“Öncelikle kestane balının diyarı Zonguldak’tan Selamları” akla getirdi!
Bugün uzun süredir siyasetle ilgili yazmıyorsun hayırdır etliye sütlüye karışmama kararı mı aldın, savunduğun iktidarın üst üstte yaptığı hatalardan sonra konuşacak halin mi kalmadı vs. diyenlere cevaben yazmak istedim;
Öncelikle belirteyim ki siyasetle alakam kesilmiş değildir. Etliye sütlüye karışmayım yorum yapmayım dengeler her an değişebilir kaygım da hiç bir zaman olmadı. Bizim fikrimiz de duruşumuz da bellidir. Kişilere göre değişen tavırlara girmedik hiç bundan sonra da Allah’ın (cc.) izniyle girmeyiz. Bizim derdimiz kişiler değil fikirler olmuştur her zaman. Derdi olana hayat ne güzel.
İktidarın üst üstte yaptığını iddia ettiğiniz hatalara gelince bunların hata olup olmadığı bakan göze göre değişir. Mesela, size göre Ayasofyayı Cami yapmak bir hatadır. Başkasına göre (mesela bana göre) çok büyük bir başarıdır. Diğer yönden koca bir ülke yönetiminden bahsediyoruz. Bu ülkeyi yönetenlerde insan olduklarına göre pek tabi hata yapmaları da kaçınılmazdır. Önemli olan hataların niteliği, boyutu düzeltilebilirliğidir.
“Kusursuz sorumluluk” ilkesi var kanunda hukukçusunuz bilirsiniz bina malikinin sorumluğundan daha mı düşük ülke yönetenin sorumluluğu, kusurlu olsa da olmasa sorumlu diyenlere gelince; Evet haklısınız kusursuz sorumlu zaten kimse bunun aksini iddia etmedi, edemezde.
Bu kusursuz sorumluluğu ellerinden geldiğince yerine getirmeye çalıştıklarını düşünüyorum.
İktidar ya da muhalefet benim fikirlerim de belirleyici olan değil. İki tarafı da objektif değerlendirdiğime inanıyorum. Ondandır ki beni iki tarafda bir yere koyamıyor çünkü maalesef ki olumsuz eleştiriye hiç birinin tahammülü yok. (Yine eskiye nazaran bir iyileşme var. Özellikle sosyal medya aracılığıyla insanlar çok rahat yorum yapıp fikirlerini söyleyebiliyor. Bu iyileşme yeterli mi? Hayır değil daha iyisi için emek vermeliyiz. Fikir özgürlüğü demek herkese her türlü değere rahatça hakaret edebilme özgürlüğü demek de değil onu da bilelim.)
İsteniyor ki her şey çok güzel densin, övülsün. Hayır biz güzelin yanında ki çirkinleri söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Bunu iktidar da yapsın muhalefette değişmeyecek.
Bu arada “Her şey çok güzel olacak” diye ortalarda gezeni de gördük! Bir kar yağdı İstanbul ne güzel oldu! İnsanlar kar da kış da yollarda mahsur kaldı saatlerce evlerine dönemedi, dünya kadar işçi fabrikalarda sabahladı. Buna rağmen umutla balıkçıdan çıkıp mantıklı bir açıklama yapmasını bekledik. Çıktı ve dedikleri akla “Öncelikle kestane balının diyarı Zonguldak’tan selamları” getirdi!
Ben geleyim öyle güzellikler yaparım böyle güzellikler yaparım öyle iyi yönetirim böyle iyi yönetirim diyordunuz e geldiniz yapın işte. Yapın da biz de görelim adam dedi ve yaptı helal olsun diyelim.
Diyemiyoruz niye?
Şu an bana iş yaptırmıyorlar diye yakınıp Sayın Erdoğana saldırmaya çalışanlar Erdoğanın o kadar zor şartlara rağmen yılmadan yorulmadan azimle yaptıklarını unutmuşa benziyor.
Amaç bahane bulmak ise Emine Şenlikoğlu ablamızın dediği gibi;”Bahane arayan Gül’de de bulur. Duyamaz hüznünü bülbülde Şelale suyunda girdaplar bulur. Bahane arayan bulur a canım. Ama amaç iş yapmak ise yapacak olan her şekilde işi yapar tıpkı Sayın Erdoğan gibi.
Konuşulacak o kadar çok şey var ki...
Yazsam yazsam bizim köye yol olur.
Evet hal böyleyken uzun süredir siyasete dair susuyor oluşumun cevabı esasen Prof. Dr. Kemal Sayar hocanın “Hayat Teselli Bulmaktır”(Timaş yayınları) adlı kitabında geçen şu yazıyı okumam sonrasında gerçekleşti.
Konuyla ilgili yazmaya devam etmeden önce dilerseniz yazıyı paylaşayım;
“... Ben doğrusu yüce iradeye teslim olduklarını beyan eden insanların gündelik siyaseti bu kadar önemsemelerini, onu hayatın en kuvvetli amili olarak telaffuz etmelerini yadırgıyorum. Hayatın günlük formülasyonlarında gaybi kuvvetlerin tesirini ihmal eden ve hayatı kaba determinizmin sınırlarına hapseden bir anlayışın bizi güzelliği görmekten alıkoyduğunu düşünüyorum. Bu tür bir anlayış, aşkınla rabıtasını yalnızca sembolik bir düzlemde kurmakta ve aşkınlığın yaşantılanmasına izin vermemektedir.”
Bu yazı beni derin düşüncelere sevketti. Uzun zamandır bu yazının üzerinden derin bilinç analizlerindeyim.
•Önemsenilen günlük siyaset mi yoksa siyaset üzerinden gerçekleştiren fikirler mi?
•Hayatın amili kabul edilen siyaset mi yoksa siyaset aracılığıyla gelen mi?
•“Hak ettiğiniz gibi yönetilirsiniz” de ki hak edip etmemeye dair yapabileceklerimiz siyasetten bağımsız olabilir mi?
•İnanan siyasetten uzak bir hayat mı yaşamalı yoksa direkt içinde mi olmalı?
•Siyaset nefse hizmet aracı mı yoksa halka hizmet aracı mı?
•Siyasete ilişkin amacı aşan orantılama hataları yaşıyor muyuz, yaşamıyor muyuz vs.
Bu ve bunlara benzer bir çok soru kafamda tekrar tekrar düşünme sonucunda gelecek hakiki cevaplarını beklemede...
Benim şu an susarak yaptığım (Susmayı açıklarken bile konuşmak- yazmak zorunda olan insan) içindeyken bunları anlayıp ayırt etmenin zor olacağı düşüncesiyle kısa bir süre dışında durmaya çalışmaktan ötesi değil.
Sevgi ve Duayla Kalın...