Güncel
Giriş Tarihi : 29-02-2020 13:50   Güncelleme : 29-02-2020 13:56

28 Şubat’ta Gerçek Dindarlar Zulüm Çekti!

28 Şubat Postmodern darbesinde gözaltına alındı, işkence gördü, el yazısıyla işkence sonrası yapmadığı şeyleri ifadesinde yazıp imzaladı. DGM’de idamla yargılandı, ardından idamın kalkması sonrası müebbet aldı.

28 Şubat’ta Gerçek Dindarlar Zulüm Çekti!

23 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen İsmail Uysal, yaşadığı işkenceyi, cezaevindeki hayatını ve 23 yıl sonra tahliyesiyle yaşadığı şoku SABAH Gazetesi’ne anlattı.

DAMLA KAYA

28 Şubat postmodern darbesi 23 yıl önce gerçekleşti. Medyada yapılan manipülasyon ve dezenformasyon içerikli haberler darbenin olacağını haber veriyordu. Toplum üzerinde psikolojik harp taktikleri medya aracılığıyla bir bir uygulanırken irtica bahanesi öne sürülerek milyonlarca insan fişlendi. Başörtülü kadınlar okul kapılarından geri çevrilirken işten atılanlar, sürgün edilenler, işkenceye uğrayanlar, cezaevlerine konulanlar oldu. İçinde siyasi, sosyal ve ekonomik boyutlarını barındıran bu darbe milyonlarca insanı mağdur etti, toplumda derin izler bıraktı. Bu yıl 28 Şubat postmodern darbesinin 23. yılı…

 

28 Şubat mağdurları arasında işkenceye uğrayan ve 23 yıl sonra tahliye edilen İsmail Uysal da vardı. Bir yıl önce tahliye edilen İsmail Uysal "Bana mağdur demeyin, ben 28 Şubat'a direnenim" diyerek önemli açıklamalarda bulundu. Uysal, yaşadığı işkenceden dışarı çıktıktan sonra yabancı bir şehre gelmiş gibi hissetmesine kadar her şeyi SABAH'a anlattı.

 

- 28 Şubat postmodern darbesinde neden gözaltına alındınız?

 

- Yıl 1995. Fatih İlçesi'nde oturuyordum. Arkadaşlarla ciddi şeyler konuşurduk; dergi satıyorduk, gösterilere gidiyorduk, keskin konuşuyorduk. Dinime, ahlakıma uymayan kanunlar çıkarılıyordu. Derdimiz ise dünyada Müslümanların zulüm çekmesiydi. Mimlemişlerdi bizi. Ekarte edilmeliydi diye düşündüler. 1990'larda Salih Mirzabeyoğlu'ndan ve işaretimizden çok korkuluyordu. TEM'den geldiler ve bastılar. Taraf dergisi ve Salih Mirzabeyoğlu'nun kitaplarını topladılar.

 

(Bizi itham ettikleri suçlardan biz beraat ettik. Mahkeme çıkıyoruz, bunlar bu suçu yapmamıştır, deniyordu. Örneğin Salih Mirzabeyoğlu çocuklarını okuldan almaya gitti ama gazeteler hücre evinde almaya gitti diye yazılar)

- Gözaltında neler yaşadınız?

 

- 1990'larda işkence 2002 yılında Kopenhag kriterlerine gelene kadar sistematikti işkence. Gözaltında itfaiye hortumuyla kalasa asıldım. 20 dakikadan geçerse kalasta biter insan. Cinsel organıma, kulak memelerine, göğsüme elektrik verildi. Şarkı türkü esnasında bu işkenceyi yapıyorlardı. Ben ülkücü kökenli bir insandım. Böyle bir işkence yaşadıktan sonra 'Ulan, Türk polisi için kavga eden bir insanım. Askerliğimi Doğu'da komando olarak yaptım. Kendi insanımı, kendi polisimi bir İsrail askeri gibi görmüştüm. Niçin? Çünkü ben bir görüşe sahibim. Bu dünya görüşünün hiçbir yabancılığı da yoktu; yerli ve milliydim. Necip Fazıl Kısakürek'ten çıkan bir anlayış sistemiydi, hiçbir dünya örgütüyle bağımız da yoktu. Hatta bunu o dönem bir İstanbul Emniyet Müdürü söylemişti bana. İşkence yapan polise kalas askısındayken 'Ben dışarıda sizin için kavga eden, sizi savunan bir insandım! Siz niye işkence yapıyorsunuz bana?' dedim.

 

FETÖ'CÜ POLİSLER İŞKENCE YAPTI

 

-İşkence yapan kişi ne söyledi?

-'Oğlum sizden jandarmalık yapmanızı isteyen kim? Bir ülkenin jandarması polisi var zaten. Siz ne yapıyorsunuz, Fetullah Hoca'ya gitsenize" demişti. Saat kaç geçtiğini, kaçıncı günde olduğumu bile bilmiyordum artık. Elektrik verildikten sonra dövüldüm. Tazyikli suyla ıslattıktan sonra şamar atıp pencerenin önüne götürüldüm. Zatürre olmam için bu yapıldı. Vantilatörün önüne koyulduğumu hatırlıyorum. Battaniyeyle dövdükleri için doktora çıkarsalar bile iz kalmazdı. Fiziki şiddetin dışında psikolojik şiddet de uygulandı. Gözaltında tehdit de edildim. Polis, "Savcı bizim ağzımıza bakıyor, ben bu kişi çıksın dersem çıkarsın çıkmasın dersem çıkamazsın!' diyordu. Aileden örneğin yanınızdan sizi görmeyecek şekilde babanızı geçiriyorlar, az ileriden 'Ahh' sesleri veriyordu. Bu ses babamın sesi miydi, yoksa ona işkence mi, yapıyorlar? Diye düşündürerek işkence intibaı veriyorlardı. Böylece zihnim dağıldı.

 

FETÖ'CÜ POLİSLER İŞKENCE YAPTI, "AKILLI OLUN!" DEDİ

 

-İşkence sonrasında nasıl bir ifade verdiniz?

-Ülkücü kökenli bir insanım ve insanlar hakkında toptancı değildim. Gözaltında benden farklı görüşlü biri zulüm görse bile yakıştıramıyordum. İşkence sonrası kendi el yazımla yapmadığım şeyleri yazıp imzalamak mecburiyetinde kaldım. Hatta "Oğlum niye böyle yazdın ya çıkar şu cümleyi, şunu şöyle yaz!" bile diyorlardı. Sonra kameranın karşına geçirip aynısını kamera önünde söylettiler. Polisler FETÖ'cüydü. "Muhterem bir Hocaefendi var, Fetullah Gülen. Bu kadar yurdumuz, okulumuz, talebemiz var. Akıllı olun!" diyorlardı.

 

HÜSEYİN KIVRIKOĞLU MAHKEMEYİ ZİYARET ETTİ, MÜEBBET VERDİRDİ

 

- Zekeriya Öz, mahkeme savcınızmış. Mahkeme sürecinde neler yaşadınız?

- DGM'de yargıladıkları davalardan normal mahkemelerde beraat ettik, takipsizlik kararı verildi. Örneğin Halil Kantarcı, çocuktu. Sadece bir birahaneye taş atmış, babası kendi elleriyle alıp karakola getirmiş. İlk mahkemede DGM'de tahliye verildi. Annesi-babası sevinip baklava bile hazırlamıştı. O zamanın paşalarından biri ya Hüseyin Kıvrıkoğlu ya da başka bir paşa biz ciddiyiz, kimsenin gözünün yaşına bakmayız havası estirmek için mahkemeyi ziyaret ediyor. Ziyaret sonrası bize idam verdiler, Halil Kantarcı'ya ikinci mahkemede müebbet çıktı. İdam cezası kaldırıldıktan cezamız müebbet oldu. FETÖ'den o kadar hâkim ve savcı tutuklandı. Bu insanlar gerçekten hâkim ve savcı mıydı?

 

-23 yıl cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakıldınız. Cezaevinde olduğunuz süre boyunca F Tipi odada yaşadınız. Televizyonda FETÖ'ye yapılan operasyonları gördüğünüzde neler düşündünüz? Şu kişi de tutuklanmış, şu da mı FETÖ'cüymüş dediğiniz kimler var?

 

- DGM'nin Başkanı Şerafettin İste bizim mahkemenin de başkanıydı. FETÖ'nün bir numaralı adamlarındandı. Zekariya Öz de bizim mahkemeye baktı. FETÖ öyle bir maske takmıştı ki, bilmiyorduk onları. Bunlar gittikleri yerin rengini alan insanlar. FETÖ'yü dershane işiyle uğraşan Müslüman çocukları okutan insanları olarak biliyorduk.

 

- Cezaevinde olduğunuz süre boyunca tahliye edileceğinizi hiç umut ediyor muydunuz?

- Recep Tayyip Erdoğan'ın One Minitu çıkışı sonrası Türkiye başka bir mecraya girdi; yerli, milli söylemi siyasette var oldu. Erdoğan, "Medyanın karşısında Salih kardeşimiz, diye hitap etti, Yakup Köse'nin şahsında bize sahip çıktı. 15 Temmuz darbe girişimi gecesinden sonra FETÖ'nün yetkilerinin ellerinden alınması, yargı camiasından temizlenmeleri bize bir şans doğurdu. Cezaevindekilere dönüp bakılmasına sebep oldu. Türkiye'de bir alevi kitlesi var, kızdırılmaması lazım diye bakıldığı için Sivas Katliamından tutuklanan ve içerisinde masum olanlara bakılmıyor bile. Ben bunu cezaevinde yattım da gördüm. Oteli yakanlardan değillerdi. Oraya gelmiş, bağırmış, çağırmış kişilerdi. Bir bedel ödetmek gerekiyordu, onlara ödettiler. O dönem öyle bir hava estirdiler ki, 15 yıl ceza alan Sivas Katliamı sanıkları, sonrasında müebbet hapis aldılar.

 

-Cezaevinden çıktıktan sonra neler hissettiniz, dışarıya alışabildiniz mi?

-Çıktığıma inanamadım. Koğuşta tek başımaydım. Ethem Köylü benden bir hafta önce çıkmıştı. Bir hafta sonra gardiyan 'Tahliye var' deyince şoke oldum. Bolu'da F Tipinde, bir anda çıktım. Annem 80 yaşında tahliye olacağıma ümidi yoktu. İstanbul'da ilk günden hiç bilmediğim bir şehirde gezer gibi geziyordum. Benim bıraktığım İstanbul böyle değildi. Şu an oturduğum mekânların adı, durakların adı değişmişti. Yabancı bir şehre gelmiş gibi hissettim. Teknolojide yabancılık çektim; cep telefonu, navigasyon, e-posta atma, interneti bilmiyordum. Telefona hâlâ alışamadım. 'Whatssaapp ne ya?' deyince gençler şaşırıyor.

 

28 ŞUBAT MEDYANIN DARBESİYDİ

 

-O dönem bir komutan da 'Vatansız Akılsızlar' demişti. Dindarlar bu ülkenin insanı değilmiş gibi görünmesi gibi bir durum vardı. 28 Şubat postmodern darbesine baktığınızda ne düşünüyorsunuz?

 

-Akşam altıdan gece yarısına kadar televizyon ekranlarında Müslümanalra sövmeye başlıyorlardı. Karikatürize edebilecekleri insanları kullanarak dindarlara, yerli ve milli olana sövüyorlardı. Asker daha geri plandaydı. 28 Şubat medyanın darbesiydi. Aydın Doğan'ı kraldan çok kralcıydı. Bu ülkede hukuk, iktisat, ekonomi onların elindeydi. Onlarla zıtlaşamazsın, karşına alamazsın! Doğanlar, Sabancılar, Koçları… Dünyadaki birilerinin taşeronları. Onların vesayeti arkasında asker bir kobaydı. Bu insanlar milli ve yerli olsaydı bu 'namlular' bize mi yoksa onlara mı doğrultulmalıydı?

 

-Türkiye'de bir irtica korkusu yaratılarak, size terör örgütü imajı verip '28 Şubat post modern darbesinde böyle bir şey de vardı?' diye mi yapıldı size bu? Medyada bir kılıf olarak kullanmak için mi sizin ve arkadaşlarınıza bunun yapıldığını düşünüyorsunuz?

 

-Faşist zihniyetlerin taktiğinin şu olduğuna inanıyorum. Korkut, sindir, sevdir! Sizi medyada göstererek sadece algı değildi, korkuları da gerçekti. Ama bizi toplumda 'Bunlar bomba attı, bu cesareti nereden aldılar, polise saldırdılar, bu cesareti nereden gösteriyorlar? Mahkeme neden böyle davranıyorlar göstererek Bomba attılar, a mahkeme şöyle davrandılar körüklemek için yapılan bir şeydi. 28 Şubat postmodern darbesinde sadece psikolojik harp taktiği değildi. Korkuları da gerçek bir korkuydu bence. Korkuyu da körüklemek için yapılan bir şeydi bu.

 

-Cezaevinden çıktınız. 'Gençlerde 28 Şubat'ı bilmiyor' diyorsunuz. Peki, sizce 28 Şubat bitti mi?

-Bitmedi. Suretler değişti, şekiller değişti, kılık kıyafet değişti ama zihniyet bitmedi. İdeolojik olarak devam ediyor. Medya bu algı üzerine oynuyor. Bizim döneme bakarak söylüyorum, sulandırıyorlar, eskisi gibi keskin bir duruş yok. İnsanda şuur olmadıktan sonra geriye bir şey kalmıyor. bir şey de olmuyor. Ne kadar şuuru varsa o kadar belli bir duruşu oluyor. Onu alırsanız ondan geriye bir şey kalmıyor. Şu an duruş 28 Şubat zihniyetine sahip olanlarda daha iyi durumda.

 

"ASKERE GİDİP ÖLEBİLİRSİN AMA BAŞÖRTÜLÜ ANNENİ KIŞLAYA SOKAMAZSIN"

"15 Temmuz ile FETÖ bitti, en azından milletin boğazına sarılan el bitti. Resmen gırtlağını sıkıyorlardı. 'Tanrı'mıza hamdolsun!' demeyip 'Allah'ımıza hamdolsun!' dediği için insanları haşata çevirdiklerini biliyorum. Askere gidip ölebilirsin ama anneni başörtülü kışlaya sokamazsın. Öyle bir dönemdi. Okullarda sürekli başörtülü kızlarımız aşağılandı, örümcek kafa, gerici, yobaz, bağnaz dendi. Televizyon kanallarını açtığında da öyleydi. Bilmem nerede Tekbir getirmiş. Cezaevinde mektup yazmış. Cezaevi yönetimi mektupta Allah-u Ekber'i karalıyordu. Cezaevine ziyarete gelen ailemden başörtülüler başlarını açmaları isteniyordu."

 

15 TEMMUZ BAŞARILI OLSAYDI, FETÖ BİZİ CEZAEVİNDE BOĞAZLARDI

"Cezaevinde 15 Temmuz darbe girişimi, "Abi kalkışmadan bahsediliyor!" dedi. FETÖ olarak düşünmedim, Kemalizm'in bir çırpınışı olarak düşündüm. İki saatten sonra TRT'nin bir kanalından sabaha kadar izledik. FETÖ başarılı olsaydı, cezaevindeki birçok kişi öldürülürdü. Bir ara F Tipi Odadaki diğer arkadaş seslendi, "Abi, Halil Kantarcı şehit oldu!" dedi, Bende dedim ki "Ona şehitlik yakışır!" Çok samimi bir çocuktu; vatanını seven, inancında, milli duyguları olan, şuurlu, bilinçli kendisini donatan ve hisli duygulu bir çocuktu. 15 Temmuz darbe girişimi öğrendiğimde aslında sevindim çünkü başaramayacaklarını biliyordum. 28 Şubat postmodern darbesi FETÖ'ye yaradı, ama 15 Temmuz darbe girişimi FETÖ'nün bitmesine neden oldu. 28 Şubat'ta gerçek dindarlar zulüm çekti.

Damla Kaya - SABAH

Recep YAZGANRecep YAZGAN