Genel
Giriş Tarihi : 02-11-2017 10:53   Güncelleme : 02-11-2017 10:53

Selçuk Üniversitesinde FETÖ Mücadelesi

Ya da Ben Olsam Ahmet Şükrü Kılıç'ı Adalet bakanı yaparım!..

Selçuk Üniversitesinde FETÖ Mücadelesi

ZİRA:

1- FETÖ, bu ülkede bütün bir sistemi nüfuz, etki ve kontrol altına alıp büyük ölçüde sistemi ele geçirmiş miydi?

-Evet...

2- Paralel Devlet Yapılanması (PDY) kavramsallaştırması, FETÖ'nün ülke sathında devletin Yargı, Silahlı Kuvvetler, Emniyet, İstihbarat, İçişleri Bürokrasisi ve Üniversiteler gibi bütün kilit kurumlarını ele geçirip fiilen kontrol altına alabilmiş olmasına izafeten tam reel karşılığa sahip bir tanımlama değil mi?

-Evet...

3- Böyle olduğu için de, sahip olduğu bu "kapasite", "yatkınlık" ve "Potansiyellerden" dolayı; kendileri açısından "şirazeden çıktığını" düşündüğü ülkenin anayasal iktidarının, yani AKP/Tayyip Erdoğan'ın yerine ikame edebileceği en "elverişli potansiyel partner" olarak görüldüğünden dolayı, NEOCON-MOSSAD tarafından "ayartılıp" tam olarak kıvamına getirildikten sonra, Türkiye'yi avuçlarının içine alarak tamamen kontrol altına alma istikametinde, nihai olarak fiilen harekete geçirerek bu örgüte darbe kalkışmasında bulunduruldu mu?

-Evet...

4- FETÖ, bir PARALEL DEVLET YAPILANMASINI oluşturmak suretiyle demokratik hukuk düzenine karşı esaslı yıkıcı anayasal suçlar işlemenin yanında; aynı zamanda NEOCON-MOSSAD nam ve hesabına ve/veya güdümünde anayasal düzene karşı giriştiği darbe kalkışması ile aynı zamanda ülke ve millete karşı bariz bir İHANET İÇERİSİNDE OLDUĞUNU da açıkça göstermiş midir?

-Evet...

5- Bütün bunların bir sonucu olarak; ülke ve milletin doğrudan varlığına kastetmiş olan FETÖ/PDY İHANET örgütünün imhasına dair tam bir Milli Mutabakat zemininde, FETÖ/PDY, Milli Güvenlik Siyaset Belgesine girmek suretiyle bu örgütün imha edilmesi aynı zamanda hukuki bir nitelik kazanmış mıdır?

-Evet...

BÜTÜN BUNLARA RAĞMEN NASIL OLUP DA FETÖ/PDY'LİLER VE FETÖ/PDY "YENİÇERİSİ" AYARTMA-KRİPTOLAR HALEN BAKAN (BEKİR BOZDAĞ'IN FETÖ YÖNETİCİLİĞİNDEN YARGILANAN SANIK ÖMER ULUKAPI TARAFINDAN TANIK GÖSTERİLMESİ ÖRNEĞİNDE OLDUĞU GİBİ), MİLLETVEKİLİ, AKP'NİN ATADIĞI ÜST DÜZEY BÜROKRATLAR VE HATTA ÖNDE GELEN PARTİLİLER TARAFINDAN ŞU YA DA BU ŞEKİLDE, DOĞRUDAN VE/VEYA DOLAYLI ETKİ VE/VEYA MÜDAHALELERLE MUAZZAM BİR KORUMA GÖREBİLMEKTEDİRLER???

NEDEN???

FETÖ/PDY MÜCADELESİNDE ZAFİYET İNDİKATÖRLERİ VE ÜRPERTİCİ GERÇEKLER

1.) FETÖ/PDY'nin ülkeyi ele geçirmede temel stratejik bir zemin olarak EĞİTİM ALANINA odaklandığı/yaslandığı umumen bilinen bir olgudur.

Bu cümleden olarak, Örgütün binlerce Kreş, Anaokulu, İlk ve Ota Öğretim Okulu ve Lise açtığı; keza bu sistematik dahilinde yine binlerce Dershaneyi sistemine entegre ettiği; kendine ait 15 Üniversite kurduğu; Selçuk Üniversitesi örneğinde olduğu üzere onlarca devlet üniversitesini büyük ölçüde ele geçirdiği bir vakıadır.

Bütün bunlar göz önüne alındığında, bu örgütün YÖK'e tenezzül etmediği veyahut nüfuz edemediği mi düşünülmektedir ki; şimdiye kadar YÖK hiç ele alınmamıştır?

KONYA-MİMOZA YAPILANMASI içerisinde FETÖ/PDY'ye devşirilmiş olduğu anlaşılan ve Selçuk Üniversitesinin FETÖ istilasına maruz bırakılmasında kilit roller oynadığı gözlemlenen ve örgüt ile sofistike bir ilişkiler ağı içerisinde bulunduğu ulusal medyada dahi, defalarca dile getirilen Yavuz ATAR'a, YÖK başkan vekilliğinden alınıp Manas Üniversitesi mütevelli heyetine dahil edilmesi şeklindeki ödül mü; cezalandırılmamı olduğu tam anlaşılamayan bir tasarrufun dışında herhangi bir şey yapılmış mıdır?

FETÖ/PDY'nin ana stratejik eksenini teşkil eden Eğitim Sisteminin çatısı durumundaki YÖK'te, ülke sathındaki üniversitelerde FETÖ YAPILANMASININ derinleşme ve yaygınlaşmasında örgüte hayati lojistik destekler sağladığı bilinen YÖK üyesi Yavuz ATAR'a niçin hiç dokunulmamış ve/veya dokunulamamıştır?

Yavuz ATAR'ı kim veya kimler korumaktadır?

Neden?

Selçuk Üniversitesini rektörlüğü döneminde FETÖ istilasına açan Süleyman OKUDAN'ın, Yavuz ATAR gibi prenslerinden olan AKP milletvekili Yasin AKTAY, bu konuda siyasi bir himaye sağlamakta mıdır?

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi; Yavuz ATAR'ın bir de Cumhurbaşkanı Başdanışmanlığına atanmış olmasından ne anlamak gerekiyor?

Bu perhiz, ne lahana turşusudur Allah aşkına???!!!

Bu durumun, "FETÖ ile mücadelenin bir Milli Güvenlik meselesi olduğu" söyleminin salt bir retorikten öteye geçmediğini düşündürmesinin önüne nasıl geçilebilecektir ki?

2.) Selçuk Üniversitesini, Süleyman OKUDAN ve Süleyman OKUDAN'ın saçını süperge ederek kendisine halef rektör olarak seçtirdiği Hakkı GÖKBEL'in 12 yıllık rektörlüklerinin ardından, üniversiteye rektör olarak atanmış bulunan mevcut rektörün tespit ve beyanlarında da defalarca dile yetirdiği gibi üniversiteyi bir FETÖ ÜSSÜ haline getiren Süleyman OKUDAN, ÜNİVERSİTE FETÖ Soruşturma ve Kovuşturmasına niçin dahil edilmemiş ve/veya edilememiştir???

Neden???

Rektörlüğü döneminde Üniversiteyi fiilen bir FETÖ ÜNİVERSİTESİ haline getirdiği alenen ve umumen biliniyor olmasının yanında, pek yakınlarda KONTV canlı yayınında, Süleyman OKUDAN, FETÖ'nün Üniversite İmamı olduğu anlaşılan FETÖ DAVASI firari sanığı Ali AKIN ve yine FETÖ'nün Adliye imamı olduğu bildirilen FETÖ DAVASI firari sanığı Av. Memduh OĞUZ ile 15 Temmuz kalkışmasına kadar sık sık buluşup görüştüğünü bizzat kendisi beyan etmiştir.

Dahası hatta bu görüşmelerinde Ali AKIN'ın, Cumhurbaşkanı Tayyip Edoğan'a izafeten sürekli "dur onun ellerine kelepçeyi nasıl vuracağımızı göreceksin" dediğini de yine bizzat kendisi canlı yayında söylemiştir.

Nasıl bir ilişki zemininde, bir FETÖ ÜNİVERSİTE İMAMI, adeta 15 Temmuz darbesini çok önceden ifşa eder mahiyette, hayati derecede önemli ve son derece mahrem bir konuyu Süleyman OKUDAN ile defalarca konuşup sohbet konusu yapabiliyor???

OKUDAN'ın bu ifşaatı, meselenin gerçek mahiyetini sarih bir şekilde izah etmiyor mu???

OKUDAN'ın FETÖ bağlantısına dair diğer yığınla veriler bir yana; sadece bu veri dahi tek başına başlı başına vakıaya dair hazine değerinde ontolojik nitelikte değil midir???

Bu müthiş ikrar nasıl görmezlikten gelinebilir ve halen görmezlikten gelinmektedir???

FETÖ Bağlantısını bariz bir şekilde ortaya koyan bütün bu somut verilere rağmen, Süleyman OKUDAN niçin halen FETÖ Soruşturma ve Kovuşturmalarına dahil edilmemektedir ve/veya edilememektedir?

Süleyman OKUDAN, kim ve/veya kimler tarafından korunup kollanmaktadır?

Neden?

Bu şartlarda "FETÖ ile mücadele etmenin ülkenin bir beka meselesi olduğu" söylemi ne kadar inandırıcı olabilir ki?

3.) KAÇINILMAZ BİR ŞEKİLDE ÇOK YÖNLÜ FETÖ BAĞLANTILARI İLE KARŞILAŞILAN KİŞİLERDEN OLAN:

A- Mustafa AVCI: Nasıl olup da Hukuk Fakültesi dekan vekilliğine atanabilmiştir?

Yine Nasıl olup da, Mustafa AVCI'nın dekan vekili sıfatı ile çoğu FETÖ sanığına (örneğin: Mehmet AYAN ve İbrahim ARSLAN gibi), Kanun Hükmünde Kararnameye açıkça aykırı bir şekilde düzinelerce belgeler verilmekte ve hatta dahası kişisel verilerin mahremiyeti kapsamına giren üçüncü kişilerin özlük dosyalarından dahi çok sayıda belge ve bilgiler servis edilebilmektedir?

Keza Hukuk Fakültesinde anlaşılması güç bir şekilde halen barındırılmaya devam eden "FETÖ ARTIKLARININ", kritik görevlere atamalarının yapılması (Selcen ERDAL'ın Kamu Hukuku Bölüm Başkan Yardımcılığına atanması gibi) ve bazı görevlendirmelerle ödüllendiriliyor olmaları, "acaba FETÖ ihya edilmeye mi çalışılmaktadır?" sorunu akla getirmektedir.

Mustafa Avcı, FETÖ bağlantısına dair aleyhinde çok sayıda beyan ve şikayet bulunmasına rağmen, kimler tarafından korunmaktadır?

Mustafa AVCI niçin halen FETÖ Soruşturması ve Kovuşturmasına dahil edilmemekte ve/veya edilememektedir?

Neden???

B-Abdullah TOPÇUOĞLU: Süleyman OKUDAN tarafından üniversitenin FETÖ istilasına uğratılması sürecinde, gözde bir "prens" olarak Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne getirilmiş; kendi fakültesinde de sadık bir "FETÖ Hizmet Eri" olarak kadrolaşmaya esaslı katkılar sunmuştur.

Keza şakirtlere cömertçe ve müşfik bir şekilde Yüksek Lisans ve Doktora yaptırılması vs. şeklinde kucak açıp semirmelerini sağlamıştır.

15 Temmuzdan sonra da, rektör yardımcısı olarak FETÖ İnceleme Komisyonunda yer almış, çoğu açığa alınan FETÖcü akademisyeni koruyup kollama çabası içerisinde olmuş; raporlara bu istikamette ihtirazi kayıtlar koymuş; Komisyonlara verilen tanık beyanlarını anında aleyhine beyanda bulunulan FETÖ zanlılarına servis etmiş; kimlerin nasıl beyanda bulunduklarına dair geniş bilgiler vermiş ve hatta FETÖ ile mücadele eden kimi öğretim üyeleri ile ilgili yalan ve çarpıtmalarla dolu tezviratlarda bulunmuş; kimi FETÖCÜLERİN ise bizzat iadesini temin etmiştir.

FETÖ ile mücadele eden, şahsım gibi bazı öğretim üyelerine karşı da tertiplenen kimi kirli kumpasların içerisinde bulunmak suretiyle "FETÖ ile mücadele edenlerle mücadele edilmesi" angajmanlarına etkili destekler sağlamıştır.

Şimdi böyle bir kişi nasıl olur da rektör yardımcısı yapılır?

En azından FETÖ yanlısı fiilleri ayyuka çıkmışken nasıl hala rektör yardımcılığı Görevinde tutulur?

Hakkında niçin bir işlem yapılmaz?

Abdullah TOPÇUOĞLU'nu kim ve/veya kimler niçin ısrarla korumaktadır?

Neden???

C- Mustafa DEMİRCİ: Yine Süleyman OKUDAN'ın "yıkım ekibi" içerisinde yer alan bir "prens" iken, yani mevcut rektörün tabiriyle "üç gusül abdesti ile dahi temizlenemeyecek" kadar üniversitenin "FETÖ bakterisi ile Kirlendirilmesi" sürecinin göbeğinde yer almış bu kişi, nasıl olmuştur da, aynı rektör tarafından "Tavuklara tilkiyi çoban tutarcasına" Öğretim Üyesi yetiştirilmesi bakımından kritik bir konuma sahip olan Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne atanabilmiştir?

Neden???

Bu koruma, kollama ve tesanüdün sebebi hikmeti nedir?

D- Tahir AKGEMCİ: Üniversitenin FETÖLEŞTİRİLMESİ PROJESİNİN baş mimarı Süleyman OKUDAN'a, önce 7 YIL Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü ve arkasından da İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanı atanacak kadar gözde ve vazgeçilmez bir "elaman" olarak temayüz etmiştir.

AKGEMCİ'nin, Süleyman OKUDAN açısından "vazgeçilmez elaman" olduğu zamanlarında Sosyal Bilimler Enstitüsüne 7 YIL MÜDÜRLÜK YAPMASININ ARDINDAN ORTAYA ÇIKAN "ESERİ", sayın rektör Mustafa ŞAHİN: "Bugüne kadar Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 14 bin insan eğitim almış. Bunların bin 100'ü darbe girişiminden sonra yakalanan asker, yargı ve emniyet mensubu... 770'i doktorasını bitirmiş, şu anda 260'ı aktif öğrencimiz. Siz düşünün artık buranın nasıl bir üs olduğunu..." şeklinde çarpıcı olarak betimlenmekteydi.

AKGEMCİ, şimdilerde de Hukuk Fakültesi FETÖ Davasında, "şıracının şahidi bozacı" hesabı, "FETÖcü olmadıkları" konusunda önde gelen FETÖCÜLERİN tanık tuttukları bir zattır.

O İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ki, Selçuk Üniversitesi FETÖ YAPILANMASININ önde gelen bir odağı olmasına rağmen, FETÖ Soruşturma ve Kovuşturmasına dahil edilen öğretim üyesi sayısı fakültedeki FETÖ MEVCUDİYETİNİN "zekatı" kadar dahi olmamıştır???!!!...

Neden?

4.) FETÖ MÜCADELESİNDEKİ ZAAFİYETLERİN ORTAYA ÇIKARDIĞI ÜRPERTİCİ MANZARAYA DAİR

A- Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesinde Hukuk Fakültesi FETÖ Davası görülmektedir.

Bu davanın sanıklarında hiç bir nedamet belirtisi olmadığı gibi; tam bir el, ağız ve işbirliği içerisinde kenetlenip etrafa karşı son derece pervasız, cüretkar ve agresif bir tavır takındıkları dikkat çekmektedir.

Öyle anlaşılıyor ki, FETÖ mücadelesinde sergilenen dağınıklık ve zafiyetler, bu FETÖCÜLERDE yeni bir kalkışma olacağı ve pek yakında "eski altın çağın" fevkinde bir hükümranlığa tekrar ulaşacakları umut ve beklentisinin yeşermeye başlamasına sebep olmuştur.

Sadece bu aşırı dozdaki özgüven patlamasının yaygınlaşması dahi, Allah korusun yukarıda da belirtildiği üzere kendilerine şimdiye kadar hiç dokunulmamış ve/veya bir şekilde kendilerini gizlemeyi başarmış olan KRİPTO FETÖcülerin harekete geçerek yeni bir kalkışma çılgınlığına girişebileceklerinden endişe edilmesi hiç de yersiz bir evham değildir doğrusu.

 

B- Bu bağlamda çok çarpıcı ve anlamlı bir örnek vermek gerekirse:

Yard. Doç. Dr. Mehmet Onursal CİN, Hukuk Fakültesinde öğretim üyesidir. Kendisinin FETÖ/PDY ile hiç bir ilgi ve bağlantısı olmadığı gibi; aksine kararlı bir FETÖ karşıtıdır.

15 Temmuz kalkışması sonrasında kararlı ve sorumlu bir tutum benimseyerek FETÖ mücadelesine esaslı katkılar sunmuştur.

Bu cümleden olmak üzere; hem şahsıma, özellikle kendi anabilim dalındaki FETÖCÜLER başta gelmek üzere, fakültedeki diğer FETÖcülerle ilgili benim hiç vakıf olmadığım yepyeni bilgiler verdiği gibi; hem de benim vakıf olduklarım hakkında da çok daha geniş ve detaylı bilgiler vermek suretiyle benim çabalarıma esaslı katkı ve destekler sunmuştur.

Keza Rektörlükte kurulan FETÖ İNCELEME KOMİSYONUNA önce sözlü olarak çok geniş ve aydınlatıcı beyanlarda bulunmuş; akabinde de bu bilgileri daha da somut, detaylı ve sistematik bir şekilde genişleterek bir yazılı beyana dönüştürüp İnceleme Komisyonuna sunmak suretiyle çok sayıda FETÖ’cünün açığa alınması ve sonra da ihraç edilmelerine vesile olmuştur.

Aynı şekilde adli soruşturma aşamasında da, keza savcılığa geniş ve detaylı bir beyanda bulunmak suretiyle Hukuk Fakültesi FETÖ Soruşturmasına elementer katkılar sağlamayı sürdürmüştür.

Ne var ki, 3. Ağır Ceza Mahkemesinde Mehmet Onursal CİN, tanık sıfatı ile verdiği beyanda, 180 derece dönüş yaparak hemen hemen önceki bütün SÖZLÜ VE YAZILI BEYANLARINDAN RÜCU EDİP adeta bir FETÖ avukatı gibi FETÖcüleri ceza almaktan kurtarıcı mahiyette, bizzat FETÖcülerin kendilerinin dahi yapamadıkları ve yapamayacakları raddede davayı gerçek mecrasından çıkarıcı nitelikte bir "tanıklık yapma" gayreti içerisine girdiği anlaşılmaktadır.

Hukuk Fakültesinde yaşanan FETÖ İSTİLASI GERÇEĞİNE temelden muhalif olan Mehmet Onursal CİN'in, söz konusu bu inanılmaz tutum değişikliğinin "NORMAL ŞARTLARDA " gerçekleşmesi aklın alacağı bir husus değildir.

Zira Onursal CİN, fakültedeki FETÖ İSTİLASINI baştan sona yaşayarak müşahede etmiş birisi olup, fakülte ve üniversitedeki FETÖ İSTİLASINDAN en çok rahatsız olanlardadır.

Bu rahatsızlığını da her yerde ve durumda sürekli olarak açıkça dile getirmekten hiç geri durmamıştır.

Benimle sabahlara kadar süren görüşmelerimizde de, bu istilayı ve istilanın somut tezahürü olan öğretim elamanlarını tek tek sıralayarak benim bu konudaki bilgilerimin daha da derinlik ve zenginlik kazanmasına emsalsiz katkılar sunmuş olan bir şahsiyettir Onursal CİN.

Dahası bu istilayı ve istilanın mimarları durumunda olan özellikle Sami KARAHAN, Mehmet AYAN, Yavuz ATAR,Ömer ULUKAPI, Hakan HAKERİ, Mustafa AVCI, Ramazan YILDIRIM, İbrahim ARSLAN; Murat TÜMAY, Nurşen AYAN, Ali Tarık GÜMÜŞ ve Selcen ERDAL'ı sürekli lanetleyip galiz küfürler etmiş bir öğretim üyesidir Onursal CİN.

Keza 15 Temmuz kalkışması sonrasında oldukça tutarlı ve kararlı bir şekilde FETÖ Mücadelesine her safhada esaslı katkılar sunmuş olan kişi yine Onursal CİN'dir.

PEKİ NE OLMUŞTU DA BU ONURSAL CİN GİDİP; ONUN YERİNE, BİR FETÖCÜDEN DAHA ETKİLİ BİR ŞEKİLDE FETÖCÜLERİ KURTARICI MAHİYETTE GERÇEKLERİN HİLAFINA VE HATTA BİZZAT "O ESKİ ONURSAL CİN'İN" DAHİ TABAN TABANA HİLAFINA TANIKLIK YAPAN BİR ONURSAL CİN GELMİŞTİ ACABA???

HANGİ TAHAMMÜLÜ İMKANSIZ BASKI, SİNDİRME, TACİZ VE BUNALTICI PSİKOLOJİK RUH İKLİMİ, ONURSAL CİN GİBİ SARSILMAZ KİŞİLİKTEKİ BİR İNSANIN ADETA KİMYASINI DEĞİŞTİRİP ONU BİR "FETÖ HAMİSİ" HALİNE GETİRMİŞTİ Kİ???

İNANILIR GİBİ DEĞİL DOĞRUSU...

SIRF ONURSAL CİN SOMUTUNDA TEZAHÜR EDEN BU İZAHI KABUL OLMAYAN "DEĞİŞİM" DAHİ, FETÖ İLE MÜCADELEDE HER DÜZEYDE KENDİNİ GÖSTEREN AYMAZLIK, GİT-GELLER, SEÇİCİLİK, KORUMA-KAYIRMA-KOLLAMA-HİMAYE VE EN NİHAYETİNDE DE ZAFİYETLER ZİNCİRİNİN NE TÜR VAHİM SONUÇLAR DOĞURABİLECEĞİNİN İBRETLİK BİR ÖRNEĞİNİ SUNMAKTADIR...

NİHAİ NETİCE OLARAK DENİLEBİLİR Kİ: BU İŞ ASLA BÖYLE GİTMEZ/GİDEMEZ...

ZİRA FETÖ MÜCADELESİNDE GİDİŞAT HER DÜZEYDE TAHAYYÜLÜ İMKANSIZ DERECEDE FECİ SEYRETMEKTEDİR...

Hasan Mor / Konya Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi

 

adminadmin