Görme, koklama, tatma, dokunma ve işitme duyumuzla zihinde bazı imgeler (şeyler) oluşur.
Bu imgeleri hayal gücümüz ile istediğimiz şeylere dönüştürebiliriz.
Örneğin, önümde duran bir at var ve ona bakıyorum. Gözümü kapatsam dahi o atın imgesi zihnimde kalır ve rengini, cinsini söyleyebilir, üzerine binip ona dokunabilir hatta rüyamda bile görebilirim.
Duyulardan gelen imgeler ile oluşan zihnimdeki işletim süreci, aklın gelişimini sağlar.
Aklın gelişmesine katkı sağlayan en önemli iki gelişmeden biri yazının diğeri ise paranın keşfi…
Endonezya’daki bir mağaranın duvarında bulunan 44 bin yıllık resim, insanlığın ilk iletişimini resimlerle sağladığını gösterir.
Ve akıl, bu insanların mağara duvarına resimler yapabilecek bir yetideydi.
Almanya’daki Stadel Mağarasında bulunmuş, günümüzden yaklaşık 32 bin yıl önce yapılmış, vücudu insan, başı aslan şeklinde fildişinden bir “aslan adam” veya (“aslan kadın”) heykeli insanların gerçekte var olmayan şeyleri hayal edebilme becerisini kanıtlar.
Bugün Stadel Aslanı’na benzeyen bir sembol, Avrupa’nın en eski ve en büyük otomobil üreticilerinden biri olan Peugeot’nun arabalarını süsleyen amblemidir. (Bkz.Yuval Noah Harari, “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Kalektif yay., s.34)
Bu akıl, MÖ 3500’le 3000 yılları arasında Sümerliler üzerinde artan bilgileri depolamak için insanlığa yazıyı keşfettirdi.
Ve böylelikle büyük şehirlerin, krallıkların ve imparatorlukların önünü açarak medeniyetlerin kurulmasına katlı sağladı.
Bu yazı, tam yazı olmayıp kısmi yazı olduğu için matematiksel hesaplar yapılabiliyor fakat şiir yazılmıyordu.
Mezopotamyalılar sıkıcı matematiksel verilerden daha fazlasını yazmaya ihtiyaç duydular. MÖ 3000’le 2500 yılları arasında, Sümer yazı sistemine giderek daha fazla işaret eklendi ve zamanla bizim bugün çivi yazısı dediğimiz şekle dönüştü. (Bkz.Yuval Noah Harari, “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Kalektif yay., s.131-135)
Modern anlamda alfabe ise MÖ 1200 yılında Fenike alfabesi olarak ortaya çıkmış ve Fenike dilini yazmak için kullanılmıştır.
Fenikelilerden önce yazı, resimlerden oluşmaktaydı ve her kelimeye karşılık bir resim çizilirdi.
Fenikeliler, her ses için bir sembol kullanarak bu sesleri birleştirip kelimeler oluşturdular.
Bu sayede cümleler, artık resimlerin birleştirilmesiyle değil; seslerin birlikteliğini içerir kelimelerin birleştirilmesiyle kuruluyordu.
Yunanlılar MÖ 9.yüzyılda Fenikelilerden aldıkları alfabeyi kendi alfabelerine dönüştürdüler. Ve bu alfabe, bugünkü Latin ve Kiril alfabesinin atasını oluşturdu.
Çünkü sesçil alfabe fonetiktir ve ünlü ünsüz heceden harfe dönüşmeyi sağlıyordu.
Ve ancak böyle bir alfabenin olduğu yerde tartışma ve analitik düz yazı ortaya çıkabilirdi.
Dolayısıyla, aklın gelişimiyle insan önce fısıldadı, sonra kafiyeli konuşmak istedi ve ardından bulduğu tam yazılı sesçil alfabeyle tartışmaya, felsefe yapmaya başladı.
Sonuçta düz yazı olmasaydı yüksek düşünceyi gerçekleştirecek akıl ortaya çıkmazdı.
Paranın icadı ise teknolojik bir dönüm noktası değil, zihinsel bir devrimdi. Ve bu devrim, sadece insanların ortak hayal gücünde yaşayan yeni bir gerçekliğin yaratılmasında gizliydi.
Para, mal ve hizmet takasını gerçekleştirmek amacıyla diğer ürünlerin değerini sistemli olarak belirleyen bir araçtır.
Karmaşık ticari sistemlerin işleyebilmesi, insanların bir şeyi başka bir şeye dönüştürmesini sağlayabilmesi ve birikimlerini saklayabilmesi için paranın icat edilmesi kaçınılmazdı.
Para sadece bir eşya değildir, psikolojik bir kurgudur ve fiziksel olanı zihinsel olana çevirerek çalışır. Ve şu ana kadar yaratılmış en evrensel ve en etkili karşılıklı güven sistemidir.
Aynı zamanda insan hoşgörüsünün doruk noktası olup onun sayesinde birbirini hiç tanımayan ve güvenmeyen insanlar etkin işbirlikleri yapabilirler.
Tarihteki ilk madeni para MÖ 640 yılında Lidya Kralı Alyattes tarafından Anadolu’nun batısında basıldı.
Günümüzde kullanılan paralar Lidya paralarının soyundan gelir. (Bkz.Yuval Noah Harari, “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Kalektif yay., s.181-190.)
Sonuçta yazı ve para, aklın, insan belleğine kazıdığı somut bir şeydir.
İnsan bu somutluluk sayesinde aklı, farklı değişim ve gelişimlerin bir ölçütü kılmıştır.