Fikir
Giriş Tarihi : 09-10-2016 12:00   Güncelleme : 09-10-2016 12:00

Neyin söylendiği değil, kimin söylediği Ne olduğu değil, kimin yaptığı

Eğer 15 Temmuz 2016 gecesi bir darbe önlendi ve bunun sonucu olarak kazanan demokrasi olduysa nedir darbe (coup d’état) dedikleri şey? Canının birileri tarafından kurtarıldığı kabul edilen veya kendi canını kurtarmış demokrasi nedir?

Neyin söylendiği değil, kimin söylediği Ne olduğu değil, kimin yaptığı

Böylesi şeylerin varlığı sahici mi, gerçek mi, aklı tatmin edici midir? Neyin hatırına hepsini yutmuş görünüyoruz? Eğer bir teşkilât olarak Türkiye PKK’ya, IŞİD’e, FETÖ’ye karşı ise, bunlara muhalefet ediyor, bunların hayat hakkına itiraz ediyorsa Türkiye kimlerin teşkilâtı? Türkiye’ye ve zikrolunan bütün teşkilâtlara hükmî şahsiyet kazandıran gerçek şahsiyetler kimler?     

Açıkta kalanın dönemden döneme değiştiği bir köşe kapmaca oyunu mu oynanıyor; yoksa mağlupların sayısının her gün biraz daha çoğaldığı, galiplerin sayısının her gün biraz daha azaldığı kıyamet senaryosunun mu içindeyiz? Her halükârda bir oyunsa bu, oyuncuları, şahısları, ekipleri, takımları teşhis edebilmemiz gerekir. Bunu becerebilirsek kendi halimiz hakkında bir fikre erişebiliriz. Ya oyunculardan biriyizdir veya seyircilerden biri. Ne oyuncu, ne de seyirci isek yerimiz mutlaka oyunun cereyanına hizmet eden zümre içindedir. Zaman zaman kendimizi oyunu idare eden hakem mevkiine koyma zehabına kapılabiliriz. Bir zanna kapılarak yaşıyorsak aklımız başımızda değildir. Zannın belâsından sakınmak için dünya hayatı içinde kimin dostumuz, kimin düşmanımız olduğu tefrikinde bulunma mecburiyetimiz vardır.

Hasmı olmayanın dostu olduğuna inanmayın. Çünkü dostluğun dostluk olduğu birlikte keyif sürüldüğünde değil, iki zatın bütün dünyaya karşı sırt sırta verişinden anlaşılır. Açıklık, netlik, sarahat esastır. Gizli hasım, gizli dost şahsiyette sahtelik işaretidir. Nifakı nifak yapan gizlice seyredişidir. Şimdiye kadar bütün insanların, insanların tamamının emniyeti bulduğu yer tezahür eden imanın yerinden başka bir yer olmamıştır. Sahici bir şeyin var olması sahici bir temasın gerçekleşme halidir. Varın varlığını nereden biliriz? Varlık bizi kendinden bir zıtlığın, bir takışmanın, bir tenakuzun, bir savaşın cereyan etmesi halinde haberdar eder. Fark demek reddiye demektir. Reddetmek çatışmayı göze almaktır. Hayatın mânâsına talip isek çokluğun, ikiliğin izalesi anlamı taşıdığı müddetçe ayniyetin dahi bir reddiye arz ve iktiza edeceğine akıl erdirmemiz lâzım. Hâsılı, küfrün küfr olduğu bilinmeksizin imana ulaşmak muhaldir. Varlıktan haberdar olduğunu iddia eden kimse bir farkı, bir cedel sahasını işaret etme mecburiyeti altına girer. Canlılığın başı da sonu da işaretlerdir.      

Hayatı işaretlerin boş mu, dolu mu olduğu anlamlı kılar. Her dil içinde boş işaretler, hiçbir sahici hedefi göstermeyen işaretler bulundurabilir. Dilin boş halinden sakınmak gerekir. Dilin dolu haline lisan deriz. Hayatımıza değer katmak dileğindeysek ağzından çıkanı kulağının işittiği zümreye dâhil olmanın yolunu bulmamız lâzım. Neyin söylendiği kimin söylediği ortaya çıkınca anlaşılır. Dildeki boşluk sahiciliğimize zarar verir. Örneğin, “Kurunun yanında yaş da yanar” tabiri ateşin devamı lehine, ateşin devamını işaret için söylenmiş bir sözdür. Kim söylemiştir bu sözü? Ateşin devamını isteyenler ateşin söneceğinden korkanları yersiz korkuya kapıldıklarına ikna amacıyla bu sözü sarf eder. Tabir odunların her ne kadar bir kısmı yaş ise de bunların ateşi sönme tehlikesine uğratacak cirmi yoktur anlamını ifade etmek üzere kullanılır. Oysa bugünün aslından uzaklaşmış bir Türkçe içinde kaybolmuş kimseleri kendi sahteliklerini ispat edercesine kurunun yanında yaşın yanmasına itiraz etmektedir. Kurunun yanında yaş yanmasın diyenler demiş olmak için demektedirler ki, yanan kuru odunlar yaş olanları tutuşturacak ısıya kavuşmasın ve ateş sönsün.

Türkçenin katledilmesi ne mevzi bir hadisedir, ne de mevsimlik. Kâfirlerin bizi maruz bıraktıkları oyun Türk lisanından hız alarak üstünlüğünü kabul ettirmiş olanları çaresiz bırakma gayesiyle oynayıp oynattıkları büyük oyundur. “Gâvurlar ilerledi, geride kaldı Türkler”, “Lozan zafer değil, hezimetti”… Bir anlam taşıyor mu bu sözler? Taşıyorsa nedir, hangi anlamlardır bunlar? Rast geldiğimiz bir hükmün isabet arz edip etmediğine, sıralanmış, süzülmüş, yığılmış, derilmiş hükümlerin hakka, hakikate, hakkaniyete hizmet ettiğine nasıl karar vereceğiz? Doğru kararın verdiğimiz karar olduğuna bizi ikna edecek bir ölçü elimize geçmiş midir? Sualler deryası boğmasın bizi. Bilelim ki, bir sözün, giderek bir sesin anlamı sahibine mukayyettir. Kulağımıza çarpan havlama taklidi sebebiyle bir köpek havladı dediysek hata işlemişizdir.

İsmet Özel, 7 Ekim 2016

İstiklal Marşı Derneği

adminadmin