Kültür
Giriş Tarihi : 18-11-2018 12:30   Güncelleme : 18-11-2018 12:30

Güneşin Kaderi

​Güneş yüzeyini anlatmak için yapacağımız her türlü benzetmede herhalde hayal gücümüz yetersiz kalırdı.

Güneşin Kaderi

Gündelik hayatın telaşı ve dünyevileşmiş hayat gözümüze yalancı bir gözlük takarak çevremizde olup bitenden habersiz yaşamaya mahkûm kılıyor bizi. Asıl geleceğimiz ve yaratılış gayemizle ilgili gerçeklere gözü kapalı hale geliyoruz.

Mesela şu göğün “güzel gözü”, “Güneş Avizesine” bu ilâhi nimetlerin ve tedbirlerin gök yüzünde parıldayan apaçık deliline ibret gözü ile bakabiliyor muyuz?!

Alacakaranlığın yavaş yavaş eriyişi, ağaran Tanyeri ve pembeleşen bulutlar, Güneşin haşmetli doğuşunu müjdeliyor. Aynı Güneş batarken de, kırmızıya çalan sarılardan ışıklı morlara kadar, âhenkli renk cümbüşü ile biz seyirci misafirlere Sahibi’nin izniyle gökyüzü sahifesinde harika tabloları sunar.

Şehrin karmaşası ve yükselen binalar bu muhteşem tabloları örtüyor..

Güneşe soba ve lâmba dedirten bizdeki ısınma ve görme ihtiyacı değil mi? Aynı şekilde geceye örtü dedirten de bizdeki istirahat ve dinlenme ihtiyacıdır. Keza bizim acizliğim, nâzdarlığımız arza beşik dedirtiyor.

İnsansız bir Dünya tasavvur edelim. İnsan olmadan Güneşin ziya vermesinin, Dünya’nın hem kendi etrafında hem de Güneş etrafında dönmesinin, gece ve gündüzün birbiri ardı sıra gelmesinin ve her kışı bir baharın takip etmesinin, atmosferin arz küresini çepeçevre sarmasının hiç bir manası yoktur.

İnsanoğlu, Güneş’i teleskopla izlemeye başladığında fokur fokur kaynayan bir yüzey görüntüsüyle karşılaşmıştı. Güneş’in bize görünen yüzü ışık küreydi, bu tabakayı kaplayan tanecikler ise birer Güneş yanar-dağlarıydı ve sayıları 4 milyonu buluyordu. Yükseklikleri ise 300 km ile 1450 km arasındaydı. Ancak ömürleri çok kısaydı: 7 veya 10 dakika.

Güneş yüzeyini anlatmak için yapacağımız her türlü benzetmede herhalde hayal gücümüz yetersiz kalırdı. Dünyadan bir milyon üç yüz bin defa büyük bir alev topu! Fokur fokur kaynayan yüzeyden yüzbinlerce km öteye fışkıran alev alev girdaplar! Sürekli çalkalanan korkunç dalgaların hükmettiği fırtınalı bir deniz!... Dipten yüzeye doğru yükselen dev hortumlar!. Her saniye patlayan milyonlarca atom bombası eşdeğerinde üretilen ışık ve radyasyon!..

İşte her sabah yumuşacık ışığı ile pencerelerimizi tıkırdatan güneş… Güneşteki hidrojen ve helyum iyonları, elektron ve proton gibi gaz iyon karışımından ibaret bu kozmik çorbayı insanoğlu dünyada da kaynatmayı çok denedi. Ne yazık ki füzyon teknolojisini başaracak, kâinatın bu en verimli ve en yüksek enerjisini burada üretecek sırra hâlâ ulaşamadı. Çünkü nükleer füzyon elde etmek için atom çekirdeklerini birbirine çarptıracak enerjiye ulaşmak yeryüzünde kolayca mümkün olamamaktadır…

Hidrojen çekirdekleri pozitif elektrik yüklü olduğundan bir araya getirmeye çalıştığınızda bunlar birbirlerinden kaçınmak için olanca güçlerini harcarlar. Bunu dünyada başarmanın tek yolu çekirdeklerin birbirine çarpmasını sağlayacak kadar hızlı hareketlerini temin için hidrojeni on milyonlarca derecelerde ısıtmaktır.

Güneşin füzyon reaktörü ısının 15 milyon derece santigrat olduğu merkezde yer alır. Güneşin merkezi Güneşin dış tabakalarının ağırlığı ile dünyadaki atmosfer basıncının milyarlar katı basınca ulaşır.

Güneş patlamaları

Güneş sadece ışın ve ısı üreten bir fabrika değil; aynı zamanda ani ve şiddetli patlamaları ile dört bir yana sürekli elektrik yüklü parçacıklar üfleyen bir makine gibi de çalışır. 1972 Ağustosunda güneş kıvılcımlarının ilk görüldüğü 130 yıldan bu yana en büyük patlamalardan birisi vuku bulmuştu. Üzerlerinde sadece uzay elbisesi olan astronotlar bu radyasyon dalgasıyla karşılaşmış olsalardı hemen öleceklerdi.

Güneşteki yoğun manyetik alanlar güneş lekelerinin oluşmasının ve bu bölgelerdeki şiddetli patlamaların ana kaynağıdır. Bu patlamalar çok şiddetli olunca Güneş maddesinin hızı güneşin çekim alanından kurtulmak için gerekli hıza (618 km/saniye) ulaşabilir ve sonuçta ‘koronal kütle atımı’ dediğimiz olay vuku bulur. Şiddetli patlama ile güneş maddesi uzayın boşluğuna hızla yayılmaya başlar. 700-1000 km/sn’lik hızlara çıkınca da, güneş çekiminden kurtularak yüklü parçacıklardan ibaret güneş maddesi gezegenler arası yolculuğu çıkar…

Bizi ilgilendiren dünyamızın bundan nasıl etkileneceğidir elbette. Bu esnada dünyada olağanüstü durumlar yaşanır. Öyle ki bu olayların şiddetli olduğu dönemlerde atmosfer koruması dışında kalan uydular bozulur, dünyada ise birçok elektronik alet ya bozulur ya da bundan şiddetle etkilenir.

Şükür ki dünyamızın başına bu rüzgara karşı özel olarak tasarlandığı apaçık belli olan magnetosfer tabakası var. Bu manyetik zırh sayesinde Güneşin kozmik radyasyon sağanaklarını, delici ışınları ve öldürücü kozmik parçacıkları magnetosferin yön değiştirici etkisine takılır ve aşağı inemez.

Atmosferin bir kalkan gibi Güneş rüzgarlarının karşısında durması bize ‘göğü koruyucu bir kalkan kıldık’ âyetini hatırlatıyor...

Güneş’in kaderi

Merkezdeki 15 milyon derece sıcaklığa rağmen bir gaz iyon-iyon kütlesi olan Güneş maddesi işte bu yoğun çekim etkisi ile güneşe sıkı sıkıya bağlı kalır. Bu yüzden Güneş, basınç-çekim dengesi ile bir arada durur. Kalbimiz çalışmadığında bedende hayat sona ereceği gibi Güneş merkezindeki nükleer santral de çalışamazsa Güneş ‘teklemeye’ başlar. Bu durumda Güneşi bekleyen tehlike şudur: Merkezdeki füzyon reaktörü çekime karşı ‘gaz basıncını’ oluşturan ısı üretmeyi durdurursa (yani füzyon reaksiyonu durursa) çekim etkisi altında güneş içine kapanır ve çöker.

 Merkezde hidrojen tükenmeye başlayınca Güneş artık kendi ağırlığını destekleyemez bir duruma gelir ve merkeze doğru çökmeye zorlanır. Merkez gittikçe sıkışır ve basınç gittikçe artar.. Bu aynı zamanda sıcaklığın da artması anlamına gelir. Sıcaklık Güneş merkezinde nihayet 100 milyon dereceye kadar çıkar. Merkezde bunlar cereyan ederken, Güneşin dış tabakalarında da önemli değişiklere şahit oluruz. Güneş balon gibi şişmeye genişlemeye başlar, şişme öyle şaşırtıcı ve beklenmedik ölçüde cereyan eder ki, artık Güneşin ucu nere başı nere belli olmaz. Bu esnada yüzey sıcaklığı 3000 dereceye kadar iner ve kırmızı renkli bir görünüme bürünür. Güneş gibi kütlesi küçük yıldızın sonu bellidir. Onlar kırmızı dev dönemine girdiler mi ‘sonun başlangıcı’ gelmiş demektir.

Güneş’in sonu ne zaman?

Tabii bu arada aklımıza takılan soru Güneş’imizde stoktaki mevcut hidrojeni ile “daha önce kıyamet kopmazsa” daha ne kadar süre hayatta kalacağıdır. Güneşimiz her saniyede 564 milyon ton kadar hidrojeni yakıp (560 milyon ton helyuma çevirerek) enerji ürettiğine göre hesaplama ile mevcut stokun ne kadar dayanacağını tahmin etmek kolay bir iş.

Her saniyede yok olan 4 milyon ton hidrojen, meşhur ‘Enerji=kütle x ışık hızı karesi’ enerji-kütle denkliğinden elde edilen sayısal değeri saniyeden dakikaya, dakikadan saate; güne; yıla; yüzyıllara taşıdığımızda hidrojenin bitiş süresi için 5 milyar yıl kadar olduğu sonucuna kolayca ulaşabiliriz.

Evet, tüm hidrojenini bitiren güneş, merkezinde yoğun bir helyum ve şişmiş bir dış yüzeyi ile kıpkırmızı dev bir yıldız hâline geldiğinde, hiddetli bir alev topu hâlini alır. Merkezinde, hidrojenin yanmasından kalan ve kül olan helyum da, sıcaklık yüz milyon dereceleri bulduğundan yanmaya başlayacak. Merkezdeki hidrojen bitip de çevre tabakalardaki hidrojenin yanması kabuğun olağanüstü genişlemesine yol açacak, helyumun tutuşması ise çevresinde hidrojen tabakasını söndürecek. Bu kıpkırmızı alev topu artık o kadar büyümüş ve şişmiştir ki, gökyüzünün büyük bir bölümünü kaplar hâle gelir.

Güneş Dünyaya Yaklaşacak!

Güneşimiz şimdi yavru gezegenlerini yutmaya hazırlanan bir dev anası misali tüm uzaya ateş ve alev püskürtmektedir. Dış yüzeyi şimdikine göre o kadar sıcak değildir, hacimce çok irileştiğinden, yaydığı ısıdan önce en yakın gezegenler etkilenecektir. İlk kurban hâliyle güneşe en yakın konumdaki Merkür’dür. Kırmızı devin ateşi ile buharlaşıp eriyecektir Merkür. Sonra sıra Venüs’e gelecektir. Karbondioksit gazının çok zengin olduğu bu ikinci gezegen de kızgın alevlerin etkisinde kalarak çıra gibi tutuşup kül hâline gelecektir.

Sonra sıra Dünyamızda... Dünyaya yaklaştığında Kırmızı devin dış katmanları boşluk denilebilecek kadar ince olsa da ısı 822 derece kadar olacak. Bu dünyayı eritecek ısı sayılmaz... Bu esnada üzerinde hiçbir canlı kalmamış olmasına rağmen dünya yine var olmaya devam edebilir. Dünyayı saran gazlar yine de hareketini ağırlaştıracak kadar yoğun olacağından Dünya ağır ağır Güneşin merkezine doğru kayacak. Merkeze doğru kaydıkça daha yoğun gaz tabakasına girecek, bu kere daha hızlı aşağı kayacak ve sonunda ısınacak, buharlaşacak ve yok olacaktır.

Hadislerde Kıyamette/mahşer gününde Güneşin Dünyaya yaklaşacağı haberi verilir. Yaklaşmanın keyfiyetini elbette Cenab-ı Allah bilir. Ne var ki, Güneşin “Kırmızı Dev” döneminde böyle bir yaklaşmanın vuku bulacağını astronomik olarak bilmekteyiz.

Kırmızı dev geliyor!

Kırmızı dev hâline gelmiş güneşimizin merkezin sıcaklık 100 milyon dereceye çıkınca bu sıcaklıkta güneşin ‘külü’ niteliğindeki helyum ‘yanmaya’ başlar. Ne var ki hidrojenden sonraki füzyon reaksiyonları çok verimli değildir. Üçlü alfa süreci dediğimiz üç helyum çekirdeğinin bir karbon atomuna dönüştüğü reaksiyon için stok da 2-3 milyar yıl içinde biter. Bu şekilde kendini yiyip bitiren ‘kırmızı dev’ kendi içine doğru çökmeye zorlanır. Sıkıştıkça iç sıcaklık ve basınç olağanüstü boyutlara çıkar.. Sıkışma son safhaya geldiğinde güneş kendi merkezine doğru çekim kuvvetiyle dış tabakalarını sıyırıp atar. Çevresini atan Güneş şimdi sadece bir merkez çekirdeğinden ibaret kalmıştır. İç merkezde, atomların yörüngelerinde yer alan elektronlar, çökmenin daha ileri gitmesine engel olur.

Bu anda Güneş beyazımsı-mavimsi bir renkle ışıldamaya başlar. Güneş şimdi oldukça ufalmış hacmiyle hâlâ için için yanmaya devam eder. İçindeki karbonu ve oksijeni yakarak daha ağır elementler üretilir. Güneş artık ‘kırmızı dev’ dönemini geride bırakmış, ‘Beyaz Cüce’ hâlini almıştır.

Uzak gelecekte beyaz bir “cüceye” dönüşmek Güneş’imizin kaderi... Güneş bu safhaya ulaştığında milyarlarca yıl sıcak kalmayı sürdürse de dev hacmi öylesine sıkışmış durumda olacak ki, iç ısısını, bilinen en iyi yalıtıcıdan daha verimli şekilde içinde hapsedecek. Ancak iç nükleer fırın sönmüş olacağı için, uzayın soğuk derinliklerine doğru yayılan küçük ısı ve ışınım sızıntısını ikmal edecek yakıt rezervi kalmamış olacak.

Bir zamanlar haşmetli Güneşimiz olan şeyin cüce kalıntısı yavaşça soğuyup sönükleşecek olağanüstü katılıkta bir kristale dönüşecek. Sonunda tamamen silikleşecek ve sessizce, uzayın karanlığına gömülecek. Koskoca yıldızların da uzay sahnesinden çekilmesini bilim penceresinden seyreden insanoğlu ‘Her nefis ölümü tadacaktır’ âyetinin hükmünü gökyüzünde de geçerli olduğunu görmektedir.

Prof. Dr. Osman Çakmak / Diriliş Postası

    

adminadmin