İman dolu sineleri derin acıyla yakan Şule Yüksel Şenler ablamızın vefatı sonrasında “Nasıl bilirdiniz?” sorusunu soralım, cevabını sizlerle birlikte dinleyelim dedim…
Ama bu soruyu İslam düşmanlığını adeta bir din gibi benimsemiş, merhume çok değerli ablamızın üzerinden ağızlarından salyalar akarak kin ve nefret diliyle tüm Müslümanları hedef alarak saldıran, kendi iradesi ile dininin emri olduğu için tesettüre girmiş merhumeye ağabey baskısıyla örtünenler (örtünürler) diye iftira atacak kadar sahtekâr, insanlıktan uzak, hadsiz zihniyetlerden birine değil!
Tarafsızlığından ve samimiyetinden emin olduğum, Başörtüsüyle ihtilal dönemini bizzat yaşamış, onu tanıyan açtığı yolda -İslam davasında- tüm baskılara rağmen inancından taviz vermeden yürüyüp okumuş nice genç kızlarımızdan biri olan emekli Tarih öğretmeni annem Melahat Kurtyemez’e.
“Nasıl bilirdin anne merhume Şule Yüksel Şenler hanımefendiyi biraz anlatabilir misin?
Tabii ki anlatırım kızım. Hatta bunu ona karşı bir borç bilirim. Allah (cc.) Rahmet eylesin. (Amin diyoruz hep beraber ve annem devam ediyor.)
Birçok kişinin hayatına dokunmuş o güzel insan. Benim hayatıma dokunmakla kalmadı, direkt hayatımın yönünü belirledi. Allah (cc.) binlerce defa razı olsun kendisinden.
Onunla ilk karşılaşmamdan başlayım istersen. Ortaokul birinci sınıfta Hayriye isimli arkadaşım bir kitap okuyordu, “Çok güzel bir kitap adı HUZUR SOKAĞI ” dedi. “Bitirince ben de okuyayım mı?”, dedim. “Tamam” dedi.
Teneffüste okurken öğretmen elimden aldı ve Müdür Yardımcısı Saliha Hanım' a götürdü. Korkudan gidip isteyemedim.
Arkadaşım “Benim olsa istemezdim, mahalledeki bir ağabeyin kitabı ondan kitabını istiyor ya da parasını” dedi. O zamanın parası 5 ya da 6 lira çok paraydı. “Tamam, biriktirip vereyim ama hemen birikmez”, dedim. “Tamam”, dedi. Parayı biriktirip verdim, kitaptan da ümidimi kestim tabii.
Karne aldığımız gün Saliha Hanım kitabı bana getirdi. Ne sevindim kitap benim oldu diye, hemen onu, şeftali kasasının içine serdiğimiz şeffaf kâğıtla kapladım. Şeffaftı ama dayanıklı idi.
O kitap benim hayatımı dizayn etti. O zaman kızım olursa adını “Hilal” koyacağım dedim kendi kendime.
1980 yılında üniversiteden mezun oldum, tam tayin beklerken, 1980 ihtilali oldu, toplayıp toplayıp götürdüler ne sağcı dediler ne solcu. Her tarafı budadılar, kimse ağzını açamaz oldu. 1982’ ye kadar soruşturdular terörist olmadığıma! Karar verdi cenapları! (terörist neydi onların gözünde o da ayrı konu!)
Nihayet tayinim İstanbul' a çıktı. Hilalim üç aylık kucağımda. Evimizin karşı apartmanında oturan komşumuz genç bir hanımla merhabalaşıyorduk ara sıra. Bir gün bebeğimin adını sordu "Hilal" dedim.
-“Aa Şule Yüksel 'in kitabındaki isim” dedi. Ben de ta kendisi ismi ondan koydum dedim. Meğer Rahmetli ile görüşüyormuş, ona benden bahsetmiş.
Bir gün bana “Şule Hanım sizinle tanışmak istiyor”, dedi çok heyecanlandım. Bir hafta sonu yanına gittik. Bir Almanla tartışıyordu ama ne müthişti bayıldım. Alman ona soruyor o da İncil’den Kur’an- ı Kerim’den cevabını veriyordu. Tabii ben çok az anlıyordum onları, konuşmaları İngilizce idi.
Sonra bana döndü , “Aa ben sizi tanıyorum ”dedi. Şaşırdım gözüne baktım evet dedim, cadde de bana selam vermişti ben de ona, ama ikimiz de birbirimizi tanımıyorduk. Meğer Şule Hanımmış Allah’ın (cc.) selamıyla tanıştığımız. Bayağı sohbet ettik, beni tanıdığına kızımın ismini Hilal koymama, böyle bir dönemde başörtülü okuyup öğretmenlik yapma mücadelemde katkısının olduğunu öğrendiğine çok mutlu olduğunu söyledi o da ben de o gün çok mutlu olduk ayrıldık. Ama bir daha buluşamadık, İnşallah mahşerde…
“Başörtüyü savunması yanında kendi taktığı başörtü de çok ünlüymüş öyle mi anne?”
“Evet, onun başörtüsünden arkadaşım bana da dikmişti, kalıbını İstanbul’daki bir arkadaşı Şule hanımdan almış. Dur bak ablanla (Hilal ile) o başörtümle Fatih Cami avlusunda bir fotoğrafımda vardı.” derken kütüphanede sakladığı albümünden fotoğrafı çıkarıyor ve dalıyor. (Fotoğrafın arkasında ki tarih; 3 Temmuz 1982.)
Bir iki dakika sonrasında kendine gelen annem; “Üniversiteye böyle gittim. İslam düşmanları saldırıyordu Şule Yüksel’in başörtüsü diye hatta sınıfta bile oturmuştum. Tabii o zaman onlara rağmen başörtülü sınıfta oturmak okumak çok zordu.” Derken gözlerinden sicim sicim akan yaşlara engel olamamasından konuşmamızın burada sonlandığını anlıyorum…
Onu sevenlerin ifadeleriyle;
Özellikle genç kızlarımıza Müslüman kimlik bilincini aşılayan inancı nedeniyle yargılanıp mahkûm edilen 1960- 1980’li yılların ilk başörtülü genç kadın gazetecilerinden…
İslam’ı yaşayarak öğreten mücadele insanı…
Eserleri ve konferanslarıyla yolundan binlercesinin gittiği, imanlı yürekler de büyük izler bırakan bir devrin cesur yüreği…
Ömrünü gençliğin şuurlandırılmasına adayan Türkiye’nin önde gelen fikir insanlarından, değerli yazar ŞULE YÜKSEL ŞENLER Hanımefendiye Allah (cc.) Rahmet mağfiret eylesin. Mekânı cennet olsun inşAllah.
Ablamız, canımız, İslam davasının Aziz Mücahide’si Rahat uyu…
Açtığın güzel yolda yürüyen tüm Şulelerin duaları seninle…
Zuhal KURTYEMEZ