Gecen sezon, son maçla kurtarmış ve “önümüzdeki sene şampiyonuz” sloganıyla çıktığımız yolu, kümede kalmanın ben diyeyim sevinci siz deyin rezaleti ile bitirmiştik.
Teknik direktör Osman Özköylü karizmasının çizildiğini anlayınca tasını tarağını almış gitmişti.
Yeni sezon yeni umut derken hiç de hesapta olmayan geçtiğimiz sezon Eskişehir’de başarılı olamayıp kovulan Alpay Özalan takımın başına geçmiş, teknik direktör olmakla kalmayıp verdiği demeç ve pozlarla sanki takımın sahibi gibi hareket etmeye başlamıştı.
Peşinden bütün transferleri üstlendi.
Kendisiyle ayni dönemde futbol oynayan Samaras da dahil bir çok futbolcunun alımına karar verdi.
Yetkisi sınırsızdı.
Ve herkes Alpay Özalan’dan şampiyonluk bekliyordu ki…
Ve fakat hiç bir şey hesaplandığı gibi olmadı.
Evdeki hesap çarşıya yine uymadı.
Ve Alpay geride bize defolu futbolcular da dahil ne olacağı ne yapacağımızı bilemeyeceğimiz takımı bırakarak çekti gitti.
Simdi herkes Alpay in gitmesinden mutlu ama Alpay’ı bu takıma getiren işin asıl sorumlusu kim?
Meselenin arka yüzünü bilenlerden birinin bir hikâyesi aslında her şeyi anlatıyor…
Hikâye şu ki;
Şehrin kaymağını, iktidarın gücünü kullanmakta mahir birkaç kişi, siyasi nüfuslarını kullanarak bir şirkete konuyorlar.
Bunun farkına varan bir başka siyasi nüfus sahibi de geliyor ve “Beni bu şirkete alacaksınız. İşte şu kadar da senede imza atacaksınız. Yoksa bu şirkete nasıl çöktüğünüzü açıklarım”
Mirasyediler kendi emekleri olmadığı için bunu kabul ediyorlar.
Bir müddet sonra o kişi “Ben burada yapamam sizin işinize de yaramam. Ama paramı da almadan gitmem” diyor ve öyle de oluyor.
Mirasyedi şirket sahipleri de kendi rahatlarından olmamak için parayı verip sorumluluğu da gidenin üzerine atıyorlar.
Bilmem anlatabildik mi?
Yani asil sorumlular basta olduğu müddetçe Samsunspor daha çok böyle keriz paraları öder, daha çok sazan olur ve daha çok Alpay gibi açıkgözler bu takımı sömürmeye devam eder.
Ha unutmadan şimdi moda olan kayyumluk müessesini Samsunspor’da işletmenin vakti gelmedi mi hala?
Yoksa çok mu geç?