Analiz
Giriş Tarihi : 04-06-2016 14:02   Güncelleme : 04-06-2016 14:02

Sevgi Eksikliği Hastalığı

İnsanın en temel ihtiyaçlarından biri de kendisine değer verilmesidir

Sevgi Eksikliği Hastalığı
İnsanın en temel ihtiyaçlarından biri de kendisine değer verilmesidir. Önemsenmeyi, muhatap alınmayı ve hor görülmemeyi ister her insan… Halinin hatırının, kuru, alışıldık ve cevabı önemsenmeden öylece sorulan bir yüzeysellikten ziyade yakın ilgiyle sorulmasını bekler. Duygularının, fikirlerinin dikkate alınmasını ister. Ülkemizde çoğu zaman anne ve babaların bu konuda eksik kaldığı, bazen bilerek bazen de bilmeyerek çocuklara bu duyguların hissettirilmesinde yetersiz ve başarısız olunduğu görülüyor. “Birlikte büyüyüp aradan çıksınlar” düşüncesiyle peş peşe doğan çocuklardan mutlaka birine daha çok ilgi gösterilerek diğeri ihmal ediliyor. Yapılan bilimsel araştırmalar, sevgi dolu ortamlarda büyüyen, yakın ilgi gösterilen insanların ve hayvanların zeka düzeylerinin ihmal edilenlerden daha yüksek olduğunu ve bu kişilerin suça karışma olasılıklarının diğerlerinden daha düşük olduğunu gösteriyor. Toplumumuzda sadece babalar mı ilgi ve sevgilerini gösterme konusunda sıkıntı yaşayan, anneleri de katalım buna. Sevgisizlik, değersizlik, hor görülme bireyi başka sevgi arayışlarına yönlendiriyor. Sevgi, yakın ve sıcak ilgiyi hep bir arada kullanıyorum. Çünkü sevgi, ilgiyi gerektirir. İlgiyse, sıkboğaz etmeden, ona olan sevgiyi dışa vurmayı, paylaşmayı, bazen küçük sürprizlerle hayata yeni ve renkli anlar, anlamlar katabilmeyi gerektirir. Sevgi muhabbettir. Sevgi eksikliği bir muhabbet eksikliğidir. Yüzeysel, derine inmeyen, herkese gösterilen nezaket ve muhataplık bu kapsamda değerlendirilemez. Sevgi alakadır. Yüce Yaratıcı; Evrenin ve Alemlerin Sahibi, insanı “alâka” üzerine yaratmıştır. Kuran’ın yeryüzüne ilk indirdiği 5 ayet, Alak Suresi’nin ayetleridir. Alak’ın “kan pıhtısı görünümünde olan döllenmiş hücre; zigot” anlamından başka bir anlamı da alâkadır ki, aşk, sevgi ve yakın ilgidir. Bireyler ilgisizlik ve değersizlik duygularıyla baş edebilmek için başka kişilere yaklaşır. Kişi şanslıysa sevgi ve değer arayışı iyi bir insanla karşılanabilir. Ancak karşılaşılan kişi sorunlu, kişilere ve toplumsal huzura zarar veren nitelikte biriyse çok kötü sonuçlar doğurabilir. Bir konferansta tanıştım Hamit Beyle, bir sorusu vardı: “Kızımı nasıl kazanabilirim?” Hikaye şöyleydi.  Hamit Beyin kızı Selin 27 yaşındaydı. Kendisi görevine yeni atanmış bir öğretmendi ve yaklaşık 2 yıldır görüştüğü bir genç vardı. Öfkeli ve saldırgan davranışlarıyla bilinen bu genç, birkaç ay önce yaşanan hadisede, markette kasiyer olarak çalışan eski kız arkadaşıyla karşılaşmış ve yaşanan tartışma sonucu genç kızı bıçaklayarak yaralamıştı. Şimdi cezaevindeydi. Gencin tutuklanmasıyla Selin depresyona girmiş, ailesinden iyice uzaklaşmıştı. Anne-babasına onu çok sevdiğini, ondan ayrılmayacağını ve onunla evlenmek istediğini söylüyordu. Aile, kızlarının bu yaşadığı depresyonu atlatabilmesi ve bu şahıstan uzaklaşabilmesi için çaba gösterse de genç kızın inatçı tutumu aileyi pes ettirmişti. İlk çabalar sonuç vermeyince, anne ve baba ne yapacağını bilemez halde kızlarını “beklemeye” karar vermişti. Hamit Bey, bana bu olayı anlattığında üzüntüyle, kızını nasıl kazanacağını sordu. Babaya şunu söyledim. “Yapman gereken şey, kızını o adamdan daha çok sevmek. Ne zaman onun sevdiğinden daha çok seversen, kızını kazanırsın.” Anne ve baba, kızları için büyük bir mücadeleye girişti. İlk başta onların adımlarına cevap vermeyen genç kızın zamanla direnci kırıldı. Hamit Beyin bu mücadeledeki çabalarıysa diğer babalara örnek olacak türdendi. Babası, kızına çiçekler aldı, küçük sürprizler kattı hayatına… Birlikte yeni çıkan filmlere gittiler, alışveriş yaptılar… Konuştular, sohbet ettiler. Baba kız yürüdüler, koştular, konuştular, konuştukça ikisi de böyle bir şeyi neden daha önce yapmadıklarına üzüldüler. “Keşke” düşüncesi ikisinin de boğazlarına birer yumruk gibi oturdu. Babası kızına sarıldı, kız ağladı, babası ağladı.. Kızın üzgün olduğu günlerde babası onu güldürmek için çaba harcadı… 65 yaştan beklenmeyen bir performans gösteriyordu Hamit Bey, kızı için. Kız, babasının çabalarının değerinin farkındaydı. Baba, kızının ne kadar değerli ve özel olduğunun farkındaydı. Hamit bey kızını kazanmıştı. Onu çok severek, yakınlık kurarak, ilgilenerek, şımartarak hem kızını yeniden hayata döndürmüş hem de onu kazanmıştı. Hamit Bey şanslıydı, Selin de. Ama ya diğer babalar, kızlar; anneler, oğullar ne olacak? Yaşamanın iki yolu vardır; ya her şey mucizeymiş gibi yaşarsınız ya da hiçbir şey mucize değilmiş gibi, diyor Einstein. Siz, her şey bir mucizeymiş gibi yaşayın, öyle de sevin, kaybetmeden. Sevgiye rağmen olumlu sonuç alınamıyorsa ne olacak? O zaman eski bir bilgenin önerisine uymakta yarar var; dozunu artırın! Sevgi ve dostlukla. Dr. Habib Demirel/ http://www.habibdemirel.com/
adminadmin