İnsanın kendisini dünyanın çekiciliğine kaptırması, onun esiri konumuna gelmesidir. Dünyevîleşme daha çok, dini inkâr etmeksizin dünyaya aşırı meylin olduğunu, nefsin arzuları çerçevesinde hareket etme şeklinde görülmektedir. Dünyevîleşme, dünya hayatının geçici olduğunu, ahiret için bir vasıta olduğunu unutup onu amaç haline getirmektir.
Dünyevîleşme Tehlikesi
Dünyevîleşme, ilk insan Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın oğlu Kabil'in Habil’i öldürmesi onun bu kötü cinâyeti işlemesine sebep olmuştur.“Nihâyet nefsi (Kabil’in dünyaya aşırı düşkünlüğü) onu kardeşini (Habil’i) öldürmeye itti de onu öldürdü, bu yüzden de kaybedenlerden oldu.” (Mâide, 5/30) Dünya zevkine, keyfine düşkün olmanın, dünya ve âhiretteki zararı çok büyüktür. Tarih boyu, dünya perestliği yüzünden nice kişiler, kavimler helâk olmuştur. Kur’ân-ı Kerim ibret olması için insanların dünya yaşamına, zevkine, câzibesine aldanmanın dünya ve âhiretteki zararlarını belirtmektedir.
“Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının (Şuayb peygamberin kavmi) ve altüst olan şehirlerin haberi gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık mûcizeler getirmişti. (İnanmadıkları ve peygamberlerinin gösterdikleri yoldan gitmedikleri için helâk oldular.) Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler.” (Tevbe, 9/70)
Âyette geçen kavimlere peygamberler mûcizelerle geldiler, fakat bu kavimler gelen peygamberleri yalanladılar, yolundan gitmediler. Dünya hayatının zevkine, keyfine kendilerini kaptırdılar Allah Teâlâ da her birini bir felâketle helâk etti. Nuh peygamber kendi kavmine gönderildi. Kavmi onu inkâr edince meşhur tufanda boğulup helâk oldular. Ad kavmine Hud peygamber gönderildi, onlar şiddetli rüzgâr ile helâk oldu. Semud kavmine Sâlih peygamber gönderildi. Onlar da depremle helâk oldular. Hz. İbrahim’in kavmi ise sinekle helâk oldu; Medyen halkına Şuayb peygamber gönderildi. Onlar ateşle helâk oldular; şehirleri alt-üst olarak helâk olan kavim ise Lut peygamberin kavmidir. Bu kavim, homoseksüellik yüzünden, helâk olmuştur. (Ankebût, 29/28-31; A’râf, 7/80-84) Bu helâk olan kavimler hevâ ve heveslerine göre yaşadıklarından dolayı, dünyervîleşmenin hazin sonu görülmektedir.
Dünyevîleşmiş kimsenin prototipi Karun’dur. Kur’an, benî İsrâil içinde yaşayan bu kimseyi, her devirde görülebilecek karakter olması açısından dikkatlerimize sunar. Musa (a.s.) zamanında yaşamış azgın bir zengin olan Karun’u örnek verir. Sözde Hz. Musa’ya iman etmişti. Fakat hırsı ve kıskançlığı yüzünden münafıklığa yeltendi. Firavunun görevlisi olarak bulundu, Hz. Musa’ya karşı zâlimlik ve taşkınlık etti. Bir taraftan serveti ile, bir taraftan da ilmiyle övünüyor, şımarıyordu. Ne var ki sonunda ne ilmi, ne serveti ona yar olmuş, azgınlığı yüzünden helâk olup gitmiştir. “Sonunda Biz onu (Karun) da sarayını da (kendisinin gücünden bildiği bütün her şeyini) yerin dibine geçirdik.” (Kasas, 28/81) buyrulmaktadır. İşte bu Karun olayı, bütün insanlara örnek bir olaydır.
Dünya Hayatının Mâhiyeti
Allah Teâlâ insanları en iyi ve en güzel şekilde yaratmış ve dünyadaki her şeyi de onlar için var etmiştir: “O (Allah) ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı.” (Bakara, 2/29) Yeryüzündeki her şey insanlar için, insanlar da Allah’a kulluk için yaratılmıştır. Allah Teâlâ bu gerçeği Kur’ân-ı Kerim’de şöyle bildirmektedir: “Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56) Allah'a kulluk yapmak için yaratılan insan, bu kulluğu yerine getirip getirmediğini tespit için imtihana tâbi tutulmuştur. Dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu, dünyayı ve insanları yoktan var eden Yüce Rabbimiz şöyle ifade etmektedir:“O (Allah) hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk, 67/2.) Ayetten de açıkça görüldüğü gibi, dünya hayatı insanlar için bir imtihandan ibarettir. İnsanlar bu geçici dünyada sadece ve sadece imtihan için var olduğunu anlamalıdır.
“Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür, 102/8) Rabbimiz insanlara verdiği her şeyden hesaba çekeceğini bildirmektedir. “Siz, mutlaka (dünyada) yaptığınız şeylerden sorumlu tutulacaksınız.” (Nahl, 16/93) Dünyada yaptığımız bütün her şeyin hesabı sorulacak. Buna göre; yapacağımız işler doğru, ise yapmalı, eğer yanlış ise kesinlikle terk etmeliyiz. Eğer kendimizi düşünüyorsak, bunlardan dolayı âhiret hayatında ceza görüp zor duruma düşmek istemiyorsak, yapacağımız işlere dikkat etmeliyiz, imtihanda olduğumuzu unutmamalıyız. İnsanlar dünya hayatına imtihan edilmek, Allah’a kulluk yapmak üzere gönderilmiş olduğundan, imtihan gereği başına birtakım üzücü olaylar gelebilir. “Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber) Sabırlı davrananları müjdele.”(Bakara, 2/155) Rabbimiz sınavı böyle bildirmektedir. Bu gibi haller mü’minlerin başına gelebilir.
İnsanlar, hayat boyunca çeşitli şekilde imtihan olmaktadır. Kur’ân'da bu denemelerin hayırla olduğu gibi şerle, sevinç ve üzüntülerle de olabileceği bildirilmektedir: “Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya, 21/34-35) İmtihan deyince hastalık, fakirlik, ölüm gibi acı şeyler akla gelir. Ancak imtihan sadece bunlar değildir. İnsan, sıhhat, zenginlik ve rahatlık ile de imtihan edilir. Ayetlerde haber verildiği gibi insan her türlü olayla, sevinç ve üzüntülerle denenebilir. “Sizler dünya hayatını (yaşamını) tercih ediyorsunuz. Oysa âhiret (hayatı) daha iyi ve daha kalıcıdır (devamlıdır)” (A’lâ, 87/16-17)
Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. (Asıl hayat, dünya hayatı değil) âhiret hayatı; işte asıl hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût, 29/64) “O kötülükleri (günahları) işleyenler, ancak yaptıklarının cezasını görürler.” (Kasas, 28/84) “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, süs, kendi aranızda bir övünme, mal ve evlât çoğaltma (dır ve bunlar için) yarıştır. Tıpkı bir yağmura benzer ki, bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çer çöp olur. Âhirette ise çetin bir azap vardır. (Mü’minler içinse) Allah’tan mağfiret ve rızâ vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.” (Hadid, 57/20)
“Hayır, siz çarçabuk geçmekte olan (dünyayı) seviyorsunuz ve âhireti terk edip bırakıyorsunuz.” (Kıyâmet, 75/20-21) Dünya hayatı çarçabuk geçiyor; günler, aylar, seneler geçerek insanın dünyada kalma süresi gittikçe azalıyor.
Dünyevîleşme Hastalığı
Dünyevîleşme hastalığına, tehlikesine Hz. Peygamber’in şu ifadesiyle çok önceden işaret ettiğini görüyoruz: “Korktuğum şeylerden birisi de benden sonra size dünya nimet ve ziynetlerinin açılmasıdır (sizin de onlara gönlünüzü kaptırmanızdır)” (Buhari zekât 47) Dünyevîleşme eğilimi modern insanının hayatının merkezine yerleşmiştir. Rabbimiz bildirmektedir. “Sakın kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının süsüne (malına, mülküne, servetine) gözlerini dikme (imrenme) Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir.” (Tâhâ, 20/131) “İnkâr edenlerin (refah içerisinde) diyar diyar gezip dolaşması sakın seni aldatmasın.” (Âl-i İmrân, 3/196)
Bu âyet-i kerime, Mekke müşrikleri hakkında nâzil olmuştur. Çünkü onlar, ticaret yapıp para kazandıkları için bolluk ve refah içinde yaşıyorlardı. Müşriklerin bu durumunu gören bazı mü’minseler: “Allah’ın düşmanları böyle bolluk ve refah içinde yaşarlarken biz ise (fakirlik) sıkıntı içerisinde zorluk çekiyoruz.” dediler. Bunun üzerine Allahu Teâlâ yukarıdaki âyet-i kerimeyi inzal buyurdu. (Abdulfettah el-Kadi, Esbab-ı Nüzul, çev. Sâlih Akdemir, s. 94) Tabiî ki, bu ve benzeri âyetlerdeki ikazlarla Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şahsında bütün mü’minlere seslenilmektedir. Âyetin devamı da şöyledir: “Bu az bir geçimdir. Sonra gidecekleri yer cehennemdir, ne kötü bir yerdir orası! Fakat Rabbine karşı gelmekten sakınanlar için Allah tarafından bir ikram olarak zemininden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki (nimetler) daha hayırlıdır. (Âl-i İmrân, 3/197-198)
Mü’min kişinin zenginlik, fakirlik olayına bakış açısı âyet-i kerimede geçtiği gibi olmalıdır. Zengin, varlıklı insanların refah içinde yaşamalarının mü’min kişileri aldatmaması gerekir. Çünkü dünya yaşamı geçici bir imtihan yerinden ibarettir. Tabiî ki, mü’minler meşrû ve helâl yoldan imkânlarını arttırabilirler, zengin olabilirler; fakat gayr-i İslâmî yaşantısı olanlarınki gibi ‘mal, mülk, servet, para gelsin de nereden gelirse gelsin, helâl, haram fark etmez’ diyenler gibi değil. Mü’minlerin ölçüsü İslâm’dır. Bir şey câiz ise yapmalı, değilse terk etmelidir. “Allah dilediğine rızkı genişletir, yayar ve (dilediğine) daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile sevinip yetindiler, şımardılar. Halbuki dünya hayatı âhiret hayatının yanında basit, geçici bir faydalanmadan başka değildir.” (Ra’d, 13/26)
“Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız (elinizdeki imkânlar) birer imtihan sebebidir. Büyük mükâfat Allah’ın katındadır.” (Enfâl, 8/28) Allah’ın nasip ettiği mallar, imkânlar imtihan gereğidir. Önemli olan bu imtihanı iyi anlamak ve kazanmak için elinden geleni yapmaktır.
Eğer kişi imtihanda olduğunu unutur; Allaha kulluğu terk ederse, inanç, ibadet ve güzel ahlaka önem vermezse, zevk-keyif içersinde yaşamak için helal ve harama dikkat etmezse, dünyevileşmenin hazin sonuyla karşılaşır, yani dünya ve ahirette çok büyük sorunlar yaşar ve kendine yazık etmiş olur!
Süleyman Gülek