Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 20-06-2013 15:27   Güncelleme : 20-06-2013 15:27

Münafıklık Kaç Türlüdür?

Nerede kalmıştık…

Münafıklık Kaç Türlüdür?

Nerede kalmıştık…..?

Unuttuk…

“Yaşlılık”  işte…

Ne yapsanız  yaşlanınca bırakın bir ay öncesini dün yediğini unutuyor insan..
Hatırladım galiba… Evet evet…Hatırladım.

Yaşlılık dedim de aklıma geldi son anda.

Afeti Devran görünümlü “ müennes münafıklardan “ bahsediyorduk son yazımızda.

Konuyu yeniden unutmadan yazımızı yazmaya başlayalım kaldığımız yerden.
Ama önce en son ifademizi hatırlatarak başlayalım yazımızın yeni bölümüne.
Vira Bismillah….

““”Maalesef bedeni kadın, kafa yapısı erkek olan bu feminist takımının sayısı sanılanın aksine diğerlerine oranla “Müslüman kimlikli ver görünüşlü” mahlûkat arasında daha fazla. Nereden mi biliyorum? “Tecrübeyle sabit” oradan biliyorum”””

Sıkıntının “asıl sebebi” de bu zaten. Özellikle son on iki yıldır iktidarda bulunan AKP nin ekonomide oluşturduğu sanal ve sahte baharın etkisiyle canlanan iş ve çalışma hayatında kendisine daha fazla yer bulan yurdumun kadını, Türk kadınını dönüştürme programının diğer unsurlarının da yardımıyla Kadirizmin klasik ifadesiyle “çocuklarının anası ve hanımı”  olduğu korunaklı evinden çıkartılarak adına “iş, çalışma  hayatı” denilen, ama gerçekte ise “ Kurtlar Sofrası” olan global arenaya atıldı, çekildi, sürüklendi vb…

Özellikle İstanbul ve diğer büyükşehirlerde faaliyet gösteren başta tekstil sektörü olmak üzere varoşlarda yetişen ve zar zor karnını doyuran ailelerin evlatları olan evlilik çağında ki genç kızlarımızın kendilerine kolaylıkla yer buldukları işyerleri başta olmak üzere,  ilköğretim mezunu varoş kızlarımıza nazaran biraz daha şanşlı (?) olan ve değişik sektörlerde kendine iş bulan mektep, medrese (üniversite) görmüş; sözüm ona kendi ayakları üzerinde durmayı evlenerek çoluk çocuğa karışmak, evinin kadını olarak evinde çocuk büyütmeye tercih eden mütedeğin  kızlarımızı da hesaba kattığımızda ortaya çıkan sayı ülkemizde ki evlenme ve doğurganlık oranlarının neden yerlerde olduğunu açıklamaya yeterde artar bile.

Tek sebep bu mu?

Elbette ki değil.

Ama evlilik çağın da ki kızlarımızın,

Erkeğin eline bakmak zorunda değils,

Erkeğe köle olma, sende çalış, kendi ayaklarını üzerinde durmayı öğren,

Para kazan, istediğini al, istediğini ye, iç, istediğin yere git gez, toz,

Vb insan nefsine hoş gelen çeşitli yalanlar ile kandırılarak sözde erkeğin kölesi olmaktan kurtarılıp, “özgür birey“ haline getirilen; aslında ise (istisnasız tamamı) “çağdaş köle” olarak kullanılan biz erkeklerin diğer yarısı, evlerimizin güneşi, huzurumuzun ve mutluluğumuzun olmazsa olmazı, gelecek nesillerimizin sahipleri çocuklarımızı doğuracak, yetiştirecek ve eğitecek kız evlatlarımızı bu tuzaktan kurtaramadığımız sürece ülke olarak nüfusumuzla birlikte önce gücümüzü, özgürlüğümüzü, yüz yıl öncesine kadar şerefle yaptığımız “Nizam-ı Alem, İlahi Kelimetullah”  sancaktarlığını, en sonunda da varlığımızı kaybedeceğiz.

Bu “çağdaş ve özgür birey” çorbasına tuz; kapitalist sisteme ve ağalarına her türlü  “meze” olacak çalışmayan, evinde hayırlı nasibini bekleyen, ama her Allah’ın günü (çalışan samimi arkadaşı, komşu kızı ve akrabası vb)  kafası karıştırılan, beyni mıncıklanan ve aklına girilerek ev kadını olma düşüncesine ve kimliğine “tecavüz” edilen ve kandırılmamış ve evinden dışarı çıkartılamamış yakın geleceğin feminist adayı genç kızlarımızı, yeni evli ve çocuksuz gelinlerimizi,  hesaba katmıyorum bile. Çünkü bunu düşünmek bile ülkemin ve Türk toplumunun geleceği adına beni korkutmaya fazlasıyla yetiyor da artıyor.

Diğer taraftan İslami bir çevrede, cemaatlerde ve İslami hassasiyetleri olan orta halli ve zengin ailelerde yetişmiş, çalışmayan, AVM lerde, cafelerde vb yerlerde baba parası yiyerek gününü gün eden kendilerini  “Müslüman Feminist” tanımlayan görünüşte “genç kız”  gerçekte ise “kadının ibnesi” olanları da  “münafık ibne kadınlar” listesine eklediğinizde ülke olarak Türkye’nin, millet olarak “Müslüman Türk”  insanının kadınlarımız kullanılarak, kandırılarak devlet ve milletimizin içine düşürüldüğü korkunç tuzağın ve bizleri bekleyen belanın büyüklüğü daha net olarak ortaya çıkıyor.
Konu çok mühim, söylenecek söz çok,
Ama şimdilik benden bu kadar. Ben susuyor ve bu konuda son sözü üstada bırakıyorum.(mekanın cennet olsun büyük üstad)
Muhasebe
Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri!
Sadece, beyni zonk zonk sızlayanlardan biri!
Bakmayın tozduğuma meşhur Bâbıâlide!
Bulmuşum rahatımı ben de bir tesellide.
Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası!
Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?
Evet, kafam çatlıyor, gûya ulvî hastalık;
Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık.
Büyük meydana düştüm, uçtu fildişi kulem;
Milyonlarca ayağın altında kaldı kellem.
Üstün çile, dev gibi gelip çattı birden! Tos! ! !
Sen, cüce sanatkârlık, sana büsbütün paydos!
Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle;
Ve cemiyet, cemiyet, yok eden güruhiyle...
Çok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınç!
Genç adam, al silâhı; iman tılsımlı kılınç!
İşte bütün meselem, her meselenin başı,
Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı!
Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden,
Daha keskin eliyle, başını ensesinden,
Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına;
Yerleştirse başını, iki diz kapağına;
Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi?
Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi?
Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen,
İçimde homurtular, inanma diye gülen...
İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe!
Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe?
 
Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!
Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem,
Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,
Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları.
 
Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;
Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim!
Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş!
Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş...
Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım!
Mukaddes emanetin dönmez dâvacısıyım!
Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.
Zaman, korkunç daire; ilk ve son nokta nerde?
Bazı geriden gelen, yüzbin devir ilerde!
Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak!
Bir saman kağıdından, bütün iş kopya almak;
Ve sonra kelimeler; kutlu, mutlu, ulusal.
Mavalları bastırdı devrim isimli masal.
Yeni çirkine mahkûm, eskisi güzellerin;
Allah kuluna hâkim, kulları heykellerin!
Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta;
Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılâpta!
Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni!
Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni!
Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak!
Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?
 
Necip Fazıl Kısakürek
adminadmin