Fikir
Giriş Tarihi : 29-11-2020 05:30   Güncelleme : 29-11-2020 05:30

Sosyolog Ramazan Akkır "Batı Kendisinin Celladıdır!"

İslâmofabia, Batı dünyasının kendi İslâm algılamasının bir neticesidir. Batı, kendi algısının kurbanı ve kendi kendisinin celladı olmuş durumdadır. Batı, Doğuyu, Doğu insanını ve İslâm dünyasını ipotek altına alabilmek için bir korku veya düşman yaratmıştır.

Sosyolog Ramazan Akkır

Geçtiğimiz ay özellikle İskandinavya ülkelerinde birtakım İslâm karşıtı hâdiseler yaşandı. Avrupa’nın hastalıklı sureti bir kez daha ortaya çıktı. “İslâmafobia” denilen bu şeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Batı’nın İslâm düşmanlığı ve karşıtlığı artmaya devam ediyor. Son dönemde önce Hindistan’da, sonra da İsveç, Norveç ve Fransa’da zuhur eden hâdiseler, Batı’nın karanlık yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi. Önce İsveç’in Malmö kentinde İslâm ve göçmen karşıtı ırkçı bir grup cadde ortasında Kur’an-ı Kerim yaktı. Hâdise, sadece İsveç ile de sınırlı kalmadı. Norveç’te de Müslüman karşıtı, ırkçı bir grup polisin gözü önünde Kur’an-ı Kerim yırttı. Müslümanların kutsal değerlerine saldırmaktan geri durmadılar. İş bununla da kalmadı; İsveç’in Karlskrona kentine bağlı Ronneby’de bir mescidin önüne yakılmış Kur’an-ı Kerim sayfaları ve domuz pastırması bırakıldı. Açıkçası, yüzyıllar boyunca devam eden savaşlarla, Haçlı Seferleri’yle ve soykırımlarla kendini gösteren dinî hoşgörüsüzlüğün açık bir tezahürü ile karşı karşıyayız. Bu dinî hoşgörüsüzlüğün, nefret suçunun şimdiki adı İslâmofobia olmuş gözüküyor. Dahası, İslâmofobia adı altında Müslümanlara yönelik cadı avına başlamış durumda. Her geçen gün insanlık değerleri yeniden ayaklar altına alınıyor.

 

Bununla beraber, tarihsel, teolojik, sosyolojik, ekonomik ve psikolojik nedenleri olan İslâm karşıtlığı, dünyanın farklı yerlerinde yaşamakta olan Müslümanlar üzerinde birtakım fiziksel ve psikolojik etkilere neden olmaya başlamıştır. Bu durum, Batı ile Müslümanlar arasındaki uçurumu biraz daha derinleştirmektedir. Özellikle son dönemde insanlığa aykırı ve nefret suçu niteliği taşıyan İslâmofobik eylemler artmaktadır.

 

“BATI, KENDİ KENDİSİNİN CELLADI…”

 

 Bu artışın siyasî ve sosyolojik anlamı nedir?

 Öncelikle İslâmofobi algısını anlayalım. İslâmofabia, Batı dünyasının kendi İslâm algılamasının bir neticesidir. Bu algılamanın oluşturulmasında elbette siyasî, askerî, ekonomik veya tarihî nedenler bulunmaktadır. Çeşitli iletişim araçları kullanılarak, sürekli olarak İslâm’ı terör ve şiddet olaylarıyla ilişkilendiren yayınların yapılması, İslâm hakkında yeterli bilgisi olmayan gayrimüslim halkta İslâm ve Müslümanlara karşı korunma içgüdüsünün neden olduğu bir korku oluşmasına neden olmaktadır. İslâmofobi’nin oluşumunda en büyük sorumluluk, kitleleri etkileyip yönlendirme gücüne sahip olan medya organları, politikacılar, aydınlar ve Batılı din adamlarınındır. Kısacası Batı, kendi algısının kurbanı ve kendi kendisinin celladı olmuş durumdadır. Batı, Doğuyu, Doğu insanını ve İslâm dünyasını ipotek altına alabilmek için bir korku veya düşman yaratmıştır. Bu icat edilen düşmanın adı İslâmofobiadır.

 

Neden mi böyle düşünüyorum? Bunun kısaca şöyle açıklayayım: İslâm karşıtlarına göre İslâm’ın yaygın kültürler arasında bir değeri yoktur. Tek “hakikat” Batılı dünyanın değerleri ve Hristiyanlıktır. Batılı değerler, tarihin sonu ve insanlığın ulaştığı en son aşamayı temsil etmektedir. İslâm, Batı kültüründen aşağıdadır ve şiddet ve terör içerikli siyasî bir ideolojiye sahiptir. Ancak bu sadece madalyonun sadece bir yüzüdür. Yakın tarihimizi kısaca hatırlayalım: Amerika’nın liderliğindeki Batı dünyası, terör korkusunu sürekli büyütmüştür. Bununla beraber, Avrupa’nın bilinç altında önemli bir yer tutan İslâm korkusu, Amerika’nın Irak, Afganistan ve Suriye başta olmak üzere, bütün İslâm dünyasını Filistinleştirmesiyle, dünyanın her yanında, yeni boyutlar kazanmıştır. Batı hem İslâm dünyasını işgal etmiş hem de İslâm korkusunu üreterek varlığının meşrulaştırmıştır. Bu strateji de dünyayı Müslümanlar için yaşanılmaz kılmıştır. Dünyanın her yerinde Müslümanlar öldürülürken, boğazlanırken Batı insanlığını ve vicdanını rafa kaldırmıştır. Sırp ve Hırvatların Bosna Hersek’te Boşnak Müslümanlara yönelik soykırım yapmaları veya Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapılan cami, köprü gibi tarihî eserleri tahrip etmeleri Avrupa’nın bilinçaltında yatan İslâm korkusunun ve düşmanlığının bir tezahürüdür. Ve bu korku hala devam etmektedir.

 

“İSLÂMOFOBİA TUZAĞINA DÜŞMEYELİM”

Bu korkunun oluşmasında ve derinleşmesinde siyasetçilerin duyarsızlığı oldukça etkili olmuştur. Hatırlayınız, Danimarka’da Jyllands-Posten gazetesinin 30 Eylül 2005’te Hz. Peygamber’e hakaretler içen karikatürler yayınlaması karşısında Danimarkalı siyasetçiler duyarsız kalmış, dönemin Başbakanı Rasmussen, aralarında Türk Büyükelçisinin de bulunduğu İslâm ülkesi büyükelçileri tarafından konuyla ilgili görüşme talebini ülkesinde basın özgürlüğü olduğu gerekçesiyle reddetmişti. Bu ötekileştirici, dışlayıcı ve insanlıktan nasibini almamış tavır, Batı’nın icadını Batı insanı için ejderhaya dönüştürmüştür. Bundan dolayı, Batı medeniyeti İslâm’ı ve Müslümanları terör ve şiddet ile özdeştirmekten ve terör örgütleri ile ılımlı Müslümanlar arasında ayırım yapmaktan vazgeçmediği sürece İslâmofobi olarak adlandırdığı algı ile başa çıkmada başarılı olamayacaktır. Bundan dolayı siyasetçilere ve medyaya büyük görev düşmektedir. Tabii, Müslümanları veya İslâm’ı doğru anlamak istiyorlarsa…

 

 Bir de barışı, esenliği ve güveni içinde barındıran İslâm dinini, korku/fobi kavramı ile bütünleştirmek bu dine ve bu dinin mensuplarına yapılmış bir haksızlıktır. Çünkü bu kavram, İslâm’ın “fobi” olarak anlaşılmasına neden olmaktadır. İslâm, korkulması gereken bir din midir? Bu kavramı kullanmak, Batılı siyaset yapıcılarının tuzağına düşmek anlamına gelmektedir. Bu kavram yerine İslâm karşıtı gibi farklı bir kavram kullanılmalıdır.

Kaynak: Aylık Dergisi 193. Sayı

Recep YAZGANRecep YAZGAN