Yardımcı doçentlik, askeri darbe sonrası İhsan Doğramacı zamanında doktor olan öğretim elemanlarının derse girebilmesi için icat edilen, 2547 sayılı kanunla düzenlenen yönetmelikte yer alan öğretim üyeleri unvanı idi. Bu ara kadronun önündeki en önemli iki engelden biri yabancı dil barajı diğeri ise objektif olmayan sözlü sınavlardı.
Doçent olabilmek için, ÜDS, KPDS, YDS, YÖKDİL sınavlarından süresi aranmaksızın belirtilen yabancı dillerden 65 almış olmanın dışında özgeçmiş ve eserler listesi yanında asgari koşulların sağladığına dair beyan gerekiyordu. Bu incelemeden sonra aday eser aşamasından geçmiş ise Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı (ÜAK) tarafından oluşturulan komisyon tarafından sözlü bir sınava tabi tutuluyordu.
Objektif olmayan bu sınavdan da geçtikten sonra ancak doçent unvanı alınıyordu. Kadro tahsisi ise rektörün ellerine verilmişti. Bu durum
Dr. Öğretim Üyeliği ve Doçentlik Kriterleri Değişti
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, İslam Dünyası Yükseköğretim Alanının Oluşturulması Toplantısı'nda, YÖK'e ve rektörlere çağrıda bulunarak doçent olma yolunda daha önceden uygulanmakta olan yardımcı doçentlikle ilgili durumun ortadan kaldırılması, doçent olma kriterlerinin yeniden gözden geçirilmesi talimatına kadar sürdü.
Bir anda yaklaşık 35 bin yardımcı doçent bu açıklama ile umutlanırken YÖK’ün en son ortaya çıkardığı yönetmelikle bu umutta yok oldu.
YÖK, bu süreçte suyu bulandırmış, süreci Cumhurbaşkanımızın dediği gibi yürüt(e)memiş, ortaya hilkat garibesi bir düzenleme yaparak üniversiteler arası bir kaos yaratmıştır.
7100 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş burada da doçentlik ve kriterler açıklanmıştır.
Buna göre, ÜAK tarafından yeterli yayın ve çalışmaya sahip olduğuna karar verilen adaya doçentlik unvanı verilmesi, Yükseköğretim kurumları doçent kadrosuna atama için objektif ve denetlenebilir nitelikte ek koşullar da belirleyebilmesi, bu ek koşullar arasında sözlü sınavın yer alması halinde sınav, ÜAK tarafından oluşturulacak jürilerce yapılması karara bağlanmıştır.
Dr. Öğretim üyeliği ile ilgili kısaltmayı dahi yeni halleden YÖK, özellikle yabancı dil ve sözlü sınavlar için yapılan eleştirileri göz ardı ederek, doçentlik unvanını kendi verse de kadro atamalarını üniversitelerin inisiyatifine bırakarak sorumluluktan kaçmış, bu açıklamanın adını da üniversitelere yeki devri olarak açıklamıştır.
Konulan kıstasların birçoğunu sağlayamayan, dilden 65-70 aldığı halde dersi bırakın derdini İngilizce anlatamayan, yayınları şu an ki kıstasları dahi sağlayamayan, kraldan çok kralcı geçinenlerin ek koşullar getirmek için kolları sıvamaları ise manidar ve tartışmaya açıktır. Gelinen noktada aşağıdaki hususların açıklığa kavuşturulması ise ilerde doğacak hukuki davaların önlenmesinde önem arz etmektedir:
*Bir Dr. Öğretim Üyesi, ÜAK’tan doçent yeterlik unvanı alınmış olsa bile görev yaptığı üniversite kadro için dil barajı koyabilmektedir (Bu OMU için 80 olarak düşünülmektedir). Bu durumda Müslümana gâvur eziyeti yapılmasının dışında, başka bir yerde 55 dil barajı ile doçent unvanı ve kadrosu almış bir akademisyenin Ondokuz Mayıs Üniversitesi’ne gelebilmesinin hukuki boyutu nasıl aşılacak,
*Üniversite, eserden geçen kişi için ek sözlü sınav talebine binaen, sözlü ile doçent kadrosu almış ya da sadece eser kriteri ile doçent kadrosu almış kişiler arasında ayrım yapılmasına neden olunabileceği gibi, profesörlük atamasında ya da başka bir üniversiteye geçiş aşamasında bu durum nasıl betimlenecek,
*Profesörlük kadrosun ilişkin doçentlik süresi dolmuş olan akademisyenler, doçent kadrosu almadan nasıl profesör olacak,
Eskişehir’de yaşanan elim olay da olduğu gibi sorumluluğu üstlenmeyen YÖK, burada da yetki devri adına sorumluluğu! üniversitelere bırakarak işi sulandırmış, maalesef bir kaos ortamı yaratmıştır.
Bu durumdan en çok sevinenler de sanırım FETÖcü vatan hainleridir.
Başyazı