osmanlı dönemini konu alan ve bu tarzda bir niteliğe sahip kongre, Belgrad Üniversitesi’nde ilk defa düzenleniyor. Bu nedenle Balkanlardaki Osmanlıyı anlatması bakımından kongre büyük önem taşıyor.
Türkiye Büyük Elçiliği, TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü kongreye gerekli alakayı üst düzeyde gösterdiler. Hatta akademisyenlere Türk Büyük Elçiliği, kokteyl verildi.
Çok eski tarihlere dayanan Türkiye ile Sırbistan arasındaki ilişkiler şu anda çok iyi düzeyde bulunmaktadır. Balkanların huzuru için ilişkilerin bu düzeyde devam etmesi temennimizdir.
Belgrad’ın dışındaki diğer Sırp şehirlerinde ise daha yoğun Osmanlı mimarisine rastlamak mümkündür.
Türkiye’den bölgeye bir turist akınının olduğu, Belgrad sokaklarında dolaşırken göze çarpmakta. Fakat bu yeterli değildir.
İki asır öncesine kadar sıradan bir Anadolu kendinden farksız, tarihimizde ve kültürümüzde yeri büyük olan Belgrad’ı daha çok ziyaret etmeliyiz.
Osman KÖSE