Kültür
Giriş Tarihi : 28-07-2019 10:30   Güncelleme : 28-07-2019 10:30

Her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın da bir yaratıcısı var mı?

Her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın yaratılmadığına inanıyoruz. Ancak bazı insanlar her şeyi yaratan Allah’ın bir yaratıcısı var mı diye soruyorlar.

Her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın da bir yaratıcısı var mı?

İnsanoğlunun birbirine zıt arayışları ve beklentileri vardır. Hem sonsuzluk arayışı içindedir hem de her şeyin bir yerde bitmesi arzusundadır. Beklenti ile bıkkınlık birbirini takip eder. Tatile çıkar, çok eğlenir, eğlencesinin sürerek devam etmesini ister. Ancak zaman içinde bir bıkkınlık hissi oluşmaya başlar ve sanki isteyerek gelmemiş, hiç eğlenmemiş gibi bir an evvel bitirmek ister tatilini. Çünkü insanın içinde süreklilik duygusunun yanında tam ona zıt değişim arzusu vardır. Bu ikisinin dengesi, insanın iç huzurunu sağlar. Birisi lehinde dengenin bozulması, insanı huzursuz eder ve içinde bulunduğu hâl, zaman ve mekândan kurtulmak arzusu doğar.
Hocam biz Allah’tan bahsediyorduk siz işi tatile bağladınız.
Tamam işte. Biz derken insanları kastediyorsun. Soran ve sorulan insanı. İnsanı anlamadan, Allah’ı anlamak pek mümkün değildir. Yani insanın önce kendisini tanıması lazım ki yaratıcısı olan Allah’ı tanıyabilsin. O yüzden demişlerdir ki kendini bilen Rabbini bilir…
Peki, nasıl tanıyacağız bu insanı?
Ben de tam onu anlatmaya çalışıyordum. Zevk veren şeylerin bile bir sonunun olması gerektiğini düşünen insan, neden varlıkların sonsuz bir silsile hâlinde olmasını ister? Hâlbuki evrende gördüğümüz duyduğumuz ve hatta bildiğimiz her şeyin bir sonu var. Öyleyse evren ve içindekiler sonludur. Bir noktada başlayıp yine bir noktada bitmektedirler. Başladığı yer ise yaratıldığı andır. Öyleyse evrenin kendisi sonludur ve yaratıldığı bir başlangıç noktası bulunmaktadır.
Evrenin sonlu olduğunu nereden çıkartıyorsunuz?
Dediğim gibi duyularımızla kavradığımız ve aklımızla anladığımız evren ve içinde bulunan her şeyin bir sonu vardır. Zaten sorduğunuz soruda da yaratma olayından bahsediyorsunuz. Her şeyin yaratılması demek, her şeyin bir yerden başlaması demektir. Bu da evrende olan her şeyin kesinlikle bir başlangıcının olduğunu gösterir. Bilimsel bulgular da bunu göstermektedir. Geriye doğru gidildiğinde evrendeki olguların bir başlangıcı, geleceğe doğru ise bir sonunun olduğu artık bilim adamları tarafından da kabul edilmektedir. Nitekim bizi ısıtan ve ışıtan devasa Güneş’in bile ömrüne dair bilimsel tahminler yürütülmektedir. Bu da gösteriyor ki etrafımızda olan her şey için bir son kaçınılmazdır. Aslında kendi gözlemlerimizle bile evrendeki varlıkların bir başlangıcı ve sonunun olduğunu görebiliriz. Ölenler, doğanlar; kışın yok olup baharın yeşerenler, kuruyup tohuma dönenler, toprağın bağrından yeniden bitenler; yanıp kül olanlar, küllerinden alevlenenler… Daha nice olayı bizler kendi gözlemlerimizle tespit edebilmekteyiz.
İyi de Hocam, buradan Yaratıcıya nasıl gideriz?
Yine biz biliyoruz ki her meydana gelen şeyin, yakın veya uzak bir sebebi vardır. Bu kadar dönüşüm ve değişimin yaşandığı evrenin bir sebebinin olması, inkâr edilmez bir gerçektir. Bu değişim ve dönüşümleriyle evreni var eden sebebin yani Yaratıcının, evrenin içinde farz edilmesi, onun da aynı dönüşüm ve değişim kanununa tabi olmasını gerektirir. Yaratıcının bu şekilde değişim ve dönüşüme uğraması ise başka bir yaratıcıya gerek duyulması demektir. Bu da halk tabiriyle dipsiz bir kuyu anlamına gelir. İşi bu noktaya getirmek, bir yönüyle işi zora sokmak diğer yönüyle belirsiz kılmaktır. Bu şekilde yaratıcılar silsilesi düşünmeye eski âlimler, teselsül demişler. Teselsül, sonsuza doğru uzayıp giden uçsuz bucaksız bir zincir… Bunu akılla kavramak mümkün olmadığı gibi aksine zihni zora sokmak, insanı bıktırmak ve belirsizliğe mahkûm etmek anlamına gelir. Zaten zincirleme yaratıcı düşünmek, akıl ve mantık bakımından da geçersiz bir hükümdür.
Demek ki Tanrı’yı evrenin içinde düşünmek, hem onu evrenin bir parçası hâline getirir hem de evrendeki oluş-bozuluş kanunlarına tabi kılar öyle mi?
Evet, aziz kardeşim, tam da söylemek istediğim budur. Öyleyse Tanrı evrenin dışında olmalı, aynı zamanda oluş ve bozuluş kanununa tabi olmamalıdır. Bu da bizi Tanrı’nın, evren ve içindekilerden başka ve farklı bir varlık olduğu sonucuna götürür. Tanrı oluş ve bozuluş kanununa tabi olmadığına göre, bir başlangıcının ve sonunun da olması gerekmez. Başlangıç ve sonu olmadığına göre başka bir yaratıcısının olmasından da söz edilemez. Öyleyse Allah’ı kim yarattı, gibi bir soru anlamlı değildir. Çünkü her şeyi yaratanın yaratılması mantık noktasından geçersizdir.
Bu noktada şu soru kafama takıldı hocam: Bizatihi evrenin kendisi sonsuz olamaz mı?
Bunun imkânsızlığı hem tarihi tecrübeyle hem de günümüzde ulaşılan bilimsel bulgularla sabittir. Daha önce temas ettiğimiz gibi bilimsel çalışmalar, evren içindeki güneş dâhil gezegenlere bile ömür tahmin etme noktasındadır. Evrenin içindeki varlıkların bir sonunun olduğu hem gözlemlerimiz hem de bilimsel bulgularla sabit olduğuna göre, bu varlıkların toplamından oluşan evrenin sonlu olması mantıki bir sonuçtur. Yirminci yüzyılın başlarında evrenin hiç bozulmayacak bir makine olduğu ve bu yüzden de sonsuza dek çalışacağı iddia edildi. Sonra ne oldu? Yaşanan gerçekler ve bilimsel veriler bunu geçersiz hâle getirdi. Koca koca canlıların türlerinin tükendiği, engin denizlerin sularının kirlendiği, atmosferdeki ozon tabakasının delindiği, buna mukabil uzayda henüz yaşanacak bir mekânın bulunmadığı evrenin, sonsuz olduğu iddiası böylece kendiliğinden rafa kalktı. Zira bilimsel çalışmalar son derece ilerlemiş olmasına rağmen türlerin tükenişinin ve dünyadaki ekolojik dengelerin bozuluşunun önüne geçilebilmiş değildir. Öte yandan bugün ateistlerin sarıldığı big bang teorisi de evrenin başlangıcının olduğunu göstermektedir. Bir ateistle konuşmamız sırasında şöyle bir soru sormuştum: “İddia ettiğiniz gibi Tanrı yoksa evren nasıl meydana geldi?” Verdiği cevap: “Büyük patlama yani big bang…” Ben ardından şu soruyu sordum: “Büyük patlamadan önce ne vardı?” “Orası beni ilgilendirmez” dedi. Çünkü bilmiyordu ve bilemezdi de. Bir başlangıç arıyordu. Büyük patlamayı buldu. Bu da gösteriyor ki ateistler de bir başlangıç öngörüyorlar. Sür git bir zincirleme varlık silsilesinden bahsedemiyorlar. Bu ne demektir? Evrenin bir başlangıcı var. Bir başlangıç varsa bir başlatıcının olması da kaçınılmazdır. Çünkü bir şeyin kendi kendine meydana gelmesi söz konusu değildir. Başlatıcının aynı zamanda evrenin dışında ve ondan tamamen farklı olması da gerekir. Bu durumda Allah’ın yaratılmasından söz etmek imkânsız hâle gelir.
Peki Hocam, Allah neden yarattığı bir varlığın yok olmasını engellemiyor?
En başından Allah’ın yaratacağı varlığın, kendisinin dışında ve farklı olmasının bir zorunluluk olduğunu söylemiştik. Bu zorunluluk gereği eğer yaratan Allah ezelî ve ebedî ise yarattığı varlığın başlangıcı ve sonu olmalıdır. Zaten bir varlığın başlangıcı varsa sonu da var demektir.
O takdirde cennet ve cehennemin ebediliği nasıl izah edilecek?
Tabi ki Allah’ın irade ve kudretiyle… Allah’ın dışındaki hiçbir varlığın mutlak ebediliğinden söz edilemez. Çünkü onların hepsinin başlangıcı vardır. Öyleyse cennet, cehennem ve içindekilerin ebediliği Allah’ın onları ebedî kılmasıyladır. Yani Allah onları ebedî olarak her an yaratmaktadır. Dolayısıyla burada Allah’ın irade ve kudretine bağlı bir ebedilik söz konusudur. Allah dilerse sonlandırır.
Peki, bunun hikmeti nedir?
Cennet ve cehennemin ebediliğinde Allah’ın rahmet ve adaletinin gerçekleşmesi söz konusudur. Yüce Allah dünya imtihanını kazanarak kendisine itaat eden kullarına rahmeti gereği büyük mükâfatlarda bulunacak; asi, zalim ve nankör kullarını da adaleti gereği cezalandıracaktır. Her şeyin yaratıcısı olan Allah, kullarına böyle bir söz vermiştir ve O sözünden asla caymaz…

Prof. Dr. Cağfer Karadaş / Diyanet Dergisi

adminadmin