Fikir
Giriş Tarihi : 18-05-2018 10:27   Güncelleme : 18-05-2018 10:27

Kurşun yemek oruç bozar mı?

Kurşun yemek oruç bozar mı?

Ramazan geldi… Mübarek ay bizi yine kendine benzetmek için geldi. Nimetin şükrünü bilelim, yokluğun sırrına erelim ve kardeşlik idealimizi anlayalım diye geldi yine Ramazan. Ve elbette hoş geldi…

Ama bir şeyle daha geldi. Artık her sene Ramazan’dan hemen birkaç gün evvel ya da Ramazan’ın içinde gördüğümüz ve zalimlerin artık neredeyse katillerin mutadı olduğu üzere kardeşlerimize zulüm ve işkenceyle geldi. İnsanlıktan nasibi olmayan ve öldürmekten başka bir şey bilmeyen katil ve zalimler yine Filistinli kardeşlerimizi çocuk, kadın, yaşlı demeden katlettiler ve dünya yine sessiz kaldı.

Bir tek bizden ses çıkıyor yine. “Ne işimiz var bizim oralarda?” diye soranlar var. Oralarda zulüm var kardeşim. Öldürülen çocuklar var, memleketi işgal edilmiş insanlar... Dünya susuyor diye biz de mi susalım? Onlar görmezden geliyor diye biz de mi gözlerimizi kapayalım? Onlar duymazdan geliyor diye enkazların altından gelen çocuk çığlıklarını biz de mi duymayalım? İnsanlığımızı, inancımızı, davamızı, derdimizi ve kendimizi bir kenara mı koyalım? Üstad Karakoç çok doğru söylüyor: Biz sussak tarih susmayacak ve hakikat susmayacak. Ve biz de susmayacağız.

Neden mi? Şundan ki bizim itikadımızca zulme susan dilsiz şeytandır madem işte onun için susmayacağız. Öldürülen çocuklar için susmayacağız, evladını toprağa gömen analar için, kolu kanadı kırık gibi evsiz barksız kalan babalar için susmayacağız. Antep'te düğün yerinde patlatılan bomba ile annesi öldürülen ve annesinin başörtüsünü koklayarak uyuyan daha bir yaşındaki Esma için susmayacağız. Esma annesinin kokusuna hasret yaşayacak. Çocuklar anasız kalmasın diye, babalar yavrularını mezara koymasın diye diye susmayacağız. Ama onlar susarız sanıyorlar. Susacağız sanıyorlar ve susarsak haklı olduklarına inanıyorlar. Ama öyle değil.

Bir biz kaldık cânım kâri. Dünyaya insanlığı hatırlatan, merhameti söyleyen, mazlumun elinden tutan ve zalimin karşısında dimdik bir sütun gibi duran bir biz kaldık. Aslında asırlardır böyleydi bu, her seferinde “yardım edecek yok mu?” diye feryat ettiğinde mazlumlar ses veren biz olduk hep. Yoksa sen söyle ne işimiz vardı bizim Açe’de mesela? Ya da Hindistan’a kadar neden gittik, İspanya’da zulmedilen Yahudiler neden bizden medet umdu, ne işimiz vardı bizim Kore’de? Vardı, zira oralarda zulüm vardı ve biz dünyaya merhameti taşıyorduk. Onlar nasıl öldüreceklerini düşünürken biz nasıl yaşatırız diye dertleniyorduk. Farkında değil misin? Bunca hasmımız olması da nedendir? Bunca üzerimize gelmeleri ve bu kadar bize yüklenmeleri nedendir?

Ve yalnız bırakıldık. Bir Sevr yalnızlığı bu yalnızlık… Yani mukaddes, yani onurlu ve yani şerefli bir yalnızlık… Nedir o Sevr yalnızlığı biliyor musun? Hani Hz. Peygamber’i de yapayalnız bırakmışlardı. Başına taşlar yağdırmış, canını acıtmışlardı, kendi memleketinde, kendi köyünde, kendi hanesinde koymamışlardı hani de bir gurbete zorlamışlardı; sonu umut olan, sonu zafer olan ve sonu mukaddes olan bir gurbete mecbur etmişlerdi O’nu. Ve yanında ana ayrı baba ayrı kardeş bildiği dostuyla çıkmıştı da yola. Canına kastetmek istemişlerdi ve saklanmıştı ikisi birden bir ufak mağaranın içine. İsmi Sevr’di o mağaranın. Ve bütün zalimler o ölüm kusmak için koşarken o mağaranın içindeki iki kutlu dost vardı. İşte o tam o sırada Hz. Ebubekir’in hüzünlendiğini görünce Hz. Peygamber şöyle demişti ona: “Üzülme, Allah bizimledir.”

Allah aşkına bu mübarek Ramazan ayında, “Diş fırçalamak oruç bozar mı, sakız orucu bozar mı” diye sormayın artık. Şöyle sorun gerekirse: “Filistin’de, katil İsrail’e karşı direnirken kurşun yemek oruç bozar mı?”

Fatih Duman / Diriliş Postası

adminadmin