Acı ile mutluluk ikiz kardeş gibi…
Mutluluk sürdüğü an, acı merkezi devreye girer ve onun sürekliliğini keser.
Acının bittiği anda ise mutluluk başlar.
Acı, mutluluğun yokluğu…
Her ikisi karışım halinde…
“Karmaşık duygular içerisindeyim” sözü bu karışımın sonucu…
Her ikisinin var oluşsal süreçleri farklı…
Mutluluk uzun, acı kısa süreçli…
Acı dindiği an önce sessizlik, ardından mutluluk başlar.
Eğer bir şey mutluluk vermiyorsa, acı verir.
Mutluluğu kaybediyorsanız, acıya sürükleniyorsunuz…
Acının bittiğini düşündüğünüz an mutlusunuz…
Bu ikiliyi, ne akıl ne de kimya düzeyinde ayırabilirisiniz.
Zeytinyağı ile suyun karışımı gibi…
Karışım halinde bir bütün ama yeri geldiğinde ayrılabilen…
Sürekli mutluluk halinde, mutluluk merkezleri yıpranır, sıradanlaşır.
Bu duyguyu dengelemek için acı merkezleri uyarılır.
Sürekli mutluluk yok…
Onu sürekli kılmaya çalıştığınız an, acı devreye girer.
Bu yüzden mutluluk geçici… Kalıcı değil…
Bu durum, sadece duygular değil düşünceler için de geçerli…
Düşünce, tutarlı ve doğru olduğu an mutluluk verir.
Düşünceden mutluluk alamadığınız an, tutarlı düşünce artık işlemez.
Yıkıcı hale dönüşür.
İlahi kelâm, acı ve mutluluk ikilemini şu ayet üzerinden sunar:
“Her zorluğun yanında bir kolaylık vardır.”(94/ İnşirah, 5)
Zorluk acının, kolaylık mutluluğun temsili…
İnsan, hep kolaylığa, mutluluğa meyilli…
Acıya, zorluğa yön vermez.
Acı olmadan mutluluk bir anlam bulmaz ve hayatın içinde belirsize bürünür.
Bu anlama kavuşmak için acıyı çekerken acınacak hale gelmemek…
Düşerken düşkün olmamak…
Ezilirken ezik hissetmemek, her zaman mutluluğun hayat formülü olmalı.
(Kaynak: David Bohm, “/Thought As a System/Sistem Olarak Düşünce”)