Kültür
Giriş Tarihi : 13-10-2019 09:30   Güncelleme : 12-10-2019 15:45

Türkiye'nin ruhu için deneme

Oğuz Atay'ın büyük projesiydi; "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamadan öldü. Fakat öyle bir isim bıraktı ki, kutsal kaseyi, ism-i azamı, Hızırı arar gibi aranabilir; düşünen bir Türkiyeli zihin için bundan daha tahrikkâr bir isim olamaz.

Türkiye'nin ruhu için deneme

Türkiyenin Ruhu yazılacaksa Oğuz Atay onda olacak, Cemil Meriç muhakkak olacak, Alev Alatlı olacak, kısmen Necip Fazıl olacak, Yalçın Küçük katiyen olacak, İdris Küçükömer olacak, Ece Ayhan olacak, Hikmet Kıvılcımlı olacak, Frantz Fanon belki olacak. Bu şaheserin malzemeleri olarak değil, kurucu unsuru olarak olacak. Bu, sevdiğimiz yazarlar listesi değil; bu konuda kafa yormuş kalem oynatmış insanların listesi.


Rivayet o ki, Wittgenstein gökyüzünün delinmişcesine yağmur yağdığı bir gece, sırılsıklam vaziyette Russell'ın kapısını çalar ve hiçbir şey söylemeden içeri girer. Manzara şöyle: Russell bir koltukta oturmuş ne olduğunu anlamaya çalışarak bakıyor, Wittgenstein ise salonun orta yerinde ıslak bir halde volta atıyor. Russell takılmadan edemez: "Günahlarını mı düşünüyorsun mantığı mı?".
Türkiye'nin ruhunu yazacak kişi, bu soruya "ikisi de aynı şey" diye cevap vermek zorundadır.  Saçmalık ile ahlaksızlığın gittikçe aynılaştığı bir noktadayız. Safsata meselesi anlaşılmadan Türkiye'nin ruhu yazılamaz. Mantıksız olduğumuz için ahlaksızız. Çünkü soyut düşünce geleneğimiz yok; soyut düşüncenin en çok işlediği iki alan, bizim de çuvalladığımız iki alan; matematik ve hukukumuz yok. O kadar yoklar ki, yok olduklarının da farkında değiliz; öylesine yoklar ki, yok diyeni boğup atmak için bir araya gelebiliriz.

Nihayetinde ortaya çıkan, "bir insan toplumu olmadığımız için" "kötülük topluluğu"dur. Ahlaksızlığımızın ve mantıksızlığımızın temelinde yatan soyut düşüncesizliğimizin bir başka tezahürü, "sözün düşüşü"nden ötürü  Türkiye'de ruhaniyet, tasavvuf da yok. Bu kadar tarikat, şeyh, mürid, cemaat, olmadı modern kült, çaput, türbe, dilek ağacı varken nasıl yok dersin; sen nerede yaşıyorsun? Ruhaniyet en başta mecazdır demek belki de şimdilik yeterli. Mecazı anlayamayan Hallac'a kafir, Firavun'a müslüman der. Türkiye'nin ruhunun bir parçası olan büyük vulgarlaştırmanın şimdi görünen yüzünün en çok kıydığı meselenin din olması garib değil.

Alev Alatlı onikiden vurmuştur: Bütün bunların başında dilimizi kaybettik. Suçu Kemalizm'in NewSpeak'ine, arı dilciliğine atıp kaçabilir ve huzura erebiliriz. Meselenin aslı da gölgemiz gibi kaçacak fakat bizi takib edecektir. Türkiye'nin ruhu mesela Alev Alatlı adını duyar duymaz homofobikliğinden, ulusalcılığından veya falan yerdeki hatasından bahsedecektir; tam da ahlaksızlık ve mantıksızlık denilen budur. Türkiye'nin ruhu toz duman kaldırmaktır. Yoklardan bahsedildiği yerde durup düşünmek yerine, aptal bir saat sarkacı gibi ya "bu millet adam olmaz"a, ya da "aziz Türk milletine kimse ahlaksız diyemez"e salınmaktır. Sarkacın bu aptalca salınışından sıkılan ergenler de, omuzlarını silkerek arkasını döner ve herhalde bir ırka bağlamak çağın ruhuna uygun düşmeyeceği için Ortadoğu toprağını lanetler. 

Türkiye'nin ruhunu yazmak demek, Türkiye'nin sosyal psikanalizini yapmak demektir; sosyo-politik psikiyatri disiplini demektir.
Kişisel: On yıldır sürekli zihnimde olan bu meselenin, artık vakti geldi diye düşünüyorum. 
http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/turkiyenin-ruhu-icin-deneme-29852

adminadmin