Analiz
Giriş Tarihi : 14-12-2014 10:40   Güncelleme : 14-12-2014 10:40

Benim Bangladeşim

DÜNYA’DA İslam düşmanları, İslam birliğini durdurmak için birçok komploya imza attılar fakat Müslümanlar Mekke’yi manevi başkent olarak gördüler ve olaylardan, komplolardan habersiz samimi Müslümanlar hâlâ Suudi Arabistan’ı İslam’ın başkenti olarak görüyorlar

Benim Bangladeşim
DÜNYA’DA İslam düşmanları, İslam birliğini durdurmak için birçok komploya imza attılar fakat Müslümanlar Mekke’yi manevi başkent olarak gördüler ve olaylardan, komplolardan habersiz samimi Müslümanlar hâlâ Suudi Arabistan’ı İslam’ın başkenti olarak görüyorlar. Bu manevi bağlantıyı bozmak ve diğer Müslüman ülkelerden Bangladeş’i ayrı tutmak için Hindistan her zaman yeni planlar ortaya koydu,  Allah muhafaza bu planlar başarılı olursa 160 milyon nüfusa sahip Müslüman bir ülke dört tarafı müşriklerle çevrilmiş olan Bangladeş, bütün İslam ümmetinden kopmuş olacak.  12 Aralık 2013 günü Bangladeş yönetimi tarafından idam edilen büyük İslam önderlerinden Abdulkadir Molla’nın şehadetinin üzerinden bir yıl geçti. Molla’nın Bangladeş’te yargılanmasına sebep olan ‘Benim Bangladeşim’ başlıklı yazı ilk kez Millî Gazete’de.  Raw Ve Mossad İstihbarat Örgütlerinin Oyunları  DEVLET kurumlarında görev yapan ve sınavları kazanan Cemaat-i İslam mensuplarına karşı BNP haksızlık yapmaya başladı ve bu kişilere kazandıkları halde hakları verilmedi. Başbakan Khaleda Ziya en tehlikeli iş olarak Genelkurmay Başkanı Muinettin Ahmet’i haksız bir şekilde göreve getirdi. Ordu bu duruma büyük bir tepki gösterdi. Birçok kaynaktan biliyoruz ki, bu makam için Muinettin Ahmet büyük paralar verdi, bu paraları Hindistan istihbaratı RAW ve İsrail istihbarat örgütü Mossad temin etti.  Tarih’i Süreçte Bangladeş (Tarihi ve Siyasi Analizi)  Yeni nesiller için bu konu önemli olmayabilir. Ama İngiliz işgalinden bugüne olayları görmüş olan kişiler hayattan ders çıkarıyor. Yaşanan olaylardan ders çıkarmayı başarmış kişiler için bu yazdıklarım önem arz etmekte. O yüzden İngilizlerin bölgedeki tarihlerinden bahsederek konuya başlamak istiyorum.  İngilizler Dönemi  1756 yılında Mirzafor, Racbollov, Rayudurlov ve Umiçadlar gibi isimlerin ihaneti sonucu Bengal, Bihar, Urişa gibi bölgeleri başta olmak üzere bütün Hindistan İngiliz kontrolüne geçti. NawabSirajudDaulah’ı tahttan indirerek bölgede yüz yıllarca hüküm sürmüş İslam devletini ortadan kaldırdılar. Müslümanlar şaşkınlık içine düştüler büyük bir öfkeye kapılmalarına rağmen kendilerine öncülük edecek liderleri olmadığı için bir şey yapamadılar.  Müslümanların ellerinden güçlerini aldıktan sonra Müslüman halkın işgale sessiz kalmasını amaçladılar. Bu İşgale karşı Müslüman halkın susturulmasına yardım etmek için Hindu halkı İngilizlerin yanında yer aldı. Hindular İngiliz işgaline hemen boyun eğdiler çünkü onlar için değişen bir şey olmadı eskiden yöneticileri Müslümanlarken şimdi ise Hristiyanlar olmuştu. Hristiyanların yönetimi altında Hristiyan ve Hindular beraber oldular ve bölgede eğitim öğretimden, ekonomik faaliyetlerden, gelir kaynaklarından ve devletin bütün kurumlarından Müslümanları mahrum ettiler.  İngiliz işgalinden yüz yıl sonra İngiliz sosyolog ve yazar William Hunter hakikati şu şekilde açıklıyordu; yüz yıl önce Hindistan’da eğitimsiz ve fakir bir Müslüman bulmak çok zordu ama bugün aynı yerde bir tane eğitimli ve zengin bir Müslüman bulmak neredeyse imkansız.  İngilizlere Karşı Bağımsızlık Mücadelesi  Hindistan’da İngiliz işgaline karşı ilk silahlı mücadele mazlum Müslümanlar tarafından başlatıldı fakat Müslümanların başında tecrübeli bir lider olmadığı için Müslümanlar her yerde hezimete uğradılar. Başlayan bu mücadele yüzünden İngilizler Müslümanlara karşı daha büyük bir nefret duymaya başladı, bu fırsatı değerlendirerek Hindu halkı özelliklede zengin ve güçlü olan Hindular eğitim, öğretim ve devlet kurumlarına daha güçlü bir şekilde yerleştiler. Diğer tarafta ise İngiliz zulmü ve işkencesi altında binlerce Müslüman şehadete kavuşuyordu. Dakka’nın Victoria park, Dinajpur’un Gore şehit meydanında Müslüman şehitlerin izleri hala bulunmaktadır.  İngiliz yönetimi altında yüz yıl yaşayan Hindular, eğer Hindistan’ı bağımsızlığına kavuşturursak yönetim Hindular’ın elinde kalır ve bölge Müslümanları kendi yönetimleri altında yaşar fikriyle bağımsızlık mücadelesine başladılar. 1885 yılında Hint Kongresi kuruldu ve her şeyden mahrum bırakılmış Müslümanlarda bağımsızlık için bu kongreye katıldılar. Kayede Azzam Muhammed Ali Cinnah gibi çok zeki olan Müslüman liderler bu kongrenin içinde yer aldılar. Birçok zulme rağmen Müslüman aileler bu mücadeleye katıldılar. Ama biraz zaman geçtikten sonra zeki ve ileri görüşlü Müslüman liderler şunu fark ediyor ki Müslümanlar İngilizlerin ve Hinduların kölesi haline getiriliyor. Bağımsız olduktan sonra Hindular Müslümanları kendi yönetimleri altında köleleştirecek. Hinduların zulmü İngilizlerden daha kötü olacaktı çünkü Hindular Müslümanların yönetimi altında yüzlerce yıl yaşadılar, bunun intikamını almaya çalışacaklardı. Bağımsızlık elde edilmeden önce dahi Keşmir, Gücrat ve Bombey başta olmak üzere Hindistan’ın birçok yerinde ortaya çıkan Hindu ve Müslüman çatışmalarında binlerce Müslüman şehit edildi Müslüman kızlara tecavüz edildi bu durum o dönemde bu fikrin ne kadar haklı olduğunu ortaya koymakta.  Sonunda Müslümanların yaşadığı bölgelerde Müslümanlar kendilerinin yönetiminde bağımsız bir devlet isteğinde bulundular. İngilizler bu durum karşısında bölgeyi daha rahat kontrol edebilmek için, 1906 yılında Dakka şehrini başkent yaparak Doğu Bongo ve Asamı birleştirerek bir eyalet kurdular, Dakka şehrine Yargıtay ve müdüriyet kuruldu. 1906’da Dakka’da NowabSelimullah tarafından Müslim-lig(partisi) kuruldu. Bangladeş ve Kalkata bölgesinde ki Müslümanları Hindular geri kalmış olarak görüyorlardı ve Müslüman halkın zenginleşmesini ve güçlenmesini istemiyorlardı. Şair Robindranath Thakur, Bankim Chandra, Shema Prashad gibi hiçbir Hindu lider Bengal bölgesinin ayrılmasını istememişlerdi. Maalesef Robindranath Thakur’un kaleme aldığı şirk dolu şarkısını bugün Bangladeş devleti resmi marş olarak kullanmakta. Hindular şiddetle protesto ettikten sonra Doğu Bengal ve Batı Bengal İngilizler tarafından tekrar birleştirildi ve Müslümanlar yine mağdur edildi. Robindranath Thakur İngilizlere teşekkür ederek onlara bir şarkı yazdı ve o şarkı hala Hindistan için önemli bir şarkıdır. Muhammed Ali Cinnah gibi birçok Müslüman lider Hinduların bu komploları nedeniyle, Hint Kongresini bırakıp Müslim partisine katıldılar. Müslümanların bağımsızlık içinde yaşayabileceği bir bölge için şiddetli bir mücadeleye başladılar. Bu yüzden bir anda İngilizler ve Hindular Hindistan’ı üç bölgeye böldü ve Pakistan isimli bölgeyi kabul ettiler 1947 yılında bölgede Pakistan ve Hindistan isimli iki devlet doğdu.  Hindistan’da Kalıcı Ruhsal Bozukluklar  Müslümanların çok ciddi bir şekilde bağımsızlık mücadelesi verdiler ve bu mücadelenin sonunda İngilizler yılgınlık göstererek, Pakistan’ı kabul etti ama Hindular hiçbir zaman Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılmasını kabul etmediler. Hindular inanıyor ki Hindistan onlar için ilahtır ve ilahın yeryüzünde ki vücududur. Hindistan bölgeye tek başına hakim olmadan yaptıkları ibadetlerin hiçbiri kabul olunmayacak. Bu sebeplerden dolayı Hindular komşu ülkelerini kendi bünyelerine katabilmek için planlar kuruyorlar, zaten onlar Sikkim ülkesini işgal ettiler. Nepal ve Butan Hindistan’ın kuklası şeklinde hareket ediyor halbuki Çin’in yardımıyla Sri Lanka Tamil hareketini bir müddet durdurdu fakat Hindistan yine planlar kurarak Tamil hareketini canlandırmaya çalışıyor ve yeni problemler çıkarmanın yollarını arıyor. Pakistan ise her zaman Hindistan’ın komploları ile karşı karşıya. Ne yazık ki batılı ülkeler aktif ve pasif politikalar izleyerek her zaman Hindistan’ın yanında duruyor ve Pakistan’ı durdurmak için çabalıyor. Özellikle Pakistan atom bombasını yaptıktan sonra batılı ülkeler şunu düşünmeye başladılar,  Ortadoğu’daki Müslüman ülkelere bu atom bombası verilirse İsrail için büyük bir tehlike olacak, o yüzden Batılı ülkeler Pakistan’ın elinde ki bu atom bombalarını ele geçirerek üretim noktalarını yok etmek için planlar kurmakta. Batılıların bu komplolarına alet olan Pakistan yönetimi bundan dolayı kötü bir duruma düştü.  Şuan Bangladeş’te ki mevcut siyasi krizin sebebi Hindistan’ın sömürgeci anlayışı, Bangladeş’in her şeyine el koyma arzusudur, bunun aksi durumunda yanı Bangladeş’in ele geçirilememesi halinde ülkeyi Hindistan’ın bir pazarı haline getirmek ve ülkeni askeri gücünü kontrol altına almak. Hindistan’ın bu zihniyeti değişmez ise Hint kıtasında hiç kimse huzur ve saadet ile yaşayamayacaktır.  1947-1971 Dönemi  Hindistan’ın o dönemki liderleri kısa vadede Pakistan’ın bağımsızlığını kabul ettiler fakat onlar şunu hesap ettiler, Pakistan yönetiminin zayıflığı, ülkenin fakirliği ve güçlü bir ordusu olmaması gibi sebepler yüzünden kısa zamanda Pakistan bağımsızlığını kaybedecek ve Hindistan egemenliğine tekrar girecek.  Pakistan’ın bölünmesine tepki için Gandi açlık grevine başladı ve Cevher Lal Nehru ve Bollob-VaiPatel gibi Hindistan’ın önde gelen liderleri Gandi’ye teselli vererek şöyle dediler; üzülme Pakistan bir müddet için bağımsız oldu, denmesi üzerine Gandi başladığı grevi bitirdi.  Hindistan istihbarat teşkilatı, RAW’ın baş müsteşarı B. Romon’un kaleme aldığı ‘’Hindistan istihbaratının elemanları’’ kitabında detaylı şekilde Pakistan bağımsız olduktan sonra siyasete hükümet kurumlarında, orduda, sivil toplum kuruluşlarında, bürokraside RAW’ın ajanlarını sokmak suretiyle Hindistan’ın çalışma yaptığı detaylı bir şekilde anlatıldı.  1965 yılında Pakistan ve Hindistan arasında yapılan savaşta Pakistan’ın galip gelmesi üzerine Hindistan; Pakistan ve Doğu Pakistan’ın bölünmesi için büyük bir çaba sarf etti. Diğer taraftan Pakistan yönetimi, Doğu Pakistan halkının haklarını gasp etmeye başladı bunun üzerine Doğu Pakistan halkı Batı Pakistan yönetimine karşı tepki göstermeye başladı. Batı Pakistan’ın, Doğu Pakistan halkının dili olan Bengalceye müsamaha göstermemesi ve bölgenin ekonomik durumunun düzelmesi için çaba sarf etmemesi gibi sebeplerden dolayı Doğu Pakistan özerklik istemeye başladı. Bu özerklik hareketi kısa bir zamanda büyük bir harekete döndü, Mucibur Rahman ve Awami Partisinin önemli liderleri farkında olmadan bölgede fitne tohumu ektiler. Gizli bir şekilde yürütülen bu hareket Awami Partisi’nin güçlü ve popüler bir parti olmasını temin etmesinin yanı sıra Mücibur Rahman’ın alternatifsiz güçlü bir lider olmasını sağlamıştı. Bu durum öyle bir noktaya geldi ki diğer siyasi partiler, Pakistan içinde verilecek bir siyasi mücadele ile iktidara gelip Doğu Pakistan’ın problemlerini bitirmeyi hedefledi fakat yaşanan kaostan dolayı bunu söyleyebilecek siyasi bir ortam dahi bulamadılar. Ayrılık olmadan iktidara gelerek sorunları çözmek isteyen siyasi partiler nerede bir program yapsa bu programlar Awami Partisi’nin militanları tarafından saldırıya uğruyordu. Bangladeş bağımsız olduktan sonra ve günümüzde ki siyasi olaylardan da anlıyoruz ki, 1969’da ki bu bağımsızlık hareketinde Hindistan istihbaratının büyük rolü vardı. 1970 seçimlerinde Mucibur Rahman’ın en fazla oyu almasına rağmen ona başbakanlık verilmedi bu çok büyük bir hataydı. Mucibur Rahman’a yönetim verilseydi eğer onun basiretsizliğini gören insanlar etrafından dağılacaklardı. O dönemde ki Doğu Pakistan halkı tarafından Mucibur Rahman’ın yönetimi elinden alınacaktı. Zülfikar Ali Butto ve askeri hükümetin generali Yahya’nın ahmaklığı yüzünden yanlışın üzerine yanlış yapılmaya devam edildi, Butto Doğu Pakistan’ın nüfusu fazla olmasına rağmen mecliste koltuk vermedi. Doğu Pakistan milletvekillerinin bütün Pakistan’ı yönetmesinden korkan Butto başbakan olamayacağını düşündü bundan dolayı Butto’da Pakistan’ın bütünlüğünü istemeyerek bölünmesine göz yumdu, siyasi diyalog yerine 26 Mart 1971 yılında Doğu Pakistan üzerine asker göndererek, Pakistan’ın birliği hakkında ki son umudu da ortadan kaldırdı. Mucibur Rahman Pakistan’ın bölünmesinde kendisinin sorumlu tutulmaması için o dönemde ayrılığa karşı çıkıyor gibi göründü bu yüzden tutuklandı ve Batı Pakistan’a götürüldü.  10 milyon insan Pakistan ordusunun zulmünden kendini kurtarabilmek için Hindistan’a göç etti bu durum Pakistan’ı bölmek için Hindistan açısından büyük bir fırsat oldu. Hindistan onun can düşmanı Pakistan karşısında, komünist ve laik liderler üzerinden yeni Bangladeş’in kurulması için bu fırsatı değerlendirdi. Doğu Bengal ordusundan kaçan sınırdaki askerler tarafından bir ordu kuruldu. Hindistan’a göç eden gençler ülkelerine dönmek için sadece savaşı fırsat buldular ve Hindistan askerleri tarafından eğitildiler. Bütün dünya medyası Bangladeş’in ayrıldığını ve bağımsızlık için mücadele ettiğini duyurarak kamuoyu oluşturdu. Pakistan lojistik destek yapamadığı için ordusu zayıfladı, SSCB ve Hindistan’ın modern silahlarıyla teçhiz edilmiş Bangladeş gençleri, Rus ve Hindistan askerleri ile birlikte Pakistan’a karşı savaşmaya başladılar. 16 Aralık 1971’de Bangladeş bağımsızlığını elde etti.  Burada, 1971’de İslam ümmetin ne yaptığını söylememiz lazım. İngiltere’nin sömürgeci tarihini bilenler için en azından İngilizlerin son döneminde eğitimli ve zengin Hinduların Müslümanlara karşı, toplumsal bir aşağılama kampanyası başlatıldığını ve mazlum Müslümanların büyük bir musibetle karşı karşıya kaldıklarını bilinmektedir. Pakistan yönetimi 25 sene önce nasıl bir Pakistan vaat ettiler, İslam şeriatını getireceğini söyleyen yöneticilerin kurduğu Pakistan’da eğitim sistemi edebiyat ve kültürü bakımından gençlere hiçbir eğitim vermedi ve İslam’ı ve Pakistan’ın kuruluşunu gençlere unutturdular. İngilizlerin ve Hinduların çifte boyunduruğu altında yaşanan zulümleri yeni nesillere unutturdular, genç nesil ve eski nesil arasında çok büyük bir kopukluk meydana geldi. Hangi Pakistanlı eski nesil gibi kan verdi can verdi, o kadar zulüm görüldü ve bunlar gözler önündeyken Bangladeş ayrılığı yaşandı ve Bangladeş Hindistan’ın baskı ve boyunduruğu altına girdi, Hindistan’a hizmet edecek hale geldi ve bundan dolayı İslami hareket ve İslam liderleri Pakistan ile bir barış olmasını isteyerek ayrılmayı reddettiler. Çin komünistleri bile Pakistan ile ayrılık olmasın dediler, ama Pakistan yönetiminde samimiyet eksikliği olduğu için, Bangladeş halkının evlerinin yıkılması kadınlarına tecavüz edilmesi yüzünden olumsuz bir hava oluştu ve Pakistan ortadan kalktı ve ayrılık yaşandı.  Sonuç olarak İslami hareketler, Müslüman topluluklar ve kendi teşkilatını kuran alimler, dernekler, vakıflar bağımsızlığın düşmanı gibi görüldüler ve Pakistan ajanı olarak gösterilerek hain ilan edildiler. Komünizm ve laiklik gibi küfür sistemleri bağımsız Bangladeş’in sloganı olduğu için alimler, İslami hareketler ve dernekler Bangladeş’e destek vermedi ve o sloganlar kabul edilmedi, bugün bizde bu sloganları asla ve asla kabul etmeyeceğiz. Bangladeş halkının büyük çoğunluğu da bunu kabul etmedi.  1971-1975 Dönemi  Mucibur Rahman özerklik alarak Pakistan’da güçlü bir başbakan olmak istemişti, lakin o bu makama gelemediği için, SSCB taraftarı komünist liderler Hindistan’da oturarak bağımsızlık hareketine liderlik yapıyorlardı.  Hindistan yaptığı planlar doğrultusunda, Pakistan askeri hükümetinin Mucibur Rahman’ı vatan haini olarak asmasını istemiş ve bu şekilde Doğu Pakistan halkını galeyana getirerek, Pakistan Müslümanlarını kötüleyecek ve Bangladeş halkının tepkisini kullanarak Bangladeş’te kendi boyunduruğu altında komünist bir yönetim meydana getirecekti. Allah’ın yardımı ile Pakistan son olarak bir yanlış yapmadı ve Mucibur Rahman’ın Bangladeş’e gitmesine izin verdi.  Mucibur Rahman Hindistan tarafından verilmek istenen uçağı reddetti, kendisine İngiltere kraliyet uçağı tahsis edilerek önce Londra’ya gitti oradan da Bangladeş’e döndü. Mucibur Rahman Bangladeş’e dönmeden önce batılı liderlerle toplantılar düzenledi, savaş sonrası ülkenin düzelmesi ve kalkınması için batılılardan yardım istedi, batılılardan yardım alınmazsa SSCB ve Hindistan bloğu arasında Bangladeş fakir kalacak ve onların yardımına muhtaç olacaktı, bu Bangladeş için en büyük tehlikelerden birisiydi. Mucibur Rahman Bangladeş’e döndükten sonra ABD’den yardım alacağını ve dünyanın bütün ülkelerinden şartsız yardım kabul edeceğini açıkladı. Bu olaydan sonra Hindistan ve SSCB onu gözden çıkardı çünkü Mucibur Rahman’ın kendilerini dinlemeyeceğini hissediyorlardı. SSCB ve Hindistan Fazlul Hak Moni    ile ilişki kurmaya başladı, halk Hindistan ve SSCB’nin Mucibur Rahman’ı katledeceğini ve yerine FazlulHak’ı getirerek laik ve komünist rejimin devam edeceğini düşünmeye başladı.  Yolsuzluklar, yönetim zafiyeti, Hindistan’ın Bangladeş’in kaynaklarını sömürmesi ve hayat pahalılığı, 1974’de yaşanan büyük kıtlık gibi sebeplerleMucibur Rahman’ın otoritesi bitti. Fakat Mucibur Rahman etrafında ki yalakaları ve şakşakçıları yüzünden olayları göremedi ve halkı anlayamadı. Kendine karşı başlayan protesto gösterilerini durdurmak ve iktidarını ömür boyu sürdürebilmek için kendine has bir ordu kurdu, muhaliflerini durdurmak için solcu liderleri tavsiye ederek tek partili sisteme geçti. Sonuç olarak Awami hareketinin zulmünün biteceğine dair hiçbir umut kalmamıştı, diğer taraftan özel ordu kurduğu için askerler bunu hiçbir zaman kabul edemedi çünkü bu özel ordunun askerlerinin maaşları ve ayrıcalıkları daha fazlaydı, ülkenin birkaç yerinde bu özel askerler ile devletin askerleri arasında çatışma yaşandı. Askerlere karşı adil bir tutum sergilenmedi.  Mucibur Rahman’ın en büyük oğlu Kemal Bangladeş merkez bankasından büyük miktarda para çaldı, bu olayın duyulması ülkede çok sarsıcı bir etki oluşturdu, fakat Kemal’e karşı tek bir dava dahi açılmadı. Açlık ve hastalıktan yüz binlerce insan öldü ve cenazelerini defnedecek kefen dahi bulamadılar, insanlar açlıktan ağaç kabukları yedi, hayvan leşleri yedi. Halkın fakirliği, ordunun nefreti ve Awami Partisi’nin yöneticilerinin lüks yaşamı karşısında Müslümanların elinde sadece gece dualarında akıttıkları gözyaşları kalmıştı. Hindistan ve SSCB’nin baskılarından dolayı laikliği ve komünizmi değiştirmek mümkün değildi. Laiklik ve komünizmin anayasadan kaldırılmaması halinde kral Faysal Bangladeş’i tanımayacağını ve yardım yapmayacağını söyledi. Ülkede ki yolsuzluklar, açlık ve fakirlik için ABD’nin dış işleri bakanı Henry Kissinger dedi ki; Bangladeş altı delik bir sepet gibi.  Diğer taraftan Mucibur Rahman komünistlerin ve laiklerin tavsiyesi ile tek partili bir sistem kurdu bu sistemden dolayı herhangi bir ideolojik ve siyasi değişim mümkün değildi. Böyle bir siyasi atmosferde birkaç komutan 15 Ağustos 1975’de sabah namazından önce askeri darbe ile Mucibur Rahman’ı öldürdüler. Hükümetin askerleri, polis gücü gibi silahlı kuvvetleri bu olaya hiçbir tepki göstermedi hatta Awami Partisi’nin örgütlerinde dahi hiçbir tepki gösterilmedi.  İngiltere’nin Daily Telegraph ve TheGuardian gazetesi o dönemde demişti ki; Bangladeş halkı Mucibur Rahman’ın ölmesi üzerine o kadar mutlu oldu ki Cuma namazı, bayram namazına döndü.  Bugüne geldiğimizde ise zamanın değişimi ve komplolar ile iktidara gelen Awami Partisi, 15 Ağustos darbesini terörist bir eylem olarak ilan etti. Mucibur Rahman’ın ölümünden sorumlu olan asker ve komutanları idam etti. Mucibur Rahman öldükten sonra Muştak Ahmet yönetimine halk büyük destek verdi. Bangladeş’in durumu değişmeye başladı ve 83 gün sonra General KhalidMuşerref yeniden darbe yaptı fakat darbeden 4 gün sonra halk cuntaya karşı çıktı ve General Halit Müşerref öldürüldü, cenazesinin nerde olduğu hala bilinmemektedir. 7 Kasım gece 12’den sonra insanlar ve askerler meydana gelerek tekbirlerle Dakka’yı ele geçirdiler ve Ziyaur Rahman hapisten çıkarıldı ve ülkenin devlet başkanı oldu. Ziyaur Rahman devlet başkanı olur olmaz anayasaya Hindu anlayışının bir tezahürü olarak alınan ‘’Galip Bangladeş’’ ibaresini kaldırıp yerine Besmele-i şerifi yazdırdı. Laikliği kaldırdı ve onun yerine Allah’a iman ve her iş Allah’ın gönderdiği hükümler üzerine bina edilecek ibaresi yazıldı. Suudi Arabistan başta olmak üzere diğer Müslüman ülkeler Bangladeş’e yardım etmeyi kabul ettiler. Bangladeş ekonomisi bu süreçte ayağa kalkmaya başladı, Bangladeş’in savunması özelliklede askeri gücü modern manada güçlendirildi. Asker sayısını ve silah masrafını o dönemde Suudi Arabistan ödedi bu konuda Çin ve Pakistan’da Bangladeş’e yardım etti, ekonomik olarak Bangladeş hızlı bir şekilde kalkındı. 1996-2001 yılları arasında iktidar olan Awami Partisi ekonomik kalkınmayı durdurdu, 2006’ya kadar Bangladeş ekonomisi gelişmeyi başardı. Cemaat-i İslam hareketinin koalisyon olarak hükümet olduğu bu dönemde, ekonomistler Bangladeş için Bengal Kaplanı gibi güçlenmekte diyorlardı.  2001’e kadar Bangladeş’in ideolojik durumu, ekonomisi ve dış politikası Ziyaur Rahman’ın politikasına göre şekillendi. Bağımsızlıktan sonra Bangladeş, Hindistan ve Rusya’nın kölesi durumunda laik ve komünist bir ülkeydi. Ziyaur Rahman Bu ülkenin yönünü İslam’a ve İslami yönetime çevirdi.  Ziyaur Rahman yaptığı bu işlerden dolayı 1981 yılında Hindistan taraftarı generaller tarafından şehit edildi. Halkın çoğunluğu inanıyordu ki bu suikast de General Ershad’ın parmağı vardı.  Ziyaur Rahman şehit olduktan sonra 1990’a kadar Cemaat-i İslam hareketi ve diğer siyasi partiler General Ershad’a karşı mücadele etti. 1991 seçimlerinde Cemaat-i İslam hareketi %16 oy aldı ve 18 milletvekili ile meclise girdi. O dönemde Cemaat-i İslam’ın bu kadar az milletvekili çıkarmasında ki en önemli sebep Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesi üzerine bu işgale karşı Cemaati İslam tepki gösterdi ve ülkede Saddam Hüseyin’in zulmettiğini söyleyen tek parti oldu, ülke içinde yürütülen kara propaganda ile Cemaat-i İslam haksız bir şekilde ABD yanlısı gibi gösterildi ve oyları düşürüldü.  1991 Seçimlerinden Sonra Cemaat’i İslam Hareketi  Seçimin sonucu öyle oldu ki, Cemaat-i İslam’ın 18 milletvekili olmadan kimse hükümeti kuramadı Awami Partisi geldi ve 5 bakanlık teklif ederek hükümet kurmayı teklif etti, ne yazık ki Hindistan büyükelçisi ve istihbarat elemanları dahi gelip Cemaat-i İslam hareketini Awami Partisi ile hükümet kurmaya zorladı. Cemaat-i İslam herkese büyük bir sürpriz yaparak hiçbir şey almadan BNP ile hükümeti kurdu .  Sonunda Awami Partisi, Hindistan ve komünistler anladılar ki dünyalık makamlarla Cemaat-i İslam hareketi satın alınamaz. Cemaat-i İslam yalnızca Allah’ın takdirine iman etmiş olan güçlü bir İslami harekettir. Cemaat-i İslam pazarlıklarla satın alınabilecek bir hareket değildir. Bundan dolayı Cemaat-i İslam, İslam ülkelerinde olumlu bir imaj bıraktı bunun üzerine Hindistan, Awami Partisi ve onun destekçileri tekrar Cemaat-i İslam hareketine karşı komplolara başladılar. Hindistan ve Hindistan yanlısı partiler anladılar ki Bangladeş’te İslam’ın sözcüsü Cemaat-i İslam ve BNP’nin ilişkileri bozulmazsa hiçbir zaman iktidara gelemezler. Hindistan ve Awami Partisinin aktif desteği ile Cemaat-i İslam ve İslam’a karşı birçok yapılanma ve dernek meydana getirildi ne yazık ki BNP’nin bir bölümü de Cemaat-i İslam’a karşı, bu tür derneklerle bağlantı kurdular bunların üstüne bir de BNP hükümeti Gulam Azam’ın vatandaşlığını vermediği gibi, hapis cezası verdi, ülkenin üç şehrinde Shibir’e  mensup 24 genç Müslüman lider ve Cemaat-i İslam üyesi iki Müslüman lider şehit edildi. Bu süreçten sonra Cemaat-i İslam ve BNP arasında ilişkiler bozulmaya başladı. 1996’da Cemaat-i İslam ve BNP koalisyon kuramadığı için Awami Partisi iktidar oldu fakat Awami’nin anayasayı değiştirmek için yeteri kadar milletvekili olmadığı için, anayasayı değiştiremedi.  1996 yılında Awami iktidara geldikten sonra Hasina  babası Mucibur Rahman gibi zalim bir anlayış ile ülkeyi yönetti. Medreseler kapanmaya başladı, alimlere zulmetmeye başlandı, 1996’dan 2001’e kadar bu zulüm dönemi devam etti.  Cemaat-İ İslam Ve BNP Koalisyonu  Cemaat-i İslam ve BNP 2001 yılında ki seçimlerden sonra koalisyon ile iktidara geldi. Bu koalisyon meclisteki 300 koltuktan 220 tanesini aldı. Bu dönemde Cemaat-i İslam hareketi mensubu bakanlar ve milletvekilleri ülke için o kadar çok çalıştılar ki bundan Awami ve Hindistan yönetiminin yanı sıra BNP’nin bir takım yöneticileri dahi rahatsız oldular.  Bu dönemde devlet kurumlarında görev yapan ve sınavları kazanan Cemaat-i İslam mensuplarına karşı BNP haksızlık yapmaya başladı ve bu kişilere kazandıkları halde hakları verilmedi. Başbakan Khaleda Ziya en tehlikeli iş olarak genelkurmay başkanı Muinettin Ahmet’i haksız bir şekilde göreve getirdi. Ordu bu duruma büyük bir tepki gösterdi. Birçok kaynaktan biliyoruz ki, bu makam için Muinettin Ahmet büyük paralar verdi bu paraları Hindistan istihbaratı RAW ve İsrail istihbarat örgütü Mossad temin etti.  Hindistan’ın kuzey doğu bölgesinde ki ve Keşmirde’ki bağımsızlık hareketini durdurulabilmesi için RAW ve Mossad 13 sene önce bir antlaşma yaptılar, bu antlaşmaya göre İsrail’in en iyi istihbarat üyeleri Hindistan’a geldiler, onların genel merkezi Delhi’de olduğu halde Bangladeş’e yakın olan Kalkata bölgesinde çalışma yaptılar ve hedef olarak Bangladeş’i seçtiler.  2007 yılının ocak ayında seçim olacaktı, o zaman düzgün bir seçim olsaydı Cemaat-i İslam koalisyon olarak da olsa yine iktidara gelecekti ama Hindistan ve Batılı birçok ülke Bangladeş’in laik bir ülke olması için bir karar aldılar. ABD ve dünyanın birçok yerinde Bangladeş ile ilgili seminerler düzenlendi. Awami kurulduğu günden bu yana laik bir zihniyeti olduğu için Awami Partisi ile anlaştılar ve Awami’yi iktidara getirmek için, post modern bir askeri müdahale gerçekleştirildi bunun akabinde de Awami iktidara taşındı, bundan önce ise Cemaati İslam hareketi ve BNP zayıflatılmaya çalışıldı BNP süreçte güç kaybetti fakat Cemaat-i İslam güç kaybı yaşamadı. Bangladeş, Bu Durumdane Yapmalı Ve İslam Ülkelerinden Bekledikleri  Dünya’da İslam düşmanları, İslam birliğini durdurmak için birçok komploya imza attılar fakat Müslümanlar Mekke’yi manevi başkent olarak gördüler ve olaylardan komplolardan habersiz samimi Müslümanlar hâlâ Suudi Arabistan’ı İslam’ın başkenti olarak görüyorlar. Bu manevi bağlantıyı bozmak ve diğer Müslüman ülkelerden Bangladeş’i ayrı tutmak için Hindistan her zaman yeni planlar ortaya koydu,  Allah muhafaza bu planlar başarılı olursa 160 milyon nüfusa sahip Müslüman bir ülke dört tarafı müşriklerle çevrilmiş olan Bangladeş bütün İslam ümmetinden kopmuş olacak.  Güçlü Müslüman ülkeler diplomatik bir çalışma yaparak, Pakistan, Çin, Myanmar, Kuzey Kore ve Bangladeş arasında bir savunma anlaşması yaparsa, Bangladeş Müslümanları daha güçlü bir halde yaşamaya devam ederler. Lakin Hindistan’ın kuzey doğusunda ki yedi kız kardeş bölgesi  Hindistan’dan ayrılır ve bağımsız bir devlet olursa Bangladeş’in düşman sınırı kısalacak ve burası Bangladeş için dünyaya açılan bir kapı olacak. Yedi kız kardeş bölgesi kıyam ederek bağımsızlığını kazanırsa, Hindistan ile bağlantısı kopacaktır. Onların güvenliği ve ekonomik kalkınması için Bangladeş ile ekonomik ve askeri işbirliği yapması lazım. Bangladeş böylece daha güçlü bir Müslüman devlet haline gelecek. Eğer bölge ile zengin Müslüman ülkeler arasında İslami ve insani ilişkiler daha hızlı şekilde gelişirse gelecek için büyük bir yatırım haline gelecek bölgenin sıkıntılarına bu ilişkiler büyük çözüm olacak. İslam ülkelerinden, İslam alimleri gelerek bölgede İslami davet çalışmalarını yürütebilir, Bangladeş’ten öğrenciler alınarak teknolojik ve ilmi yatırımlar yapılabilir. Bölgede ne yazık ki İslam adına yanlış yollara sevk eden fitne grupları bulunmakta. Hindistan uzun zamandır entelektüel zeki idareciler, gazeteciler ve mühendisler yetiştirmek için çabalıyor. Bu yetiştirilen insanlar sağlam bir biçimde Hindistan’a hizmet ediyorlar, bu konuda Bangladeş ve Hindistan’da ki Müslümanların kurtulması için diğer İslam ülkelerinde ayrı bir çalışma yapılması lazım.  Kültürel olarak Hindu müşrikler bölgedeki Müslümanların ahlakını bozmak için filmlere, şarkılara vb. şeylere büyük para yatırıyorlar, bunlara alternatif olarak Müslümanlar kültürel çalışmalar yapmazlarsa Bangladeş Müslümanları İslam kültürünü kaybedecek ve bu sebepten dolayı Bangladeş yok olacak, İslam ülkelerinin bu konuda çok ciddi çalışmalara yapması gerekmektedir. Bangladeş’in nüfusu ile karşılaştırdığımızda ordusu çok zayıf ve küçük, Myanmar yirmi beş milyon nüfuslu bir ülke olmasına rağmen ordusu o kadar güçlü ki  Bangladeş’ten bile daha kuvvetli. Bu konuda Müslüman ülkeler Bangladeş’e yardım etmezse Bangladeş içinde ki bir kaosta dahi bu ordunun iş yapabilmesi mümkün değildir eğer Bangladeş’te ki siyasi ortam bir kaosa sürüklenirse Bangladeş’in varlığı büyük bir tehlikeye girecek.  Dünyanın dört bir yanında ki Müslüman kardeşlerimizin bizi unutmayacağını temenni ediyorum. MİLLİ GAZETE - Abdullah ÖZBAY  
adminadmin