Kültür
Giriş Tarihi : 20-10-2019 08:30   Güncelleme : 20-10-2019 09:21

Faizde Fahiş Artışlar

Bütçeden ödenen faiz ödemeleri rakamsal olarak her geçen sene artmaktadır. Bu durum iç ve dış siyasette yüklenilen risklerle beraber sürdürülemez bir noktaya doğru gitmektedir.

Faizde Fahiş Artışlar

“İslâm’da, alabildiğine serbest fert mülkiyetine karşı, ferdi ve mülkiyeti varabildiğine içtimaîleştiren ve bu “ideal” kıvamı kıyamete kadar temin kudretinde olan iki şart vardır: Biri açılacak ve öbürü kapanacak iki kapı halinde, biri âmir ve öbürü mâni, iki kurtarıcı ve erdirici şart... Birinin farz ve öbürünün haram oluşu ile, ZEKAT ve FAİZ.” (İktisat ve Ahlâk)

Günümüzde bu kapılar murad edilenin hilafına sonuna kadar açıktır; zekat kapısı açıktır ama denetim ve kontrolden azade kişilerin vicdanlarına bırakılmıştır. Faiz ise tam bir fecaat arzder tarzda, bizzat devlet eliyle icra edilmekte iktisadi muvazene temin etmek adına enstrüman olarak kullanılmaktadır. Pratikte ise muvazene yerine yatırım, üretim ve istihdamı baltalayan, gelir dağılımını elit mutlu bir azınlık lehine devamlı surette bozan, dolayısıyla maddi manevi faturası çok ağır cinayet aletine dönmektedir... İçtimai düzende intihar, fuhuş, aile faciaları, erkeğin aile babası rolünü bitirici kadın cinayetlerinin müsebbibi durumundadır. Toplumsal fatura da gittikçe ağırlaşmakta ve tahammül edilir olmaktan çıkmaktadır. Bu yaraya acilen bir neşter vurulmalıdır.

Son Cuma hutbesinde faiz üzerinde durulmasına rağmen toplumsal olarak Allah’ın insanları şiddetle tehdit ettiği faiz karşısında tepkisiziz. Kürsülerden bu sorunun ifade edilmesi ile sorunun çözülmediği ortadadır. Çok daha fazla talepkâr ve tepkili olunmalıdır. Neticede helal lokmalarımıza haram karışmakta, maddi olduğu kadar manevi olarak da zarar görmekteyiz.

Hal böyleyken, faiz hakkında yaptığım ufak bir eleştiri karşısında ne yalancılığım ne de FETÖ’cülüğüm kaldı...

Söylediğim şu; 2019 yılı Ocak-Temmuz bütçe faiz ödemesi toplam 58 milyar 464 milyon TL olarak gerçekleşmiş. Bu korkunç bir rakam. Yıl sonu nereye varır bilmiyorum ama öngörülen 117 milyar TL... 16 yıl boyunca AK Parti döneminde her sene ortalama 50 milyar TL faiz ödendiğini hatırlarsak 2019’da ilk yedi ayda bu rakamın aşılmış olması gerçekten korkunç. 2020 için ne öngörüleceğini tahmin etmek gerçekten zor...

Faizi eleştirdim diye faiz eleştirisini “Reis” eleştirisi olarak alan, kraldan çok kralcılık yapan bir güruh var. En büyük zararları da “Reis” diye güya savundukları CB Recep Tayyip Erdoğan’a... En azından hakikati dile getirip Hak adına icraat bekleyip bağlılık iddia ettikleri kişiye böyle yardımcı olacakken, birilerinin “Her şey güzel olacak” beklentilerini, “Her şey zaten çok güzel” aymazlığı ile haklı çıkarma tezadına düşmekteler. Ki bunun gerçek adı ahmaklıktan öte ihanettir, inandığı değerlere, ahlâka ve imana...

Faiz hakkında söylediklerim de yeni değil aslında. Mart ayı içerisinde yine bir sosyal medya paylaşımında;

“Siyasette ve Ekonomide

Milli Seferberlik!”

Bağımsız siyaset; bağımsız ekonomi…

Bağımsız ekonomi; bağımsız siyaset…

IMF’nin dayattığı enflasyon hedeflemesinden vazgeç. Acilen sıfır faiz hedeflemesine geç!

Bütçeni revize et. Suriye’de, Irak’ta savaşta mıyız? Öyleyse yeni bir savaş bütçesi hazırla… Müslüman Anadolu’yu “Nuh’un Gemisi” olarak bir araya getir… Herkesi kucaklayıcı bir dil ile gücünü Hakk’a tabi olmaktan alan bir anlayışla vakit kaybetmeden işe koyul!..” demişiz.

Bu talebimi yineliyorum. Çünkü; bütçeden ödenen faiz ödemeleri rakamsal olarak her geçen sene artmaktadır. Bu durum iç ve dış siyasette yüklenilen risklerle beraber sürdürülemez bir noktaya doğru gitmektedir. Ekonomi yönetimi bu konuya rakamsal olarak değil de orantısal olarak bakmakta ve Türkiye’nin daha fazla borçlanma ve borç faizi ödeme gücü olduğundan bahsetmektedirler. Ve maalesef yanılmaktalar. Bu meseledeki kemmiyet hesabı aynı zamanda keyfiyete dairdir ve ihmale gelir bir yanı da yoktur...

Dünden bugüne faizde kat edilen sürece bakalım. 1990’dan bu yana her sene bütçeden ödenen faizler:

1990-14 milyon

1991-24 milyon

1992-40 milyon

1993-116 milyon

1994-298 milyon

1995-576 milyon

1996-1 milyar 479 milyon

1997-2 milyar 278 milyon

1998-6 milyar 177 milyon

1999-10 milyar 721 milyon

2000-20 milyar 440 milyon

2001-41 milyar 062 milyon

2002-51 milyar 871 milyon

2003-58 miyar 608 milyon

2004-56 milyar 488 milyon

2005-45 milyar 680 milyon

2006-45 milyar 963 milyon

2007-45 milyar 753 milyon

2008-50 milyar 661 milyon

2009-53 milyar 201 milyon

2010-48 milyar 299 milyon

2011-42 milyar 232 milyon

2012-48 milyar 416 milyon

2013-49 milyar 986 milyon

2014-49 milyar 913 milyon

2015-53 milyar 004 milyon

2016-50 milyar 247 milyon

2017-56 milyar 712 milyon

2018-73 milyar 961 milyon

2019-117 milyar 300 milyon

2020-147 milyar 700 milyon

2021-171 milyar 400 milyon

1990’dan 2002 AK Parti dönemine kadar 135 milyar 097 milyon TL bütçeden faiz ödenmiş...

2003’den 2016’ya kadar Ak Parti döneminde toplam 698 milyar 452 milyon TL faiz ödenmiş. 2016’ya kadar AK Parti döneminde her sene ortalama 50 milyar TL faiz ödenmiş...

Fakat 15 Temmuz sonrası işin rengi değişiyor. Faiz ödemeleri her sene daha yüksek bir ivmeyle artmaya başlıyor.

2017 56 milyar 712 milyon

2018 73 miyar 961 milyon

2019 117 miyar 300 milyon

2020 147 milyar 700 milyon

2021 171 milyar 400 milyon

Bu rakamsal artışın sebebleri sorgulanmalı. 15 Temmuz’un sadece bir darbe girişimi olmadığı, siyasî olduğu kadar çok kompleks iktisadî bir saldırı olduğu anlaşılıyor. Sonrasında Suriye’ye girilmiş olması ve Savunma Sanayindeki harcamalar, dünya ticaret savaşları nedeniyle finans piyasalarındaki oynaklık ve kurdaki anî artışlar Türkiye’nin harcamalar dengesini bozmakta ve daha pahalı borçlanmasına neden olmaktadır.

Bunların yanında Merkez Bankasının bazı uygulamaları var ki bildik “düşük kur-yüksek faiz” politikasını “düşük kur-ultra yüksek faiz” diyebileceğimiz bir hale sokmaktadır. Bu da her sene ödenen faiz yükünün artmasına sebeb olmaktadır.

Bütçe üzerindeki maddi yük kadar toplumsal maliyetler de göz önünde bulundurulmalı ve daha önemlisi manevi boyutu ile Allah’a karşı mükellefiyetimizin gereği yerine getirilmelidir.

Son olarak bu konudaki ölçümüz şudur:

“Demek oluyor ki, zekât şartı ve faiz yasağı, bedihi bir hüküm olarak kendisinden hikmetler devşirilmesi ve zamanın şartlarına nisbetle uygulama tertiplerine mevzu bir meseledir... İslâmî hayat tarzının iktisadî görüşünü kendisine nisbetle düzenleyeceği anahtar ölçüler ve teknik mânâsıyla iktisat ilmi bunun emrinde ve biçiminde.”

(S. Mirzabeyoğlu - İktisat ve Ahlâk s: 41)

 Ali Acar

Aylık Dergisi 180. Sayı

adminadmin