Kültür
Giriş Tarihi : 23-03-2018 08:45   Güncelleme : 23-03-2018 08:45

Mesnevi’den Seçmeler

Akılsız Eşeğin Sonu

Mesnevi’den Seçmeler

 Bir çiftçinin bir eşeği vardı. Beli yaralı, karnı aç bir hâldeydi. Gündüzün ta gecelere kadar otsuz kayalıklarda, aç bî-ilaç dolaşır dururdu. Oralarda içecek sudan başka bir şey yoktu. Eşek, gece gündüz keder içindeydi.

Oralarda bir kamışlık orman vardı. Ormanda da işi gücü avlanmak olan bir aslan yaşıyordu.

Aslan, bir erkek fille savaşmış; yaralanıp yataklara düşmüştü. O hâliyle bir müddet avlanamamıştı. Bu arada öbür avcı hayvanların pek çoğu da et yiyemez olmuşlardı. Çünkü aslandan arda kalanları yiyerek karınlarını doyururlardı. Aslan hastalanınca onlar da sıkıntıya düştüler.

Aslan, bir gün tilkiye şöyle emretti:

- Git benim için bir eşeği tuzağa düşür. Çayırlıkta bir eşek bulursan onu kandırıp buraya getir. Eşeğin etini yersem kuvvetlenirim. Ondan sonra başka bir av tutabilirim. Birazını ben yerim, geri kalanını da siz yersiniz. Benim için ya eşek ara ya öküz. Bulduğunu tatlı sözlerle kandır, buraya getir.

Bunun üzerine tilki aramaya koyuldu. Sonunda kayalıkta dolaşan eşeği buldu ve ona şöyle dedi:

- Buralarda ne ot var ne çayır. Gel sana bir yer göstereyim. Orada hem çayır  hem de ırmak kenarında yeşil otlar var. Cennet gibi yemyeşil bir çayırlık. Orada yeşillikler, ta bele kadar büyümüş. Deve bile o yeşillikte kaybolur. Oradaki hayvanlar bolluk ve rahatlık içinde.

Eşek, eşekliğinden, tilkiye;

- A mel’ûn! Sen oradasın da neden böyle zayıfsın? Madem kaynaktan geldin neden kurusun? Söylediğin, anlattığın şeylerden neden sende bir iz yok, diyemedi.

Çünkü kafasında ne akıl vardı ne fikir. Çayırlığın rengini, güzelliğini duyunca aklı başından gitti. Yemek hırsı, onu öyle bir hâle getirdi ki tilkinin hilesine hemen aldanıverdi.

Tilki, eşeği alıp çayırlığa götürür götürmez aslan, ona saldırıp paramparça edecekti. Nihayet uzaktan tilkiyle eşek göründü. Eşek, aslana epey uzaktı; ama aslan, eşeği görünce daha fazla sabredemedi ve birdenbire korkunç bir sesle kükredi.

Ne var ki aslan, yerinden kımıldayacak gücü kendinde bulamadı. Eşek, uzaktan aslanın sesini duyunca, hemen dağın eteğine kadar kaçıverdi.

Tilki, bunun üzerine aslana şöyle dedi:

- A padişahım! Neden sabretmedin? Eşeğin yaklaşmasını bekleseydin ya! O, senin hileni görüp kaçtı. Zayıflığını anladı.

Aslan ise tilkiye Şöyle cevap verdi:

- Kuvvetim yerinde sandım. Bu kadar hâlsiz kaldığımı zannetmiyordum. Fakat açlıktan sabrım da kayboldu aklım da. Elinden gelirse onu bir kere daha kandır, buraya getir.

Tilki,

- Çektiği korkuyu unutursa ne ala! Bu da, onun eşekliğinden uzak değildir; ama onu kandırır buraya getirirsem acele edip emeğimi boşa çıkarma, dedi.

Aslan;

- Merak etme. Anladım ki pek hâlsizim. Bedenimde güç kalmamış. Eşek, tamamen bana yaklaşmadıkça yerimden bile kımıldamam. Kendimi uyur gösteririm, dedi.

Bunun üzerine tilki, tekrar yola koyuldu. Kendi kendine; “Şimdi eşek, her kötü kişiye kanmamak için tövbeler etmiştir. Onun tövbelerini hilelerimle bozmam lâzım.” diye düşünüyordu.

Tilki, çabucak eşeğin yanına geldi. Eşek, tilkiyi görünce, ona şöyle çıkıştı:

- Senin gibi dosttan çekinmek gerek.  A adam olmayan! Ben sana ne yaptım da beni ejderhanın yanına götürdün? Bana kin tutmana sebep ne? Yaratılışındaki kötülükten başka hangi sebep var?

Tilki ise eşeğe şöyle cevap verdi:

- O, bir büyüydü, tılsımdı. Senin gözüne aslan göründü. Yoksa ben bedenen senden zayıfım. Gece gündüz oralarda dolaşırım. O çeşit bir tılsım yapmasalar, her obur doğruca oraya koşardı. Fillerle dolu bir ormanda böyle bir tılsım olmadan o yer öyle yemyeşil durur muydu? Ben, sana “Öyle korkunç bir şey görürsen hiç korkma.” diyecektim, ama senin o zayıf hâlini görünce aklımdan çıktı. Yoksa “Sana bir hayal görünür; ama aslı yoktur.” diyecektim, dedi.

Bu sözlerden sonra eşek dedi ki:

- Haydi ey düşman! Çekil önümden. Çekil de o çirkin yüzünü görmeyeyim. Bana hangi yüzle geliyorsun? “Seni çayıra götüreyim.” dedin de açıkça canıma kastettin. Ben, o aslanı gözlerimle gördüm. Şimdi yine düzen kurup beni kandırmaya çalışıyorsun. Allah’a dua ettim. “Beni bu durumdan kurtar. Artık kimsenin yalanlarına kanmayacağım.” dedim. Allah, dualarımı kabul etti de o hâlden kurtuldum. Yoksa o erkek aslan bana yetişseydi hâlim nice olurdu? Yine o aç aslan, hileyle seni bana yolladı değil mi?

Tilki, eşeğe söylediklerine şöyle karşılık verdi:

- Ey saf eşek! Bütün bunlar, bir hayaldir. Yoksa sana karşı hiçbir düşmanlığım yoktur. Kötü hayallere kapılıp bu dostun hakkında niye kötü zanda bulunuyorsun? Hele ben, hiç kötü değilim. Adım kötüye çıkmış; ama aldırma. O gördüğün, aslan değildi; tılsımdı.

Eşek, bir süre daha tilkinin sözlerine direndi; ama karnı çok acıkmıştı. Kendi kendine; “Bu, bir tuzaksa bile tut ki öldüm. Bari bu açlık azabından kurtulurum. Ölmek bile bu açlıktan iyidir.” dedi.

Tövbe etmişti; ama eşekliğinden tövbesini bozdu da o hileci tilkinin sözlerine kandı.

Tilki, eşeği ta aslanın yanına kadar götürdü. Aslan, sözünde durarak çok sabretti. Sonunda uygun zamanda saldırıya geçerek eşeği paramparça etti. Sonra hemen eşeği yemeğe koyuldu. İştahla epeyce yedi. Sonra susadı. Su içmek için yakındaki dereye gitti.

Bu arada fırsat bulunca tilki de eşeğin ciğeriyle, yüreğini yedi. Aslan, su içip dönünce eşeğin ciğeriyle yüreğinin olmadığını fark etti. Tilkiye;

- Eşeğin ciğeri nerede? Yüreği ne oldu? diye sordu.

Tilki, aslanın bu sorusuna da akıllıca ve kurnazca bir cevap yetiştirdi:

- Onda yürek yahut ciğer olsaydı hiç bir kere daha buraya gelir miydi? O korkuyu tatmış da var gücüyle kaçmışken ciğeri ya da yüreği olsa tekrar senin yanına döner miydi?

Aslan, tilkinin bu akıllıca cevabı karşısında sesini daha fazla çıkarmayı uygun bulmadı. Nitekim tilkinin söyledikleri de pek yanlış sayılmazdı.

adminadmin