Benim yürüdüğüm saatte sergi açık olmaz düşüncesi ile hafta içi bir öğleden sonra özel olarak gittim. Öğretim kurumlarına girmek kolay değildir. NDS cadde üzerinde bir okul. Sanat faaliyetlerinde sanıyorum Türkiye’deki tüm liseler arasında birinci gelir. Bilinen bir edebiyat ödülleri de var. Etkinliklerini halka duyurmakta da başarılılar. Tarihi binasında konser dinlemek unutulmaz bir deneyim. Sosyal medyadaki paylaşımlarından da Harbiye’deki okul binasının ön cephesindeki dijital ekranlardan da bilgi sağlamak mümkün. Ama demir kapı girişi yine de pek misafirperver değil.
Zile basıp bekliyorum, güvenlik görevlisi kapıyı açıyor. Kendisini kapıya perdeleyerek içeri adım bile atmama izin vermeden, geçen hafta sonu İstiklâl Caddesi’nde gerçekleşen terör saldırısı nedeniyle serginin bir süre kapalı olacağını söylüyor. Güvenlikli bir binadaki serginin ziyarete kapatılmasını pek anlamlı bulmasam da kendi açılarından haklılar tabii ki, sonuçta yüzlerce öğrencinin okuduğu bir okul. Gerçi ara tatil olduğu için okulun boş olması gerekiyor ama elbet bir bildikleri vardır.
Sergiyi göremiyorum ama gerekli bilgiyi Seray Şahinler’in haberinden alıyorum. NDS’nin internet sayfasında da serginin ayrıntılı tanıtımı var. Ama serginin geçici olarak ziyarete kapatıldığı bilgisi yok. Sosyal medyada da bu bilgiyi paylaşmamışlar (bkz. SERGİ | Romandan Yükselen Müzik • Proust ve Tanpınar Üzerine Çapraz Bakışlar (nds.k12.tr).
ROMANIN MÜZİKLE İRDELENİŞİ
“Romandan Yükselen Müzik, Proust ve Tanpınar Üzerine Çapraz Bakışlar”, Marcel Proust’un 1913-1927 yılları arasında yedi cilt hâlinde yayımlanan “Kayıp Zamanın İzinde” ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur”, “Sahnenin Dışındakiler” ve “Mahur Beste” romanlarının müzikle ilişkisini irdeliyor. Aylin Koçunyan küratörlüğünde Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nde gerçekleşen sergi, aslında kapsamlı bir araştırmanın dökümü. “Romandan Yükselen Müzik” yazının girişinde de belirttiğim gibi bir enformasyon sergisi. Fakat bu bilgi ve belge akışını destekleyen dolgu görselleri var. Proust’un “Swann’ların Tarafı”ndaki Fatih Sultan Mehmet atfına ithafen Bellini’nin meşhur Fatih portresi gibi… Aynı zamanda okul müdürü Alexandre Abellan’ın koleksiyonunda yer alan tablolardan Proust romanlarındaki karakterleri tanımlayacak şekilde tatlı bir seçki yapılmış,” diye haberinde anlatıyor Şahinler.
Zaten beni sergiyi ziyaret etmeye yönelten de bu Proust ve Tanpınar karşılaştırması olmuştu. 18 Kasım 2022 Marcel Proust’un yüzüncü ölüm yıldönümüydü. 2022 yılı boyunca başta Fransa olmak üzere Dünya’nın birçok ülkesinde Proust’u anan birçok etkinlik yapıldığını biliyoruz. Institut français Türkiye, 2022 yılını “Proust Yılı” ilan etti. Birçok etkinliğe öncülük etti. Bu vesileyle Proust hakkında birçok yeni çalışma da yapıldı, binlerce makale yayınlandı. Bu çalışmalarda Proust – Tanpınar karşılaştırması yapıldığını da biliyoruz.
Yazarları karşılaştırmayı, birbirlerine benzetmeyi, hatta birbirleri üzerinden tanımlamayı severiz. Bu iş en çok Kafka için yapılır. “Türkiye’nin Kafka’sı”, “Hindistan’ın Kafka’sı”, “Norveç’in Kafka’sı” diye uzar liste. Neredeyse tüm dünya ülkelerini birer Kafka’sı vardır. Proust adının da böyle sıfat olarak kullanılması şaşırtıcı gelmeyecektir. Tabii ki birileri de “Türkiye’nin Proust’u kim?” diye sormuştur. Çünkü böyle soruları severiz.
Artık bu tip tartışmalarda hemen “Google’a soralım!” deniyor. Bende Google’a sordum. Knausgard’ın Norveç’in Proust’u olduğu bilgisi var da Türkiye’nin Proust’u hakkında pek bir şey yok. Biz daha çok Kafka ile ilgilenmişiz. Çorum’un ya da Van’ın Kafka’sını bile ilan etmişiz. Ama “Abdülhak Şinasi Hisar Türkiye’nin Marcel Proust’udur” dendiğini biliyoruz. Gerçekten de iki yazar arasında birçok yakınlık bulmak mümkün. Zaten Hisar da eserlerinde, Proust’a duyduğu hayranlığı dile getirir.
Proust ve Tanpınar karşılaştırmalarını görünce Tanpınar’a da “Türkiye’nin Proust’u” demek mümkün, diye düşünüyorum. Bir ülkede neden birden çok Proust benzeri olmasın? Belma Fırat bir karşılaştırma yapmış. “Tanpınar, Proust’un yapıtına belirli bir tavırla yaklaşmış; aynen kendisi gibi sanatta izlenimcilik akımı ve felsefede de Bergson’un zihin felsefesi tesiri altında yazan Proust’un Kayıp Zamanın İzinde romanının yazınsal uzamında; aşk ve sanata ilişkin estetik/felsefi tutumunu açığa çıkaran sahnelerden biçimsel olarak yararlanmış, ancak bu sahnelerin içeriğini dönüştürerek kendine özgü sanat anlayışı, edebi dil ve kültürel bakış açısıyla yeniden yapılandırmıştır. Diğer bir deyişle, Tanpınar, Kayıp Zamanın İzinde’de yer alan birtakım sahne ve tasvirlerden bir nevi kalıp olarak yararlanmış ve bu kalıbın içini Tanpınarca doldurmuştur,” diyor (bkz. Tanpınar ve Proust: Arzunun dolayımı, aşk ve sanat göstergeleri – K24 (t24.com.tr)).
Tahir Abacı ise “Kendi sentezini kurmuş olan Tanpınar, Proust’tan da bir ışık aldığını zaten kendisi söyler, ancak kimi araştırmalarda bu konu abartılmaktadır. İki yazar arasında bağlam ve yöntem farkları belirgindir, diyor (bkz. Tanpınar ve Proust: Abartılan etkilenme (cumhuriyet.com.tr)). Abacı, “Proust sadece Tanpınar’ın değil, o kuşağın başka yazarları üzerinde de etkide bulunmuştur. Yakup Kadri’nin özellikle Hep O Şarkı romanındaki müzik ilgisi de Proust izlerini akla getirmez değildir,” demeyi de ihmal etmiyor.
Türkiye’nin Proust’larının sayısı gittikçe artıyor. Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu… Ama ben “Türkiye’nin Proust’u” sıfatının Tanpınar’a yapışacağına inanıyorum, çünkü Tanpınar Türkiye’nin hakkında en çok araştırma yapılan, yazılan yazarı. Tek rakibi Oğuz Atay, neyse ki henüz onu Proust’la karşılaştırmamışlar.
Kaynak: Metin CELÂL - edebiyathaber.net