Gündem
Giriş Tarihi : 14-10-2016 12:40   Güncelleme : 14-10-2016 12:40

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: Fetö Liderinin Türkiye’ye İade Konusu Uzarsa…

​Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde düzenlediği basın toplantısında soruları cevaplayan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, FETÖ elebaşı Gülen'in iade talebine ilişkin “Şimdi siz eğer karşılıklılık ilkesi çerçevesinde muhatabınızdan böyle bir iyi niyet görmüyorsanız suçluların iadesi konusunda tabii ki siz de tavrınızı ona göre gözden geçirmek durumundasınız. Bizim umudumuz, beklentimiz, bu mesele daha fazla büyümeden Amerikan makamları tarafından meselenin ciddiyetini kavrayacak bir şekilde bir çerçeveye oturtulmasıdır” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: Fetö Liderinin Türkiye’ye İade Konusu Uzarsa…

“DARBENİN ARKASINDA FETÖ’NÜN OLDUĞUNA DAİR TÜRK KAMUOYUNDA EN UFAK BİR TEREDDÜT SÖZ KONUSU DEĞİL”

Soru: “Irak Büyükelçimizin Irak Dışişleri Bakanlığına çağrıldığına yönelik bir haber var, bunun teyit edebilir misiniz? İkinci olarak da, Sayın Cumhurbaşkanının dün özellikle FETÖ elebaşının iadesi, Musul operasyonunda Türkiye’nin olması, PKK unsurlarının desteklenmeye devam edileceği yönündeki Amerikan siyasetçilerinden gelen açıklamalara karşı tepkileri, açıklamaları oldu. Türkiye’nin bu konuda Amerika Birleşik Devletleri’ne kısa ve orta vadede konjonktüre bağlı olarak hukuki ve diplomatik alandaki yaptırımları olacak mıdır, olacaksa bunlar neler olacaktır?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Birinci sorunuzla ilgili; dediğim gibi bu konudaki görüşmeler devam ediyor. Bu sorunun biz müzakere ve diyalog yoluyla çözülmesinden yanayız. Fakat bunu söylerken, dediğim gibi özellikle Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanını hedef alan asılsız iddiaları da en şiddetli şekilde ret ettiğimizi bir defa daha ifade etmek istiyorum. Burada birileri bu konu üzerinden, Musul, Başika meseleleri üzerinden sadece Türkiye’yle Irak arasında değil, adeta Sünnilerle Şiiler arasında yeni gerginlikler yaratmanın peşinde olabilir, biz bunları peşinen ret ettiğimizi bir kez daha ifade ediyorum. Yani içinde bulunduğumuz şu Muharrem ayının da ruhuna uygun bir şekilde tekrar bunun altını çizmek istiyorum; bizim için Sünnilik, Şiilik diye bir üst kimlik yok. Geçen Cumhurbaşkanımız da Avrasya Din Şûrasında da açıkça ifade etti, ‘benim Sünnilik ya da Şiilik diye bir dinim yok, bizim dinimiz İslam’dır.’ Şeklinde. Tabii ki mezhepler haktır, bunlar hem teolojik manada, hem tarihi manada birer gerçekliktir. Bunları inkar etmiyoruz; ama bunlar üzerinden bir çatışma ortamı yaratmaya çalışmak sadece ve sadece bölge halkına zarar verir, bölgenin düşmanlarını sevindirir. Bizim burada da bütün Iraklı taraflara çağırımız, bu meselelerin müzakere, diyalog yoluyla çözülmesi, İslam’ın her zaman emrettiği bir merhamet ve anlayış diliyle, ruhuyla hareket edilmesidir.

İkinci sorunuza gelecek olursak, FETÖ terör örgütünün elebaşı Fethullah Gülen’in gerek iadesi, gerekse gözaltı yapılması ve tutuklanmasıyla ilgili taleplerimiz malum biliniyor. Bununla ilgili hukuki süreç de devam ediyor ve önümüzdeki günlerde de Adalet Bakanımız Amerika’ya bir ziyaret gerçekleştirecek ve bu konuları kendi mevkidaşlarıyla detaylı bir şekilde konuşacak. Şu ana kadar bildiğiniz gibi 15 Temmuz darbesi öncesine ilişkin dava dosyaları Amerikan makamlarına ulaştırıldı. Orada zaten aslında yeteri kadar delil var, hep delilden falan bahsediyorlar. Ayrıca 15 Temmuz sonrasıyla ilgili yürütülen bir hukuki süreç var, şu anda o dava dosyası da şekilleniyor ve bunlar ortaya çıktıkça zaten Amerikalı mevkidaşlarla, muhataplarla bunlar paylaşılıyor. Şimdi bakın, burada Amerikalılarının belki anlaması gereken bir husus var, o da şudur: Delil vesaire dedikleri zaman, sanki delil yok da zorlama bir dava oluşturuluyor, bir talep yapılıyormuş gibi bir algı yaratıyorlar, Türk kamuoyunda da bu tabii ki büyük bir tepkiye yol açıyor ve Fethullah Gülen’in Amerikan yönetimi veya Amerikan Devleti tarafından bir şekilde korunduğu intibaını uyandırıyor. Bundan da rahatsızlık duyuyorlarsa, bunun önüne geçeceklerse de Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetlerine daha fazla kulak kabartmaları gerekir. Çünkü bu konu ne sadece Cumhurbaşkanının konusudur, ne sadece iktidarın konusudur, bu konu Türkiye’nin konusudur. Bu darbenin arkasında FETÖ’nün olduğuna dair Türk kamuoyunda en ufak bir tereddüt söz konusu değil. Dolayısıyla hukuki delilleri de, süreçleri de dikkate alarak bu konuda Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate alan bir yaklaşımın sergilenmesi esastır.

“TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK KAYGILARINI DA MUTLAKA MÜTTEFİKLERİMİZİN DİKKATE ALMASI GEREKİR”

Bir de bunun üzerine, yani bu bildiğiniz FETÖ meselesinin yanında bir de YPG, PYD terör örgütlerine destek meselesi var. Yani şu anda Amerikan yönetimiyle ihtilaf ettiğimiz iki ana temel konudur bunlar. Bu konuda da biz pozisyonumuzu baştan beri çok net bir şekilde koyduk, ‘bir terör örgütünü bir başka terör örgütüyle bertaraf edemezsiniz’ gibi. Ve demin de söyledim, Cerablus operasyonu aslında alternatif modellerin olabileceğini de bir kez daha gösterdi. Dolayısıyla burada Suriye’nin hem sosyolojik dinamiklerini dikkate alan, hem bölgeye yansımalarını hesaba katan bir yaklaşımın içinde olunması gerekir. Ama aynı zamanda Türkiye’nin bu konudaki güvenlik kaygılarını da mutlaka müttefiklerimizin dikkate alması gerekir. Çünkü PKK’nın PYD’yle, PYD’nin YPG’yle, YPG’nin PKK’yla bağını herkes biliyor, yani bununla ilgili yeni bir izahata girmek biraz bizim aklımıza, zekâmıza hakaret olur. Amerikalı yetkililer de, kendileri de geçmişte bunları birçok defa ifade ettiler. Ama şimdi sadece Suriye’de DEAŞ’la mücadeleyi YPG’le işbirliği üzerine bina ederek bu süreci yürütmeye çalışırsanız tabi ki burada bizim bununla mutabık kalmamız, buna onay vermemiz elbette söz konusu değil. Dolayısıyla, biz bu noktada da YPG gibi terör örgütlerine destek verilmemesi, silah, mühimmat verilmemesi konusundaki çağırımızı yineliyoruz. Suriye’de oldu-bittilere eğer bir şekilde göz yumulursa, bunun orta, uzun vadede her şeyden önce Suriye’ye ve bütün bölgeye büyük zarar vereceğini hepimizin görmesi lazım. Nitekim bunun örneklerini Irak’ta 2003’te, sonrasında yaşanan süreçte hep birlikte gördük, yeni acıların yaşanmasını hiçbirimiz istemeyiz.

“RAKKA’NIN DEAŞ’TAN TEMİZLENMESİNE DESTEK VERİYORUZ”

Soru: “MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında referanduma ilişkin önemli bir çıkışı oldu, ‘fiili duruma yasal, hukuki zemin oluşturulmalı’ dedi, ‘oluyorsa Mecliste, olmuyorsa referanduma gidilmesi’ gerektiğini ifade etti. Bu açıklamayı nasıl değerlendireceksiniz? Bir ikinci sorum da, Suriye’deki gelişmeleri aktardınız, Suriye’deki mevcut durumdan bahsettiniz, merakla beklenen bir de operasyon vardı, ABD’yle ortak bir operasyon gerçekleştirilebileceği sinyali verilmişti Rakka’ya ilişkin. Bu operasyonda gelinen durum nedir? Münbiç’te yine Türkiye’nin kırmızı çizgisi Fırat’ın batısında yer alan bir bölge PYD terör örgütü o bölgede hala mevcut durumda. Türkiye’nin bu noktada atacağı adımlar olacak mı? PYD’nin çekilmemesi durumunda Münbiç’e de bir operasyon beklemeli miyiz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Son sorunuzdan başlayayım. Münbiç’le ilgili olarak bizim daha önce ortaya koyduğumuz ana çerçeve hala geçerlidir. Biz burada PYD, YPG unsurlarının bulunmaması gerektiğini açık ve net bir şekilde ifade ettik. Şu anda bize gelen bilgiler, orada hala birkaç yüz PYD, YPG mensubunun bulunduğu yönünde. Münbiç’in DEAŞ’tan temizlenmesi elbette bir başarıdır; fakat DEAŞ’tan temizlendikten sonra bir başka terör örgütüne oranın kapılarının açılması kabul edilemez. Bu bir kere her şeyden önce Münbiçlilere yapılan büyük haksızlık ve hakaret olur. Dolayısıyla bu konudaki ısrarımız devam etmektedir. PYD’nin, YPG’nin Fırat’ın doğusuna çekilmesiyle ilgili de pozisyonumuzda bir değişiklik yok; ki zaten şu anda Cerablus ve bölgesinde herhangi bir PYD, YPG unsuru bulunmuyor. Şimdi Rakka operasyonuyla ilgili şunu söyleyeyim: Biz daha önce de gene ifade ettik, aynı Münbiç’te olduğu, Cerablus’ta olduğu gibi, biz Rakka’nın da DEAŞ’tan temizlenmesine destek veriyoruz. Uluslararası Terörle Mücadele Koalisyonu çerçevesinde bu operasyonun gerçekleşmesi halinde DEAŞ’ın buradan temizlenmesi elbette bizim de destekleyeceğimiz bir netice olacaktır. Fakat biz yine Amerikalılara bir teklif getirdik, bunu YPG’yle değil Cerablus’ta büyük bir başarı ortaya koyan ılımlı muhaliflerle ve Hür Suriye Ordusuyla yapalım diye. Eğer YPG bu operasyonun içinde yer alırsa, Türkiye tabii ki bu operasyonda yer almayacaktır. Bu YPG’yi zımnen tanımak, temasa geçmek anlamına gelir ki bizim böyle bir politikamız söz konusu değil. Fakat şunu da ifade edeyim: Rakka operasyonunu tıpkı Musul operasyonu gibi bir takvim sıkıştırması içerisinde yapmaya çalışmanın da birtakım mahzurları olabileceğini görüyoruz, bu konuya da Amerikalı muhataplarımızın da dikkatini çektik, kamuoyunun da dikkatini buraya çekmek isterim.

BAŞKANLIK SİSTEMİ

Başkanlık sistemi konusuyla ilgili olarak da, bu tabii yeni anayasa çerçevesinde gündeme gelen bir konu... Bu konuda bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın daha önce yaptığı açıklamalar var, çizdiği bir çerçeve var. Şimdi o çerçevede Sayın Bahçeli’nin bu konuyu gündeme getirmesi elbette siyasete de bir hareketlilik getirmiştir. Nitekim Sayın Başbakanımız buna olumlu cevap vererek AK Parti’nin konuyla ilgili anayasa değişiklik paketini en kısa sürede Meclise getireceğini de ifade etmiştir. Bizim bakış açımız, Türkiye’de etkin bir yönetim modelinin inşa edilmesi ve bunun önce Mecliste, daha sonra milletle beraber tartışılarak kamuoyunun, milletin takdirine sunulması, yani oyuna sunulmasıdır. Bu gayet doğal olması gereken bir şeydir. Burada böyle bir müzakere sürecinin yaşanması bu tartışmayı zenginleştirir, kamuoyunun başkanlık sistemiyle ilgili, yeni anayasayla ilgili farklı görüşleri, modelleri değerlendirmesine de imkân sağlar. O anlamda şu anda tabi bu süreç Meclis çatısı altında yürüyecek, siyasi partilerin yapacağı katkılarla, tekliflerle şekillenecek ve bunun neticesinde de umarım ortaya bütün milletimiz için hayırlı bir netice çıkar.”

FETÖ LİDERİNİN TÜRKİYE’YE İADESİ

Soru: “Sayın Cumhurbaşkanının dün bir açıklaması oldu, ‘FETÖ liderinin Türkiye’ye iade konusu uzarsa, verilmezse, bizim de dillendireceğimiz daha hassas şeyler olabilir’ dedi. ‘Hassas’ kelimesi çok dikkat çekti, biraz açabilir misiniz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Şimdi bildiğiniz gibi arkadaşlar, bu suçluların iadesi anlaşması çerçevesinde bizim gerek Amerika Birleşik Devletleri’yle, gerekse diğer başka ülkelerle yaptığımız anlaşmalar var. Bu tür durumlarda suçlular, mahkumlar, şüpheliler karşılıklı olarak iade edilir. Bunlar terör suçlarıyla ilgili olabilir, kaçakçılıkla ilgili olabilir, başka konularla ilgili olabilir. Biz şu ana kadar, özellikle Amerika Birleşik Devletleri bağlamında söylüyorum, bu konuda bu anlaşmanın ana ruhuna hep bağlı kaldık ve bu tür talepler söz konusu olduğunda üzerimize düşen gerekli hukuki sorumluluğu yerine getirdik. Tabi burada hukuki süreç yanında, devletin, hükümetin gösterdiği tavır da önemlidir bu sürecin yönetilmesiyle ilgili. Şimdi siz eğer karşılılık ilkesi çerçevesinde muhatabınızdan böyle bir iyi niyet görmüyorsanız suçluların iadesi konusunda, tabi ki siz de o durumda tavrınızı ona göre gözden geçirmek durumundasınız. Bizim umudumuz, beklentimiz, bu meselenin daha fazla büyümeden Amerikan makamları tarafından meselenin ciddiyetini kavrayacak şekilde bir çerçeveye oturtulmasıdır. Yani bizim görebildiğimiz kadarıyla Amerikan makamları bu meselenin ciddiyetini Türkiye açısından henüz yeteri kadar kavramış görünmüyorlar. O yüzden de Türk kamuoyundaki tepkiyi belki anlamakta zorlanıyorlar. Resmi makamların, Cumhurbaşkanımız da dâhil olmak üzere verdiği tepkileri belki anlamakta zorlanıyorlar. Bu süreç Sayın Adalet Bakanımızın Amerika ziyaretiyle birlikte hadisenin teknik ve hukuki boyutu biraz daha netlik kazanacak. O tabloyu gördükten sonra biz nasıl bir yol izleyeceğimizi de hep beraber değerlendirip Sayın Cumhurbaşkanımızın da talimatları doğrultusunda bu süreci takip edeceğiz.”

“TÜRKİYE EKONOMİSİNİN TEMELLERİ SAĞLAMDIR”

Soru: “Daha önce Sayın Cumhurbaşkanı Bloomberg televizyon kanalına verdiği bir röportajda güçlü lira istediğini söylemişti. Son günlerde dolarda bir dalgalanma söz konusu, lirada bir değer kaybı var, Bununla ilgili bir tedbir, önlem düşünülüyor mu? Sayın Cumhurbaşkanının Merkez Bankası Başkanıyla bir görüşmesi söz konusu olur mu bu dönemde?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Şimdi konuyla ilgili bildiğiniz gibi Ekonomi Bakanımızın da bir açıklaması oldu arkadaşlar. Tabii bu yaşanan değer kaybını biz daha dönemsel olarak görüyoruz. Bunların tabi çeşitli sebepleri olabilir. İşte Moody’s’in not değiştirmesi ki Türkiye’deki piyasa ve ekonomi gerçeklerini hiçbir şekilde yansıtmadığını düşünüyoruz. OHAL süresinin uzatılması bir etken olarak değerlendirilebilir. Hâlbuki burada da ifade ettiğimiz gibi OHAL’in şu ana kadar ekonomiye olumsuz bir etkisi olmadı. Dönemsel dalgalanmalar çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir sonuçtur. Hatta bugün itibarıyla Türk Lirası başka ülkelerin para birimlerine göre daha iyi bir performans sergilemektedir. Türkiye’nin ekonomisinin de temelleri bu anlamda sağlamdır. Döviz kurunun da bu arada tek başına ekonominin başarısının bir göstergesi olmadığını da ifade etmemiz gerekir. Tabi dediğim gibi bunun bir geçici olduğu kanaatindeyiz, bununla ilgili ekonomi birimlerimiz gerekli tedbirleri alacaktır. Ama bakın, bu süreç içerisinde dediğim gibi daha 3 gün önce Türk Akımı Projesi imzalandı, daha 1 ay önce Yavuz Sultan Selim Köprüsü açıldı, Avrasya Tüneli şu anda devam ediyor. Yani yatırımlarda, büyük projelerde herhangi bir gerileme, duraksama söz konusu değil. Tam tersi uluslararası sermaye Türkiye’ye gelmeye devam ediyor. Yabancı yatırımcılar Türkiye’deki yatırımlarını ve operasyonlarını genişletmeye devam ediyorlar. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımızın New York’ta yaptığı CEO toplantılarında da Türkiye’de yatırımı olan büyük firmalar bu güvenlerini, Türkiye’ye olan güvenlerini bir kez daha ifade ettiler. Orada da herhangi bir daralma söz konusu değil. Bu Türkiye’nin, Türk ekonomisinin yapısal gücünü ortaya koyması açısından önemli bir veri… Döviz kuruyla ilgili dalgalanmayı da bu çerçevede değerlendirmek isabetli olur.”

MUSUL’A YÖNELİK OPERASYON

Soru: “Musul’a yönelik olası bir operasyona ilişkin bir soru sormak istiyorum ben. Az önce bahsettiniz, Türkiye bölgedeki gelişmeleri yakından takip ediyor, elindeki bilgileri-belgeleri muhataplarına iletiyor. O konuda az önce, bölücü terör örgütünün yine Sincar üzerinden bu operasyonda yer alabileceği söylendi, diğer birtakım veriler var. Bunlar göz önünde bulundurulduğu zaman Türkiye alternatif olarak tıpkı Fırat Kalkanı Operasyonunda olduğu gibi kendisi yine yerel unsurlarla Musul’a yönelik bir operasyonu hayata geçirir mi? Zira Cumhurbaşkanının da bu yönde bazı açıklamaları yansıdı. Böyle bir ihtimal var mı veya Türkiye olası bir Musul operasyonunda nasıl yer alacak?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Şimdi bakın, şu anda Musul operasyonuyla ilgili tabii birtakım genel değerlendirmeler yapılıyor. Henüz harekâta ilişkin çok detaylı planlar ortaya çıkmış ya da paylaşılmış değil. Biz de bu süreci çok yakından takip ediyoruz. Özellikle Musul’un Irak’ın ikinci büyük şehri olduğu gerçeği dikkate alındığında ve iki yıldan fazla bir süredir DEAŞ’ın işgali altında olduğu dikkate alındığında, burada yapılacak operasyonun oradaki sosyolojik dinamikleri de dikkate alması gerektiğini ifade ediyoruz. Bu noktada tabii ki Irak Merkezi Hükümeti ordusu, ama aynı zamanda Peşmerge, Musul gönüllüleri ve oradaki diğer yerel unsurların da bu operasyona katılması gayet doğal. Bu da zaten uluslararası koalisyon, DEAŞ’la mücadele koalisyonu şemsiyesi altında yürütülecek bir operasyon. Biz de o koalisyonun bir üyesi olarak bu operasyona biz de destek veriyoruz. Dediğim gibi, şu ana kadar eğittiğimiz Musullu gönüllüler var, Peşmergeler var, diğer unsurlar var. Bu askeri planlamalar netleştikçe biz de buna göre tabii ki gerekli adımları atacağız. Ama tekrar ifade etmek istiyorum; Musul operasyonunda yapılacak bir hata sadece Irak’la sınırlı kalmaz bütün bölgeyi etkiler. Bunun önüne geçmek için de atılacak adımların çok dikkatli bir şekilde atılması, bütün planlamaların büyük bir hassasiyetle yapılması gerekiyor.”

FIRAT KALKANI OPERASYONU

Soru: “Az önce Sayın Çavuşoğlu’nun Lozan’daki Suriye toplantısına birtakım önerilerle gideceğini ifade ettiniz. Biraz daha detay verir misiniz, bu öneriler ne olacak, ateşkes konusunda mı, insani yardım konusu mu, yoksa siyasi geçişe ilişkin Türkiye somut bir öneri mi getirecek toplantıda? İkinci sorum da şu: Siz Fırat Kalkanı Harekatının derinleşmesi gerektiğini söylediniz, El-Bab’ın hedef olduğu da açıklanmıştı. Muhalifler El-Bab’a ne kadar yakınlar acaba? Burada ciddi bir direniş olması da beklentiler arasında. Ne kadar sürer sizce El-Bab’ın alınması ve bu süreçte YPG ile bir çatışma olabilir mi?

 

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Şimdi İsviçre’de yapılacak toplantıyla ilgili öncelikli konu Halep’teki çatışmaların durdurulması ve ardından da insani yardımların ulaştırılması. Siyasi geçiş sürecinin yeniden başlatılması konusu ikinci bir başlığı oluşturuyor. Şu anda tabii İsviçre toplantısı bunu başarabilir mi hemen bu kadar kısa sürede, çok emin değiliz. Orada Cumartesi günü çıkacak neticeyi, yapılacak müzakerelerin sonuçlarını beklememiz gerekiyor. Fakat bizim görebildiğimiz kadarıyla gerek Rus tarafında, gerek Amerikan tarafında bu konuda bir irade ve istek var. Yani çatışmalar durdurulsun, insani yardımlar ulaştırılsın diye. Tabii burada rejimin ne yapacağı sorusu önem arz ediyor. Çünkü Eylül ayında yapılan anlaşmada bu anlaşmayı ihlal eden rejim tarafıydı. Yardım konvoyları orada bombalandı ve o süreç inkıtaa uğradı. Orada özellikle Doğu Halep’te muhaliflerin Nusra Cephesinden ayrışması, yani terör örgütleriyle ilgili olarak Nusra ve diğer gruplardan ılımlı muhaliflerin ayrışması konusu temel konulardan birisini oluşturuyor. Bunun sağlanabilmesi için de bir süreç şu anda yürütülüyor. Bu gerçekleşirse, öncelikle Doğu Halep’te bir çatışmasızlık ortamının sağlanması hedeflenecek. Bu sağlanır-sağlanmaz da dediğim gibi hem BM üzerinden, hem de bizim kendi imkânlarımızla AFAD ve Kızılay üzerinden insani yardımları oraya götüreceğiz. Ama dediğim gibi, bunun detayları bugün-yarın müzakere edilip Cumartesi günü İsviçre’deki toplantıya götürülecek. Fırat Kalkanı Harekatının derinlik kazanması meselesine gelince, demin de ifade ettiğim gibi burada birinci önceliğimiz bizim sadece sınırın 3-5 kilometre ötesini temizleyip sonra oraları başı boş bırakmak değil o bölgeyi tamamen Türkiye için bir tehdit unsuru olmaktan çıkartmaktır. Oraya da aynı Cerablus’ta olduğu gibi ılımlı muhaliflerin gelmesi, yerel konseylerin orada kurulması, o bölge halkının artık kendi yönetimini orada inşa etmesi önceliklidir. El-Bab’a kadar tabii ki bir temizliğin de yapılması gerekiyor, orada da birtakım DEAŞ unsurları var. Bununla ilgili Genelkurmay Başkanlığımızın yürüttüğü bir çalışma var biliyorsunuz. Onlar operasyonel detay olduğu için burada girmeyeceğim. Ama özellikle o hattın, yani Azez-Cerablus hattının takriben bir 5000-5100 kilometrekarelik bir alana tekabül ediyor, terörden tamamen arındırılmış bir bölge haline gelmesi için biz operasyonumuzu planlandığı şekilde yürütmeye devam edeceğiz.”

İSRAİL-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

Soru: “İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi kapsamında İsrail’e atayacağımız büyükelçi netleşti mi, zamanlama konusunda bir takvim öngörüyor musunuz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Evet, onunla ilgili süreç devam ediyor arkadaşlar. İsmi vermeyeceğim; ama o süreç tamamlandı diyebilirim. Dışişleri Bakanlığımız konuyla ilgili zaten vakti geldiğinde gerekli açıklamayı yapacaktır. Zannediyorum 1 hafta-10 gün içerisinde elçilerin, büyükelçilerin karşılıklı olarak atanması süreci de tamamlanmış olacak. Ben bu sorunuza cevaben bir noktanın da tabii burada altını çizmek istiyorum; özellikle bu Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi bağlamında bildiğiniz gibi bizim talep ettiğimiz üç şartın yerine getirilmesiyle birlikte yeni bir süreç başladı. Şimdi tabii son aşama büyükelçilerin gönderilmesi ve diplomatik ilişkilerin tekrar normal seviyeye taşınması. Fakat burada bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum ben; Türkiye’nin Filistin konusundaki tutumu aynıdır, değişmemiştir. O da nedir? Filistin topraklarının işgalden kurtarılması ve iki devletli çözümün bir an önce hayata geçilmesidir. Bu noktada uluslararası toplumun da tam bir mutabakat içerisinde olduğunu biliyoruz. Umarız İsrail Hükümeti de bu konuda gerekli adımları atar, barış müzakereleri tekrar başlar ve Filistin halkı da yıllardır hak ettiği, ama mahrum edildiği bağımsız, yaşayabilir bir Filistin Devletine en kısa sürede kavuşur. Bu arada tabii bizim Filistin’e yönelik insani yardımlarımız da devam ediyor. Biliyorsunuz o normalleşme anlaşması çerçevesinde biz şu ana kadar iki yardım gemisini gönderdik; birisini Ramazan Bayramında, diğerini Kurban bayramında. Bundan sonra da bu insani yardım gemilerini göndermeye devam edeceğiz. Aynı şekilde Gazze’nin enerji ve su ihtiyacının karşılanması için de şu anda yürüttüğümüz bir çalışma var; hem Filistin, hem de İsrail makamlarıyla bu konuları görüşüyoruz. Geçtiğimiz ay bildiğiniz gibi Enerji Bakanlığından bir heyet gidip bu konunun detaylarını da inceledi. Enerji Bakanımız da bugün İsrailli mevkidaşıyla İstanbul’da bir görüşme yaptı, orada da bu konu ele alındı. Burada da özellikle Gazzelilerin gündelik hayatını elektrik ve su noktasında rahatlatacak adımları atmak için bu çalışmayı en kısa sürede neticelendirmeyi de planlıyoruz.”

“RUSYA’YLA SAVUNMA SANAYİİ ANLAMINDA İŞ BİRLİĞİ YAPILMASI KONUSUNDA MUTABIK KALINDI”

Soru: “Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleşmesinin ardından Türkiye’nin uzun dönemdir planladığı uzun menzilli hava savunma sistemi için Rusya’dan teklif alınması gündemde mi? Sayın Cumhurbaşkanının Putin’le son görüşmesinde bu konu da gündeme geldi mi? Ayrıca, önümüzdeki günlerde Sayın Cumhurbaşkanının bir Riyad ziyareti söz konusu mudur?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “İkinci sorunuzdan başlayayım, şu anda planlanmış bir Riyad ziyareti yok. Hemen yani önümüzdeki günlerde, haftalarda, onu kastediyorsanız böyle bir ziyaret henüz planlanmış değil. Rusya’yla savunma sanayii anlamında iş birliği yapılması konusunda İstanbul’daki görüşmede de mutabık kalındı. Bunun detayları şimdi ilgili birimlerimiz tarafından çalışılıyor. Hangi alanlarda ne tür bir işbirliği yapılacağı konusunu Savunma Sanayi Müsteşarlığımız mevkidaşı kuruluşla bu konuyu konuşuyor. Ama prensipte biz Türkiye olarak buna olumlu bakıyoruz. Çünkü daha önce de biliyorsunuz çok konu oldu bu, özellikle Çin’den savunma sistemi alınır mı-alınmaz mı tartışmaları bağlamında. Biz hep orada ilkesel olarak şunu söyledik: ‘Biz kendi ulusal çıkarlarımızı esas alarak bizim ihtiyaçlarımızı karşılayacak teklifi kim getiriyorsa onunla masaya oturup bunun anlaşmasını yapmaya hazırız.’ Bakın Türkiye bu kadar terör hadiselerinin yaşandığı bir bölgede bulunan bir ülke. İç güvenlik tehditleri, dış güvenlik tehditleri devam ederken bizim güçlü bir füze savunma sistemine sahip olmamız kadar doğal bir şey olamaz. Bunu da hangi ortakla, hangi partner ülkeyle yapabilecek isek onunla yapma konusunda bir prensip kararımız var. Bunun belli objektif şartları var zaten, yani fiyatla ilgili, teslimle ilgili, ortak üretimle ilgili birtakım şartları var. Bunlar dediğim gibi çok açık, şeffaf, objektif şartlardır. Bunları sağlayan ülke hangisiyse onunla bu konuda işbirliği yapmaya hazırız. Rus Devlet Başkanı Sayın Putin’le de Sayın Cumhurbaşkanımız İstanbul’daki görüşmesinde bu konunun ana çerçevesini konuştular ve bu konuda mutabık kaldılar. Şimdi ilgili kurumlarımız konuyu takip edecekler. Somutlaştıkça o planla ilgili, görüşmelerle ilgili başlıklar somutlaştıkça onları da sizinle paylaşırız.”

adminadmin