Röportaj
Giriş Tarihi : 10-07-2014 11:00   Güncelleme : 10-07-2014 11:00

FETHULLAH GÜLEN'İN ÖZÜR DİLEMESİ GEREKİYOR

IHH Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım Time TÜRK’E verdiği roportajda Kanlı Mavi Marmara baskını ile ilgili 'BM karar versin' diyen Fetullah Gülen'in özür dilemesi gerektiğini söyledi.

FETHULLAH GÜLEN'İN ÖZÜR DİLEMESİ GEREKİYOR
İşte o ropörtajdan bazı bölümler:
 
 
"Dualarımın yardımdan sonraki ihsanına kavuşmuştum...İmdadıma yetişenin insan suretlerini görmek istemiştim...Denize düşenleri kurtaran balığın sırtında güvenle derin sularda yüzmekti derdim...Bu korkunç dünya sahrasına atlarken, elimden çekip ahiret dünyasına bırakan bir medetti aradığım....Düşman gibi hücum eden hastalığın, belanın, elemin ortasında nusrete eren birini beklemekteydi gözüm... "Maalesef insanlar teâvün(yardımlaşma) sırrını idrak edememişler, hiç olmazsa taşlar arasındaki yardım vaziyetinden ders alsınlar" diyen ayetteki iki taşı arasında öğütülmek üzereydim ki yetişti imdadıma...Uzattığınız eli boş çevirmeyecek bir isim Bülent Yıldırım sizlerle...
 
“AKLIMDA HEP ŞEHADET KAVRAMI VARDI”
 
“7 YAŞINDA DAĞA TAŞA ECEVİT’İN POSTERLERİNİ ASTIM”
 
“SOLCULUĞUN BANA ÇOK FAYDASI OLDU”
 
Sağı, dolu dolanarak keşfetmenizin size bir faydası, getirisi oldu mu?
 
Çok faydası oldu. Çocukluktan itibaren; işçi hakları, emekçi, haksızlığa karşı olmak, adalet duygusu gibi kavramlar oradan geldi. Bizim orada MHP kökenli insanlar da vardı, fakat bu MHP kökenli insanlar, Türkiye’deki MHP algısından öte bir şeydi. Orası Osmanlı-Rus sınırının bittiği yer. Doğal olarak devletin önemini bilen bir topluluk. Solcusu da devletin önemini biliyordu çünkü 40 yıl Rusların hakimiyetinde kalınmış ve Osmanlıya bağlılığını kaybetmemişler. Batum, Ardahan, Kars üçgeninde Güney Kafkasya İslam cumhuriyeti kurulmuş, daha sonra Oltu İslam Cumhuriyeti kurulmuş onun da sınırı. Onun için o bölgedeki herkes, devletsizliğin nasıl bir işgale dönüştüğünü çok iyi biliyordu. Bizim köyümüzdeki insanlar, Ermeniler tarafından ateşe atılmıştır. Benim sülalem o zamanki Ermeni çeteleri tarafından katledilmiş bir sülaledir. Ama bakın buna rağmen bizim köyde insanlarda, o günkü çetelerin katliamın hesabını bugünkü çocuklarınca sorma duygusu geliştirilmedi. Çünkü adalet anlayışı verildi. Ama acıların toprağı. Devletin yeni yeni hizmet götürdüğü bir yer, yıllarca onca zulme maruz kalmış o topraklarda yetişen insanlarda adalet duygusu var, özgüven var, affetme duygusu var. Zannediyorum bunlar savaş toplumlarının sonuçları.
 
“ERBAKAN BANA, 6 MİLYAR İNSANIN KURTULUŞUNU HEDEF GÖSTERDİ”
 
O toprakların bir özelliği de kahramanlar yetiştirmesi…Ağa bir dede, polis bir baba…çoban bir gençlik….Kahramanlığa varışınızda en çok hangisinin yardımı oldu?
 
Bu bir bütün. Öncelikle Adem Aleyhisselamdan beri, var olan bütün peygamberlerin hayatını okudum. Adem Aleyhisselamın nasıl bir tövbekar olduğunu, aslında gücünün tövbesinden geldiğini anladım. Hz Musa’da, Hz İsa’da, Peygamber Efendimizde kendimizi bulabilmek çok önemliydi. Sonra Müslüman olsun, olmasın toplumu yönlendirmiş bir çok insanın hayatını okudum. Malcolm-X beni çok etkilemiştir, Amerika’daki mücadelesi. Ondan cesaret ve dik duruşu aldım. Özgürlük adına yola çıkan ve her türlü kavramları kulağa hoş gelen Lenin’i ve daha sonraki katliamları okudum. Demek ki kavramları sadece kullanmak yetmiyor, onları yaptırmayacak şeyin merhamet olduğunu gördüm. Merhametin ahret inancı ile bağlantısını fark ettim. Ahret inancı olmadığı zaman, insan kendini, iktidarını düşünüyor. Rahmetli Erbakan Hocayı tanıdım, ben hocamı çok severim. Hocam bana şunu öğretti: “6 Milyar insanın mutluluğundan ve saadetinden sorumluyuz” Ben evvelden diyordum ki, “Köyde bir evim olsun, camiden eve, evden camiye gideyim hiç günaha girmeyeyim, Allah’a öyle gideyim” Erbakan’ı tanıdıktan sonra, bana 6 milyar insanın kurtuluşunu hedef gösterdi. Şimdi Türkiye’yi bana verseler yetmez. Dünyanın her yerinde zulüm bitmiyor. Onun için İHH’nın bir açılımı da; İyilik, Her zaman, Her yerde…
 
“YAŞAM FELSEFEMİZ KURAN’A GÖRE OLMALI”
 
Çocuklarınızdan biri de İHH. 1995’te kurduğunuz, doğal afetler sonrası ortaya çıkan krizlerde yardıma koşan dünya çapında bir kuruluş İHH. İHH’nın Bosna’ya hayat vermek için çıktığı yolda, özellikle büyük deprem faciası yaşayan Haiti'ye ulaşan ilk yardım kuruluşu olması… ABD'de de yaşanan Katrina Kasırgası sonrası üstlendiği vazife…Sadece İslam ülkelerine koşmayan bir anlayış…Sizin yaşam felsefeniz ile İHH’nın kuruluş felsefesi aynı mı?
 
Aynı. Çünkü Kuran öğretisi böyle. Bizim yaşam felsefemiz Kuran’a göre olmalı. Orada bütün mazlumlara yardım etmemiz gerektiği ve adaletli olmamız gerektiğini söylüyor. Bunun için sadece Müslüman mazlumlara yardım edin, demiyor. Yani bir Yahudi, bir bitki, bir hayvan…Eşyanın hakikatini idrak etmiş insana Müslüman, denir. Doğan afet neredeyse oraya gitmemiz gerekiyor. Japonya’da nükleer sızıntı olduğunda bütün kuruluşlar çekildi, ben de arkadaşları aradım, “Siz de çekilin” dedim. Beni çok duygulandıran bir cevap verdiler. “Abi burada hala insanlar var ve başka kuruluşlardan kimse kalmadı, sadece biz kaldık” Peki niye çekilmiyorsunuz, “Şu anda malzemelerimiz geliyor, onları dağıtacağız” “O zaman dikkat edin” dedim, güldüler. “Abi burada nükleer sızıntı varsa hepimiz etkileneceğiz” Ben o çocuklara “Bırakın gelin” diyemedim. Çünkü onlar bir tercih yapmıştı ve başka dinden insanlar için oradaydı. Ben olsam da aynısını yaparım dedim…Bosna’ya gittiğimizde çok genç yaştaydık. Bosna’daki sıkıntıları dünyaya duyurmak için gittik. İHH’nın misyonu diğer yardım kuruluşlarının ötesinde bir şeydi ve bu güne yansıdı. Türkiye’deki ilk yardım kuruluşuyuz. O genç yaşlarda bile şunu düşünürdük, sadece yardım götürmek değil, bu insanların sesini dünyaya duyurmak ve buradaki mağduriyetin politik gerekçelerini tespit edip ortadan kaldırmak. Biz yardım yerine bir paket veya poşeti bırakıp gitmek değil olması gereken. Biz onlarla aynı acıyı çekmek istiyoruz, onların yaşadıklarını yaşamamız lazım, eğer bomba atılıyorsa, o bombaların altında olmamız lazım. Bunları kolay söylüyorum çünkü 20 yıldır yaptıklarımızı bütün dünya biliyor. İHH, dünyadaki bir çok anlayışın değişmesine neden oldu. Umarım bundan sonra da daha güzel hizmetler yapar, çünkü güzel kadrolar yetişiyor.
 
“DÜNYAYI KURTACAK OLAN ŞEY, İNSANDIR”
 
“HEDEFİMİZ, DİNİN ALLAH OLMASI”
 
Bir takipçi, “Bence İslam İşbirliği Teşkilatı'ının başına IHH Başkanı Bülent Yıldırım gelmelidir.” diye yazmıştı. Sizin hedefleriniz hayallerinizi yakaladı mı?
 
1993’te bir takım hedefler koymuştuk, bu hedeflerin çoğunu yakaladık, diğerleri için yan dernekler kuruluyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde derneklerimiz var. Tabi bunlar bize bağlı dernekler değil. Biz, hayırlı işler yapılabilecek alanlarda, aklını kullanabilecek kadroların bir araya gelerek, organizasyonlar kurmasını teşvik ediyoruz. Ve bu bir emir-komuta zinciri içerisinde değil, yatay, iştişare mekanizması içinde gerçekleşeceğini düşünüyoruz, çünkü biz dünyayı değiştirecek olan şeyin insan olduğuna inanıyoruz. İnsanın da, aklını kullandığı ölçüde değerli olduğunu görüyoruz. O nedenle bağımsız organizasyonlar akıllı insanların çoğalmasını sağlayacaktır. Dünyanın her tarafına yayılmış, bu tip kurumlarda çalışan insanlar dünyanın rengini değiştirecek, toplumları değiştirecek, hedefimiz bu. O nedenle hedefimiz bitti mi, bizim hedefimiz, fitne kalkıp, dünyamız Allah’ın oluncaya kadar mücadele etmek.
 
Kıyamet yaklaşırken, bu hedefi yakalamak mümkün mü sizce?
 
Böyle bir hedefe ulaşacağız tabi. Vaadi var Rabbimin. Dinin Allah olmasının anlamı, dünyada adaletin yaygınlaşması, zulmün azalması. Bütün bunlar gerçekleşecek. Biz buna inanıyoruz.
 
“BİZ DE MENFAATPERESTİZ”
 
“200 MİLYON YETİMİN 44 BİNİNE ULAŞABİLİYORUZ”
 
“MAVİ MARMARAYA BİNERKEN NİYETİMİZİ BİR ALLAH BİR DE BİZ BİLİYORDUK”
 
Abdullah Azam’ın “Madem bir kere öleceğiz, o da neden Allah için olmasın” sözü ile bağlanmışsınız ilkelerinize. Fakat bu iyilik, hayır ve rahmet dağıttığınız işe fesat karıştığı hiç olmadı mı, niyetinizi korumayı nasıl başardınız?
 
Devamlı dünya hayatına karşılık, ahrette verilecek olan şeyleri okursanız, hissederseniz, o zaman dünyadaki her şeyin geçici bir varlık olduğunu biliyorsunuz. Aslında biz de menfaatperestsiz. Yani biz de lezzet peşinde koşan insanlarız. Bir yetim çocuğun başını okşadığında, sana verdiği enerji sana lezzet veriyor. Veya bir yaşlıyı yolda düşmüş ve kaldırmışsan duasının peşinden koşuyorsun. Zaten dünyayı düşünecek çokta vakit bulamıyoruz. Dünyada o kadar çok savaş oluyor ki. Şu anda dünyada 200 milyondan fazla kayıtlı yetim var, biz daha bunun 44 binine her ay bakabiliyoruz. Onun için kendimizi dünyaya vermek için vaktimiz olmuyor. Bu nedenle Allah rızasını her an düşünmek zorunda kalıyoruz. Bazen bana diyorlar, “Mavi Marmara ile ilgili sizi çok eleştirenler var” veya “Dünya size karşı” ben de gülüyorum. “O Mavi Marmara’ya binerken niyetimizi bir Allah biliyordu, bir de biz biliyorduk, üçüncü şahıs bilmez” Biz o kadar Allah rızası için bindik ki gemiye, dünyevi hiçbir menfaat beklemeden. Bunu biz biliyoruz. İsteyen inansın, isteyen inanmasın. % 100 Allah rızası olan bir işte başarısız olunması mümkün değil. Biz İHH’yı ilk kurduğumuzda “Herkes böyle bir şey olmaz, yapamazsınız” dedi. Başka dernekler bile kuruldu. İHH markasının büyümesi değil, misyonun(Yoksula yardım etme, ümmet bilinci) büyümesi önemli. Sarp yokuşunu çıkabilmek!...
 
“MAZLUM COĞRAFYA HALKI BİLGİYE ULAŞMA HEVESİNDE”
 
Sarp yokuşunun düzleşmesi ümidinizi sormak istiyorum…Bosna için çektiğiniz sancıları, Filistin için can çekişmeleriniz izledi…Bu gibi ülkeler için umudunuzu ayakta tutan şey ne?
 
Yine Allah diyeceğim ama bir de mazlum coğrafyadaki insanların bilgiye ulaşma hevesi diyeceğim. Eğer siz doğru bilgiye ulaşırsanız irade ortaya koyarsınız, iradeden sonra da güç elde edersiniz. Emperyalizmin ve siyonizmin dünyayı nasıl sömürdüğünü anlayan ve algılayan insan kitleleri insan toplumunda oluştu. Kitle iletişim araçlarının çoğalmasıyla insanlar bilgiye daha fazla susadı ve değerlendirmeye başladı. Eskisi gibi toplumları yönlendirecek psikolojik harp teknikleri uzun vadeli sonuçlar elde etmiyor. İnsanlar bir iki gün içerisinde yapılan saldırının arkasındaki niyeti algılayabiliyor. Doğal olarak bu bilgiye ulaşma hevesinin sonuçları, özgürlük mücadelesini daha kalıcı hale getiriyor.
“KUDÜS’Ü ALMAMIZ LAZIM”
 
“HİTLERİN ALMANLARA YAPTIĞINI, SİYONİSTLER GAZZELİLERE YAPIYOR”
 
“İHH’YI DÜNYADA SİYASAL İSLAMCILAR SINIFINA KOYUYORLAR”
 
Soner Yalçın bir yazısında, “Siyasi İslamcılar için Gazze neden önemli?” diye sormuş, çeşitli komplo teorileri ileri sürmüştü. Sorunun yanıtını birinci ağızdan alsak?
 
Gazze; Müslümanlar için de önemli, Yahudiler için de önemli, Hıristiyanlar için de önemli. Çünkü Gazze, Kudüs’ün kurtarıcı kapısıdır. Kudüs’te bütün dinlerin kutsal mekanları vardır. İnsanlığa yön veren ve zamanın boyasını belirleyen Kudüs’ün hakim zihniyetidir. Siyonizm orada hakim olduğu için, dünyada kan ve gözyaşı var. O nedenle bir çok Yahudi, Hıristiyan ve Yahudi Siyonizm belasından kurtulmak için Filistin konusunda hassas davranıyor. Dikkat ederseniz Mavi Marmara’ya her dinden insan bindi. Müslümanlar için önemi de, bizim üç kutsal mescidimizden biridir, Miraç ve İsra hadisesinin yaşandığı yerdir, Kuran’ı Kerim’de Kudüs ve eteklerinin bereketinden bahsedilir, tarihi gerçeklik de göstermiştir ki, o topraklar Müslümanların elinde olduğu müddetçe adalet vardır, kan ve gözyaşlı yoktur. Hatta Hıristiyanların en önemli kilisesinin anahtarını bile, Hıristiyanlar arasındaki önemli ayrılıktan dolayı getirip Müslüman bir aileye teslim ettiler. Hıristiyanlar orayı ele geçirdiği zaman bütün Yahudileri kestiler, sonra Hz Ömer döneminde feth edildi. Şimdi Siyonistler orayı aldı. Şimdi de Müslümanları ve Hıristiyanları katlediyorlar. Müslümanların elinde bulunduğu yüzyıllarb oyunca hiç katliam olmadı. Katliamın olmadığı o yüzyılların o yasını bütün insanlığa verebilmemiz için Kudüs’ü almamız gerekiyor. Mescidi Aksanın savunucusu da Gazze ve Batı Şeria’dır. Gazze ise 2005’te İsrail tarafından terk edilmiş bir toprak parçasıdır, fakat buna rağmen abluka var, biz buna sessiz soykırım diyoruz. Hitlerin Almanlara yaptığını, Siyonistler Gazze’de Müslümanlara yapıyor. Siyasal İslamcılar için neden önemli sözü, çok etik değil. Gazze’de Yahudiler yaşamış olsaydı ve Müslümanlar Yahudilere bu zulmü yapmış olsaydı, biz yine karşı çıkardık. İHH’yı dünyada siyasal İslamcılar sınıfına koyuyorlar. Biz bu kavramlara karşı argüman geliştirmiyoruz. Bizi İslam sınıfı içine koysunlar da, kendileri hangi yere koyarlar önemli değil.
 
El Kaide içinde bile görülüyorsunuz.
 
Biz el kaideci diyorlar, İrancı diyorlar, demedikleri kalmadı ama hepsi gerçeği çok iyi biliyor. Bizim hiçbir örgütsel faaliyet içerisinde olmadığımızı hepsi çok iyi biliyor. Medya kuruluşlarının bir çok mensubu, bölgede her zorda kaldıklarında 20 küsur yıldır, İHH’nın yardımını görmüşlerdir. Ama ideolojik bakan medya patronlarının etkisinden çıkamıyorlar.
 
“MOSSSAD DÜNYANIN EN ZALİM ÖRGÜTÜ”
 
“BANA MOSSADÇI DİYENLERİN KENDİLERİ MOSSADÇI”
 
Gürsel Tekin, Başbakan’a “İHH başkanını 'İran servisinin adamıdır, benim ona sözüm geçmiyor' diyerek, İsrail hükümetine jurnalledin mi, jurnallemedin mi? Bülent Yıldırım'ı MOSSAD'ın önüne yem olarak attın mı, atmadın mı?” diye sormuştu. MOSSAD ile organik bağınız olsaydı, bu durum nasıl anlaşılırdı?
 
Böyle bir soruya cevap vermem lazım. Çünkü MOSSAD, dünyanın en zalim, en katliamcı, hiçbir ölçüsü olmayan, sadece insanların canını, malını, nesillerini fesat eden bir örgüt. Böyle bir örgütle, böyle bir katil gurubuyla özdeşleştirmek isteyenlerin kendilerinin MOSSADçı olduğunu düşünüyorum. Bunu bir dezenformasyon olarak düşünüyorum. Onun dışında Gürsel Tekin bey, bizim bölgedendir, ailesini tanırız, Mavi Marmara’ya gelecekti, Deniz Baykal olayı olunca da gelemedi. Bu kaset olayını tekrar kınıyorum, bu tamamen pisliktir, bu pisliği yapanlar kimse hem dünyada, hem ahrette cezalarını çekerler inşallah. Gürsel beyi, o sözünden dolayı arama ihtiyacı hissetmedim, inşallah böyle bir şey yoktur dedim. Gürsel bey de beni tanıdığı için kolay konuşmaz, olmayan bir şeyi söylemez diye düşündüm, bunu ahrette havale ettim, daha sonra Şükrü Karaca beni uyardı. “Sana yapılanlar için siyasi tercihimi değiştirdim” diyecek kadar kızgındı. Ama ben Tayyip beyin öyle bir şey yapmayacağını düşünüyorum. Gürsel beye bu bilgi nereden gitti bilmiyorum. O nedenle üzerini örttüm.
 
“TÜRKİYE’DE  MOSSAD AJANI GAZETECİLER VAR”
 
“İSRAİL, ÜÇ MEDYA GURUBU İLE KARŞI PROPAGANDAYI BAŞLATTIĞINI SÖYLEDİ”
 
“BU TOPRAKLARDA YAŞAYAN HERKES YERLİ OLMALI”
 
Üzerini örttüğünüz bir diğer mesele de….Gazze’ye giderken gözaltı sorgusunda İsrailli bir yetkilinin size “Dünyada beslediğimiz kalemlerden başka bize sahip çıkan yok” dediğini aktarmış  sonra sözlerinizin yanlış anlaşıldığını ifade etmiştiniz. Bu durumla alakalı en çok merak edilen şey, Türkiye’de MOSSAD ajanı gazeteci var mı? yok mu?
 
Türkiye’de  MOSSAD ajanı gazeteciler var, CIA ajanı gazeteciler de var. Türkiye’de İngiliz ajanı, Alman ajanı gazeteciler de var, bunlar zaten yazdıkları ve hizmet ettikleri politikalarla belli. Fakat oradaki mesele şuydu. Beni sorgularlarken, kendilerinin kaybettiğini, artık dünyada Siyonizm’in ve İsrail’in gerçek yüzünün ortaya çıktığını söyledim. O sorgu sırasında çok tartışmalar oldu. İlk gün olduğu için, beni bırakmayacaklarını düşünüyorlardı ve çok rahat konuşuyorlardı. Orada tercümanlık yapan Türkiye’li Yahudiler vardı, bir kısmı gerçekten iyi niyetli insanlardı ama bir kısmı bize MOSSAD ajanlarından daha sert davrandı. Hatta bizi ihbar ettiler. Buradaki mitinglerimi MOSSAD ajanlarına söylüyorlardı, onlar da tekrar bana soruyordu. Hatta o konuyu benimle tartışıyorlardı bile. Çünkü nasıl olsa bırakılmayacak diye düşünüyorlardı. Ben “Kaybettiklerini, bu propaganda da yenildiklerini” söyleyince, bizden üç tane medya gurubu söylediler. “Bunlarla karşı propagandayı başlattık” dediler. Ben medya gurubu dedim fakat bir gazeteci arkadaş bunu köşe yazarı diye köşesine taşıyınca, ben köşe yazarı olmadığını söylemek için o sözü sarf ettim. O medya guruplarını ziyaret ettim, iki tanesine söyledim ve onlar Mavi Marmara ve bizimle ilgili yayınlarına biraz dikkat ettiler. Fakat bir tanesi bana randevu vermedi. Ve o gurup o günden bugüne kadar hala İHH ve Mavi Marmara ile ilgili bir şeyler çıkartmaya çalışıyor. Üzücü bir durum. Ben bu topraklarda yaşayan herkesin yerli olması gerektiğini düşünüyorum. Hatta çocuklarımıza bile borcumuzun olduğunu düşünüyorum. Yerli olmayan hiçbir medya gurubu, siyasetçi, bürokrat, STK topluma hizmet edemez, başkalarının kölesi olur.
 
“İSRAİL SORGUSUNDA MAVİ MARMARA KATILIMCILARI MAHCUP EDİLMEDİ”
 
Bu üç günlük bir sorguydu değil mi? Sonunda ikna oldular mı?
 
Üç günlük bir sorguydu. Ben İsrail’e diyorum, sorgu kasetlerinin hepsini çıkartsınlar. O sorguların hiçbirinde, eğer montaj yapmadılarsa, Mavi Marmara katılımcılarının mahcup olacakları bir tavır sergilenmedi. Hepsi dik durdular. Onlar her şeyi biliyorlar, ikna olmazlar, orada senin duruşun önemli. Senin savunduğun değerlerinin temsili önemli.
 
“GAZZE BÜTÜN DÜNYAYI ETKİLEYEN BİR KONUMDA”
 
Filistin’e özgürlük konvoyu, Filistin’e yol açık konvoyu, Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük…Gazze daha ne kadar sizi çağırmaya devam eder, siz daha ne kadar Gazze için yanarsınız, biz daha ne kadar Gazze için ağlarız?
 
Gazze, Filistin’in bir parçası. Filistin bugünkü topraklardan daha geniş bir alanı kapsıyor. Kudus’ün etekleri kavramı da Şam’a, Antep’e kadar geliyor. Bu bölgenin hepsi, bütün medeniyetlerin tarih boyunca çatıştığı alanladır. Gazze veya Kudüs sadece kendisini ilgilendirmiyor, hatta dünyayı etkileyen bir konumda çünkü dünyadaki emperyal güçlerin hepsi Ortadoğu’daki petrolün peşinde. O nedenle adalet ve zulüm dediğimiz, haklı ve haksız dediğimiz sisteminin çatışması var olduğu müddetçe bu sıkıntıların olacağını görüyoruz. Ne zaman tevhit, hak, adalet kazanırsa, hem bölge hem bütün dünya rahatlar. Biz de o zamana kadar devam edeceğiz.
 
“İSRAİL, SİYONİZM BÜTÜN DÜNYAYA KAFA TUTTU “

“İLK DEFA BİR AFRİKA ÜLKESİ BEYAZ ÜLKEYİ YARGILIYOR”

“ULUSLAR ARASI HUKUK SİSTEMİNİ DEŞİFRE EDİYORUZ”

“HER YERDEN MALCOLM-X’LER ÇIKACAK”
 
Bir gidişinizde yine: "Bu kez sadece Gazze için değil uluslararası hukuku yeniden tesis etmek için gidiyoruz, insanlık için gidiyoruz" demiştiniz. Hedefi, yörüngeyi, amacınızı aştığınızı hissettiniz mi, ya aslında bu kadarı da hadsizlik diyerek kendinizi eleştirdiğiniz? Sınırlarınızı aştığınızı hissettiniz mi?
 
Yok. Biz dünyanın değişmesi gerektiğine inanıyoruz, dünyadaki eksenlerin kayması gerektiğine inanıyoruz. Bunları yaparken de bir takım bedeller olacak. Ama biz insan hayatını öncelediğimiz için, uluslar arası sularda olduk. İsrail, Siyonizm bütün dünyaya kafa tuttu, geldi masum insanları katletti. Şimdi de hukuk davalarını görüyoruz. Türkiye’de belli bir noktaya geldik. İsveç’te açıldı, İngiltere, Güney Afrika, Belçika, İspanya devam ediyor. Hukuk mu kazanacak, korsanlık mı kazanacak. Uluslar arası bütün organizasyonlar bunu bekliyor. Uluslar arası ceza davasında ilk defa haklı bir şeyi yakaladık. Eğer uluslararası ceza mahkemesi reddederse, iki yüzlülüğü ortaya çıkacak, uluslararası hukuk sisteminin bir hiç olduğu, adalet eksenli değil de, egemenlerin hukuku olduğunu bütün dünya görmüş olacak. Çünkü ilk defa bir Afrika ülkesi beyaz ülkeyi yargılıyor. Bugüne kadar istisnasız hep Afrika ülkeleri yargılandı. Biz Filistin’e, işgal etmiş Siyonist devletin kendini İsrail diye nitelendirdiği yüzünü deşifre etmedik, uluslar arası Siyonist sistemi, uluslar arası hukuk sistemini deşifre ediyoruz. Hukukun kazanması bu işte. Deşifre olduktan sonra, herkes kendi hakkını talep edecek. Her yerden Malcolm-X’ler çıkacak.
 
 
“KAYSERİ’DEKİ HAKİM, BAĞIMSIZ BİR HAKİM DEĞİL”
 
“O HAKİM İÇİN ‘AHLAKSIZA BAK’ DİYE AFİŞLER ASMALIYDIK”
 
Furkan Doğan’ın 4 milyon liralık manevi tazminat davasına bakan hakim, “Giderken bize mi sormuştu?” diye sormuştu. Bu sözler bize şu soruyu sordurtuyor tabi: İsrail yargılanamaz mı?
 
Bunu diyen hakim kendi çocuklarının yüzüne bakamayacak hale gelecek. Bunu hep beraber göreceğiz. Çünkü bu ahlaksızca bir şey. Amerikalı 2 tane Yahudi, Suriye’den kaçırılıyor, PKK tarafından serbest bırakılıyor ve ölüyorlar, bir tanesi ölüyor, Amerika’da dava açılıyor, kaçırma sırasında kötü fiziki şartlarda kaldı, psikolojisi bozuldu, o yüzden öldü diye 350 milyon dolara hükmediliyor. Oradaki Hakim’e bak, bir de Kayseri’deki Hakime bak. Kayseri’deki Hakim, bağımsız bir Hakim değil, zihni iğdiş edilmiş bir Hakim. Ve bana mı sordunuz, diyor. Sen kimsin ki sana soralım? Senin görevin adaleti temsil etmek değil mi? Sen diktatör müsün, sorduğun şeyde ben evet dersem senin hakkını takip ederim, yoksa takip etmem dedi bize. Aslında biz yumuşak davrandık, “Ahlaksıza bak!” diye afişler asmamız lazımdı.
 
“İSRAİL EN BÜYÜK DARBEYİ ALDI”
 
“HAKLI DAVAMIZDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ”
 
37 ülkeden insanın hakkını aradığı mavi Marmara davasında, İsrail askerlerinin alacağı 18 bin yıllık cezalardan bahsediyordunuz. İsrail’e Mavi Marmara ile kendi basınının ambargosu dışında inen en büyük tokat ne oldu?
 
Şu ana kadar aldıkları en büyük darbeyi aldılar çünkü İsrail, yakalama, tutuklama, kırmızı bülten kararları aynı parantez içerisinde anıldı. Onun için İsrail askerleri yargılanabileceğini gördü, koruma kalkanı tamamen ortadan kalktı. Ve askerlerle siyasiler arasında tartışma var. Özgüvenleri, şımarık tavırları yıkıldı. Türkiye’nin istedikleri tüm şartları kabul edebilirler, yeter ki bu davalar ortadan kalksın. Ama biz vazgeçmeyeceğiz. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde bu haklı davamızın peşine düşeceğiz. Ya uluslar arası hukuk sisteminin çifte standardını göstereceğiz( bu da mücadelemizin genişlemesi demektir) ya da İsrail ile suçluların ki bu 4 kişi değil, gemiye müdahale eden her askerin, emir veren her siyasetçinin mahkeme önüne getirilmesini sağlayacağız.
 
“İSRAİL İLE HİÇ BİR ANLAŞMA YAPILMAMALI”

“İSRAİL, TÜRKİYE’YE MUHTAÇ”
 
“İsrail çıkardığı doğalgazı ihraç etmek için Türkiye’ye muhtaç. Türkiye ile her şekilde anlaşmaya muhtaç. İsrail’den istediğimiz her şeyi alırız biz” demiştiniz. Bir anlaşma hali sizi mutlu edebilir mi?
 
Biz, İsrail ile hiçbir anlaşmanın yapılmaması gerektiğine inanıyoruz. Bu bizim düşüncemiz. İsrail ile ilişkileri sıfır olan Suudi Arabistan bile Amerika ile ilişkilerini iyi tutuyor. Demek ki Amerika ile iyi olabilmesi için İsrail’e ihtiyaç yok. Ama Türkiye yönetimi bizim gibi düşünmek mecburiyetinde değil. Onlar İsrail ile anlama yapabilirler. Biz de diyoruz ki, anlaşma yapacağınız zaman elinizdeki gücün farkında olun. Doğalgaz için İsrail, Türkiye’ye muhtaç. Ve Ortadoğu’da yalnız kalmamak için de Türkiye’ye muhtaç. Ayrıca İsrail’in parasının çoğu Türkiyeli Yahudilerin. Ve Türkiyeli Yahudiler onu kaybetmek istemez. Türkiyeli Yahudiler de bu topraklarda yaşıyor. Onların şımarıklığına “dur” demeleri lazım. Türkiye’nin elinde çok büyük güç var. Bu anlaşmalarda, az miktarda alınan tazminatlar veya ambargonun kaldırılmamasına yönelik anlaşmalar bizim için zayıftır, doğru değildir.
 
“BU MÜSLÜMANLARA HAYRET EDİYORUM”
 
Suriye Hava Kuvvetleri İHH’ya ait yardım kamyonlarını Halep girişinde vurduğunda, iki ihtimalden söz edilmişti. Birincisi, İHH’nin kamyonları Suriye uçakları tarafından bir fırsat hedefi olarak tespit edilmiş ve vurulmuştu,  İkincisi Hava Kuvvetleri söz konusu saldırıyı “istihbarata” dayalı olarak gerçekleştirmişti…Suriye’nin İHH ile derdi ne?
 
Biz Suriye rejimine çağrıda bulunduk. İzin verin, bütün bölgelere mezhep ve meşrep farkı gözetmeden yardım götürelim. Muhaliflerin olduğu bölgeye de çağrıda bulunduk, muhalifler bize bu izni verdi. Ama rejim bu konuda çok ketum davrandı. Ve giden yardım konvoylarını vurarak insani yardımları engellemeye çalıştı. Savaş çok kirli. Bir taraftan tecavüzler yapıyor, bir taraftan aç bırakıyor, bir taraftan öldürüyor. Suriye rejiminin en önemli silahlarından biri, insanları aç bırakıp korkutmak ve insanların direnişini kırmak. Hapishanelerde üst üste yığılmış insanlara ne yemek veriliyor, açlıktan ölüyorlar. Açlıktan kaynaklanan bölgesel kıyımlar yapmak istedi. Suriye rejimi yetimlerin olduğu yerlere, Pazar yerlerine de bomba atıyor. Bu Müslümanlara hayret ediyorum. Bosna’daki insanlar biraz daha beyazdı, Suriye’deki insanlar biraz daha esmer tenli demek ki. Çünkü Suriye’de onlarca Pazar yeri bombalanırken hiç kimse ayağa kalkmadı. Ekmek fırınlarında bekleyen insanları bombaladılar.
 
“MÜSLÜMANLARI ‘CEHALET’ BÖLÜYOR”
 
Bu Müslümanlara hayret ediyorum, dediniz de…. Bir sözünüz daha vardı: “Hıristiyanlar, Yahudiler birleşmiş sadece Müslüman öldürüyorlar, biz ise partilere, STK’lara, gruplara, cemaatlere ayrılmışız, birlik beraberliğimizi koruyamıyoruz. Allah Müslümanlara akıl fikir versin.” Hıristiyanlar ve Yahudiler bir olurken, Müslümanlar neden yüz parça?
 
En önemli sebebi, cehalet. Onun için eğitim işlerine çok önem vermemiz gerekiyor. Onu sağlarsak, konuşmayı öğreneceğiz. Konuşmayı öğrendiğimizde de, aklı kullanma melekemiz gelişir, o zaman birlik ve beraberliğin anlamını çözeriz.
 
Bu bölünmeye en yakın örnek cemaat-Ak parti…Rasim Ozan Kütahyalı: “Türkiye-İsrail ilişkileri normalleşirse paralel örgütün işlevi bitecek.” demişti. Cemaat-Ak Parti ayrışması bu bölünmeye en büyük örnek. İsrail olmasa Gülen ve Erdoğan bu duruma gelmez miydi?
 
Kavga önceden başlamıştı. Bürokrasideki, siyasetteki hakimiyet kavgası..ama Mavi Marmara ile birlikte kristalize oldu. Mavi Marmara bu işin biraz daha toparlanması haline geldi. İsrail, Mavi Marmara ile birlikte oluşan İsrail karşıtlığının Türkiye toplumunda azalmasını istedi. Çünkü anketlerde Mavi Marmara hareketinin haklılığını görenlerin oranı
adminadmin