Kültür
Giriş Tarihi : 22-07-2018 09:00   Güncelleme : 22-07-2018 09:00

Allah'ı Sevmenin İşaretleri

Allah'ı Sevmenin İşaretleri

Kâinatta en yüksek hakikatin Allah'ı sevmek ve sevdirmek olduğu çok açık bir gerçektir. Bu yolda yapılan çalışmalar da o derecede aziz ve kıymetlidir.

İnsanın dünya hayatına gönderilme maksadı da bu değil midir?
Bu âlemde Rabbini bilen, seven ve onun için çırpınan her kul imtihanı kazanmış ve ebedi yurdun ebedi güzelliklerini elde etmiş olacaktır. Yaratılış maksadına uygun bu eşsiz manayı yaşayan kimseler ise asla bedbaht olmayacaklardır. Bu mana Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde zikredilir.

Eğer böyle bir imtihan âlemi olmasaydı cennetin adayları ve Cemal-i İlahi’nin eşsiz bahtiyarları belirginleşmiş olmayacaktı.

Rabbimiz (Celle Celâlühü) o sonsuz, bitip-tükenmeyen ve nadide mükâfatlarını ancak bu imtihandan geçen kullarına bahşedecektir. İşte böylesine kıymete haiz bir sonucu elde etmenin mekânı olan şu dünya hayatı da, ancak bundan dolayı bir kıymet ifade eder. Yoksa Allah'a kullukla geçmeyen ve Ahiret yurdunun kazanılmadığı bir dünyanın asla bir değeri yoktur.

Gözü yaşlı, bağrı yanık, Hak sevgisiyle dopdolu, Rabbi’nden ve Rabbine davetten gayri bir şey düşünmeyen cennet ve Cemal-i İlahi adaylarına ne mutlu!

Onlar ki; ''Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, O’nun ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır.” (8 Enfal 2).

Hak ve Hakikate dair bir gerçek görse hemen kabullenir ve bu uğurda gayretkeşlik gösterirler. Sahabe-i Kiram misâli. Yine onlar en güzel söz sahibi insanlardır:

“(İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben Müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” (41 Fussılet 33)

İşte Allah sevgisinin işaretleri…

Allah'a aşk derecesinde bağlı olan bu güzel kulların örnek aldığı yegâne insan, bu sevgiye en lâyık olan güzeller güzeli Muhammed Mustafa (s.a.v)’dir. O'nun izini takip etmek bu kulların en önemli çizgisidir.
 O güzel kul ki (sav), bu sevgide doruk noktaya ulaşmış, bu sevgiyi insanlara yaymak için gecesini gündüzüne katmıştır. Onun tek hedefi insanlara Allah’a sevdirmekti. Kulluğun özüne varmak, yaratılışın maksadına ulaşmak ancak böylesine bir hedefi seçmekle ortaya çıkar.

Hayatımızın bütün mayası, özü, çekirdeği ve hedefi bu olmalıdır. Başta aile efradımız olmak üzere, toplumumuzun bütün fertlerine bu sevgiyi yaymak için, elimizden gelen gayreti göstermeliyiz.

Tabii ki bunun için, önce bu sevgiye uygun bir yaşayış gerekir. Bu da bizi Allah (c.c.) tarafından sevilmeye götürecektir. İşte böylesine bir sonuç da ancak Allah'ın sevgili ve seçkin kuluna tabi olmaktan geçer.

O (sav), görevini en güzel bir şekilde yaptı ve bu eşsiz davayı bizlere emanet bıraktı. O 'nun bize havale ettiği bu dava da ancak o emanetin özü olan Kur'an ve Sünnet’e uymakla ortaya çıkacaktır. Asırlar boyu bu hizmeti görmeye çalışan salih kullar böylesine eşsiz bir sermaye ile Hakk'a kavuşmuşlar, bizler de bu davanın hizmetkârı olarak Allah'ımıza kavuşmak istiyoruz.

Bu güzel ve kıymetli hizmetin hizmetkârı olup, gönlümüzü O’na bağlayarak yaşamak ve bu uğurda bize ölüm gelinceye kadar çalışmak aslî görevimizdir. O halde özümüzü dökercesine şöyle diyoruz Yüce Rabbimize:
 -“Şahid ol Ya Rab, Seni seviyoruz!
 -Şahid ol Ya Rab, Seni sevdirmeye çalışıyoruz!”
 Ne mutlu O'nu seven ve sevdirmeye çalışanlara! Rabbimiz bizleri de Onların arasına katsın!

BİZİ HER AN GÖREN VE BİLENDİR RABBİMİZ

O halde;

Her halimizi en ince ayrıntısına dek gören Rabbimize kulluk bilincimiz nasıl olmalıdır acaba?

Bu soruyu derinlemesine düşündüğümüz zaman, soru içerisindeki cevabı da açık ve net bir şekilde görmüş olacağız.
Evet, O'na inanmak ne güzel!
O'nu sevmek ne güzel!
O'nun emrini yerine getirmek ne güzel!
Rızasına ermek ise, en güzel!

Güzellerden güzel Rabbimize, O'na sevda tutkusunda bir kulluk bilincimiz olmalı değil midir? Mademki O her şeyimizi ve her anımızı görüyor, yani bizi en iyi şekilde biliyor, biz de O'nu bilip görüyormuşçasına Kendisine kulluk yapmalıyız. Hani meşhur bir hadis olan Cibril hadisine baktığımız zaman bu gerçeği en güzel şekilde görmekteyiz.

Âlemlere Rahmet güzel Efendimize (s.a.v.) güzel bir görünüm ve kıyafetle gelen Hz. Cebrail (a.s.)'ın, kendisine sorduğu sorular arasında bir de "ihsan nedir?" vardı.

Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) Efendimiz; "İhsan, Allah'ı görüyormuşçasına O'na ibadet etmendir. Her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da O seni görüyor (Buhari, iman 37) buyurmuşlardı.
O halde kulluk ölçümüz çok açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır; ihsan mertebesinde bir kulluk şuuru...

Bir toplumda Allah'ı bilen ve Allah'ın her an kendisini gördüğüne inanıp bu gerçeğe göre hayatını idame ettirme çabası içerisinde bulunan kimseler ne kadar çoksa, o kadar fazla huzur olacaktır. Çünkü böylesine kimseler yalan, iftira, hıyanet, zulüm ve haksızlık gibi insanı insanlıktan çıkaran aşağılık sıfatlardan uzak kalırlar.

Allah'a kulluk gibi insanı insan eden en güzel faziletlere yapışır, O'nun rızasını en önde tutmanın çabası içerisinde olurlar. İslâm'ın hedeflediği toplum yapısı da böyledir.

Asr-ı Saadette bu fazilete sahip olan insanların ortaya koyduğu eşsiz sahneler, asırlar boyu anlatılmakta ve bitirilememektedir. Bu eşsiz ve erdemli toplumu asla unutmamak gerekir.

Onları örnek alan ecdadımız da, bu fazilet yarışında önemli bir yer edinmişlerdi. Sadaka taşları diye bilinen o unutulmaz uygulama onların bu konuda attığı önemli imzayı asla unutturamaz. Kadı Şüreyh'in Hz. Ömer'e olan tavrı ile Kadı Sarı Hızır'ın Fatih Sultan Mehmed'e olan tavrı da, aynı özellikleri taşıyan iki eşsiz sahnedir.

Bu ve benzeri şanlı ve erdem yüklü sayfalar ancak, Allah'ın her an kendisini gördüğünü bilerek yaşayan insanlardan zuhur eder.
İnsanın amelini görmekle sınırlı kalmayan Allah'ın görmesi, aynı zamanda onun gönül âlemini de içine alır.

"Her şeyi en iyi şekilde bilen ve gören" O Yüce Rabbimize, bütün bu gerçekler ışığında ibadet etmek, kulluk bilincimizi en yüksek düzeye taşıyacaktır.

Bu hal insanı her an ölüme de hazır kılacaktır.
İşte gerçek bir kul olmanın sırrı da burada yatar.
Ne mutlu bu manâyı kavrayan kullara!
Ne mutlu bu eşsiz sevdayı yakalayan kullara!
Ne mutlu onlar arasına katılanlara!
Ne mutlu kendisini ve çocuklarını bu hedefe hazırlayan mü'minlere!

Gerçekten onlar kurtuluşa eren mü’minlerdir.

Namaz ve ibadetleriyle öne çıkan ve hizmetleriyle gece gündüz koşturan kimseler Salih kimselerdir.

Onlar Salih kimseler olmakla kalmayan aynı zamanda “ıslah ediciler” olarak çalışan kimselerdir. Bir toplumun mayasında böyle sadece Allah rızasını gözeterek çalışmak varsa ne güzeldir. Aralarından çıkan bu kimseler koşturdukça orada Salih kimseler de artacaktır.

Rabbimiz hepimizi onlar arasında eylesin!

Muzaffer Dereli / Diriliş Postası

adminadmin