Fikir
Giriş Tarihi : 23-07-2017 15:00   Güncelleme : 23-07-2017 17:58

Türkiye çağlasın!

Hain kalkışmanın yıl dönümünde, bir insan evladından katil robot çıkaran düzeneği daha iyi anlamalıyız. Anlamalıyız ki renkleri ve sesleri tek bir tona indirgemek isteyen bütün totalist fantezilerin, önünde sonunda kültleşme ve mensuplarını robotlaştırma riski olduğunu fark edelim.

Türkiye çağlasın!

 Nihai hakikatin anahtarının yalnızca kendi ellerinde bulunduğunu söyleyen yapılara totalist diyoruz. Buz soğukluğunda ideoloji, hayatta hiçbir boşluk bırakmayan esnemez yapılar.  Kapalı, dışlayıcı, diğer inançlara izin vermeyen, başka hakikat ve yorum kabullenmeyen, her zaman ve şart altında mutlak doğruluk iddiası güden yapılar. Total ideolojinin ana unsuru, tekil hakikate odaklanmak. Doğrunun temellükü. Öyle ki ondan başka kimse doğru adına konuşamaz, o konuştuğunda herkes susmak zorundadır.  Tekil hakikat de kült liderinin ağzından çıkan sözdür, yahut Tanrı’nın onun ağzından ifade edildiği düşünülen sözü. Bütün bilgi liderden gelir. Totalist inanç sistemi liderin tebaası üzerinde mutlak denetim ve yetkesini sağlar. Grup ve dış dünya arasında büyük duvarlar vardır, sadakat sadece lidere ve grubun manevi kimliğinedir. Grup dış dünyadan yalıtıldıkça, gerçek dünyanın yerine geçecek bir yalan dünya üretir, gerçek dünyada ahlaksızlık sayılan şey grup menfaatleri söz konusu olduğunda meşru sayılır. Grubun içinde eritilen insanlar, kendi irade ve tercihleri olabilecek bireyler değil, bireysel benliği grup benliği içinde yitmiş ve bu yüzden de  yer değiştirebilir, ikame edilebilir parçalardır artık. Kanlı canlı insanlar değil, aksamlar. Grup, bütün o hoşgörü ve özgürlük vaazlarına rağmen kendi içinde dehşetengiz bir baskı sistemi yaratmıştır. Orwell’in Hayvan Çiftliği’nde istismar edilen at Boxer, liderinin görüşünü bir nakarat gibi tekrar eder: “Napoleon her zaman haklıdır!” ve “Daha sıkı çalışacağım”.

Totalist yapıların bir özelliği, kurgusal bir dünya yaratarak takipçisinin tüm ihtiyaçlarını karşılamaktır. Özel hayatlar bile lider tarafından tasarlanır. Üyeler, grup tarafından dış dünyadan yalıtılır ve yutulur, öylesine sıkıştırılırlar ki bireysel farklılıkların düzlendiği devasa bir kütleye dönüştürülür. Beri yandan da aralarında olabilecek gerçek insani bağlantılar silinir ve insanî olan, gruba sadakat adına yürürlükten kaldırılır. Soru sormak, sorgulamak, başka insanlarla hesapsız bir duygu ve fikir alış verişine girmek yasaktır. Örgüt, müntesiplerini sürekli bir baskı ve zorlanma altında tutar. Bir de tabii, sürekli hareket. Sözüm ona o büyük hedef için yürütülen bu dur durak bilmez hareket, üyelerin kendilerine gerçek bir zaman ayırmasını engeller. Hissetmek, rüya görmek ve düşünmek için zaman yoktur. Bu baskıcı yapılardan gerçek bir sanatkar, bir romancı, bir şair çıkmasını beklemeyiz. Kişinin başka insanlarla gerçek bir bağ kuracağı zamanı çalınmıştır. Örgütün kapalı yapısı, seyyal hiyerarşisi, soğansı tabakaları, gizlilik ve hileleri, içsel ve dışsal yalıtımı, bütün bunlar güç ve kontrolün liderin elinde temerküz etmesini sağlar. Boyun eğiş, liderin tek taraflı bağlanma ihtiyacını karşılar. Bireysel iç dünyalar gasp edilir ve benlik sömürgeleştirilir.   Emek, para, bağlılık takipçilerden yukarı doğru lidere akarken ondan aşağı doğru da emirler ve ideoloji akar. Ve türlü metafizik vaatler. Seçilmişlik fantezileri.

Yaygın inanışın aksine totalist bir gruba mensubiyet, bir topluluk veya yoldaşlık hissinden ziyade yalnızlık hissi üretir. Bilindik ezberlerin içinde kalmak kişiye sahte bir güvenlik hissi ve bir ‘bizlik’ yanılsaması sağlar. Geçmişte anne ve babanın sağladığı güven ilişkilerinin yerini grubun katı hiyerarşik ilişkileri almıştır. Sevgi ve korku kapanına kıstırılır kişi: Ya aradığı yakınlığı bulamazsa? Ya sadakatte bir kusur eder de gözden düşerse? Mutlak itaat sevgiyi bulmanın yegâne yöntemi ise, o  da kusursuz bir itaatkâr haline gelerek terk edilme endişelerini yenmek ister. İşte tam da burası aklın çöktüğü yerdir. Devşirilen kişi, grup hakkında rasyonel düşünmeyi bırakır.  Aklını, iradesini, duygularını örgütün soyut kişiliğine teslim eder. Bu çöküşten sonradır ki lider, habis ideolojisini oraya zerk edebilir. Bir düğmeye basmakla istenen görevleri yerine getirecek olan robot, üretim bandında son rötuşları beklemektedir artık. İdeoloji, liderin Tanrısal bir tahta oturtulmasına, ona bir kadir-i mutlaklık ve simgesel babalık atfedilmesine hizmet eder. Söylence ve ideoloji marifetiyle lider, grubun yegâne sığınağı ve tesellicisi, bütün iyiliğin kaynağı, takipçinin her zaman yüzünü dönmesi gereken yanılmaz kişi olarak inşa edilir.

Düşünce ve his birbirinden ayrıştırılır. Düşünce durdurucu klişeler iş başındadır. Duyguları üzerine düşünemeyen ve konuşamayan insanlar kendi durumlarını yeterince iyi göremez ve hayatlarının dizginlerini ellerine alamaz. Kendileri gibi hissizleştirilmiş/robotlaştırılmış insanlardan gerçekliğe dair bir ipucu alma şansları da kalmamıştır. Arendt’in  milyonlarca Yahudiyi ölüm kamplarına gönderen Eichmann için yazdığı gibi “sahici bir düşünme yetersizliği” söz konusudur.

Şimdi, ders kitabı sıkıcılığında yazdığım bu satırlardan henüz bunalmadı ve buraya kadar okuduysanız, meselenin bam teline geldik. FETÖ ve benzeri tedhiş yapıları, bu düzeneklerden besleniyor. İnsanın aidiyet ihtiyacının dibine kadar sömürüldüğü, dünya üzerinde ‘sahte cennet’lerin yaratıldığı, grup menfaatinin her türlü ahlaki duruşu öncelediği bu kabil yapılar, türlü beyin yıkama yöntemleriyle bir insandan katil bir robot üretiyor. Buna verilecek bir cevabımız olmalı. Seslerin kısıldığı, farklı seslerin tek bir mutlak sese tabi kılındığı her ortamın FETÖvari oluşumları besleyebileceğini unutmayalım. Eğitimimiz baştan sona elden geçirilmeli ve çoğulcu bir anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır. Soru soran, sorgulayan, hissettiğini düşünebilen, kendi aklını rehin bırakmaya teşne olmayan nesiller yetiştirmek devletin en temel kaygılarından birisi olmalı. 15 Temmuz kendisine dayatılanı kabul etmeyen ‘fikri hür, vicdanı hür’ insanlarımızın bize bıraktığı bir mirastır. Onu taçlandırmak için eğitimden adalete, bürokrasiden siyasete kadar soru sormayı,  cari olana itiraz etmeyi ayıplamayacak bir zihniyet devrimine ihtiyacımız var. Gizliliğin panzehri açıklıktır.  Bu ülkede güven duygusu, çok ağır bir yara aldı. İyileşmek için birbirimizle konuşmayı başarabilmeliyiz. Suçlamadan, incitmeden. Hakikati temellük etmeden. Bir akarsu gibi çağıltılı ve berrak.

Türkiye çağlasın.

Kemal Sayar

http://www.gercekhayat.com.tr

adminadmin