Kültür
Giriş Tarihi : 12-08-2018 13:00   Güncelleme : 12-08-2018 13:00

İnternetin ‘Bulamaç’ Dinleri

İnternetin ‘Bulamaç’ Dinleri

Bulamaç” tabirinin Anadolu’da aynı zamanda bir yemek adı olduğunu, şimdinin “fast food” nesli bilmez. Esasen sulandırılmış cıvık hamura denir. Kimi bölgelerde bir çeşit kavrulmuş un çorbasının, kimi bölgelerde ise süt ve yoğurtla yapılan aşın adıdır. Savaş, yokluk, kıtlık, fakirlik dönemlerinin bir icadı olsa gerek; bol, zengin malzemesi yok. Bu sebeple “fakir aşı” desek yanlış laf etmiş olmayız. Unla yağı kavur, üzerine su ilave edip tuzunu at, bulamaç kıvamına gelinceye kadar karıştırıp kaynat ve dumanı üstünde sür sofraya…

Çok suya az malzeme…

“Alışmış kursak bulamacını ister.” deyişi boşuna değil; keza “Zengin yer baklava güllaç, fakir yer bulgur bulamaç, sabah kalkar ikisi de aç.” deyimi de…

Siverek’in şire üzümünden mamul bulamacı, Trakya bölgesinin ‘kara’ bulamacı, Nevşehir’in ‘beyaz’ bulamacı, Sivrihisar’ın bulamaç çorbası derken çorbasından tatlısına envaiçeşit bulamacımız var.

Oturup sizlere uzun uzun bulamaç kültürümüzden dem vurmayacağım. Ayrıca bulamaçla bir derdim de yok, bulsam iştahla yerim.

İşler içinden çıkılmaz hâl alınca “İşler bulamaca döndü!”, aklımız karışınca da “Beynim bulamaca döndü!” deriz.

Bulaya bulaya bulamaç kıvamına gelir pek çok şey: İşler, olaylar, ilişkiler, fikirler, ideolojiler… Tevekkeli, son zamanlarda sosyolojide “melez” kavramının moda olması boşuna değil.

İç içe girmiş, karmaşık, dolaşık, girift bir hayat örgüsünü çözmek; iç içe geçmiş hayatları anlamak, kelimelere, kavramlara dökmek öyle kolay değil.

Bulamaç hayatlar, bulamaç kimlikler, bulamaç fikirler, bulamaç ilişkiler ve nihayet internet üzerinden inşa edilen kes-yapıştır tarzı bulamaç dinler!..

İnternetin Din Kapitalizmi

İnternetin, kapitalist zekânın en parlak ürünlerinden biri olduğu tartışma götürmez. Kapitalist sektörün her türlü zevk ve talebi tatmin hırsı, internet sektörünü sürekli büyütüyor. İnternet; 2017 istatistiklerine göre, kâr ve çıkar merkezli homojen bir dünya piyasasına yönelik hamlelerin önemli bir ayağını temsil ediyor; zira 4,1 milyarlık bir kullanıcısı var. Bu demek oluyor ki 7,6 milyarlık dünya nüfusunun yarıdan fazlası internetin doğrudan nüfuz alanındadır. Öyle olunca, sanal endüstrinin ince hatlarında saatlerce çoğu zaman aç, susuz, uykusuz gezinen milyarlarca insan için ortak zemin olan internet; küresel sermayenin patronlarının iştahlarını ziyadesiyle kabartıyor. Bu bakımdan tıpkı diğer alanlar gibi din de dev sermayeleriyle gezegeni arşınlayan bu sermayedarlar için yalnızca bir tüketim maddesi hükmünde olup ciddi bir kazanç kapısıdır.

Kapitalizmi, varsayalım ki Max Weber başta olmak üzere bir grup iktisat tarihçisinin de iddia ettiği gibi püriten Protestan ahlâkın değerleri büyüttü. Ama şimdi daha doğru bir gerçek var: Eğer iktisatçıların tezi doğruysa aynı kapitalizm, diğer her şey gibi kavradığı dini ve ona ait olan her şeyi, kendi ‘paragöz ruhu’ ile altüst etmekle meşgul. Dahası, ondan din kisveli yeni yapılar üretiyor ve internet ortamında servis ediyor.

Bu esnada; modern seküler hayatın koridorlarında yolunu kaybeden, ruhsal dinginlik arayan, metafizik boşluğunu doldurmak isteyen, hayatlarına yeni bir çehre ve anlam vermeyi arzulayan milyonlar için internetin derin suları pek tekin değil. Zira bu sanal ortamda hakikati berraklaştıranlar ile hakikati bulandıranlar ve dahi onu toptan reddedenler ile hakikat tekelcileri yan yana ve piyasanın rekabet kuralları gereği aralarında kıyasıya bir yarış var. Amip misali sayıları sürekli katlanan yerli yabancı envaiçeşit dinî görünümlü inanç, anlayış, grup, akım, klik, kült, yapı, hareket, organizasyon –adına ne dersek diyelim– internet üzerinde arzıendam ediyor.

İnternet üzerinden okunmuş Yasin, yanmaz kefen, Yasin okunmuş balon ve -sözde- peygamber terliği satarak kapitalist fırsatçılığı paraya tahvil eden din istismarcıları var! Bu fırsatçı tacirler eskiden türbelerin etrafında kümelenirlerdi; belediyenin beleş suyunu pet şişelere doldurup okunmuş su diyerek gelenlere satar, mezar sulatırlardı. İzmir yıllarımda Göztepe semti sırtlarındaki Susuzdede benim için iyi bir gözlem yeriydi. Denize nazır bu tepeciğe çıkar, oturup bu sahtekârları seyrederdim. Zabıtadan korkularına çeşmeden doldurdukları pet şişeleri çalıların arasına zula ederlerdi. Şimdilerde internet sayesinde işi epey büyüttüklerine ve ürün yelpazesini alabildiğine genişlettiklerine adım gibi eminim. İnanmayanlar interneti şöyle bir turlasınlar.

İnternetin zengin “kafeterya”sında “din” etiketi altında aktif, bol çeşnili, milyon dolarların döndüğü devasa bir sektör mevcut. Başka bir zaviyeden bakarsanız internetle birlikte ciddi bir ivme yakalayan din istismarı, kendi zengin kapitalist sınıfını üretmiştir.

Her konuda serbest pazarı savunanların dini bundan azade tutacaklarını düşünmek tam bir safdillik olurdu. Pazarın sahipleri din adına ne varsa tamamının piyasaya arz edilmesinden yanalar. Onlara göre bu, 'açık toplum' olmanın bir gereğidir. Kültür, siyaset, ekonomi ve nihayet din adına ne varsa görücüye çıkmalı ve insanlar da istediğini özgürce seçebilmelidir. Amaç, pazarda mümkün olan en fazla sayıda ürünle mümkün olan en fazla müşteriyi buluşturmaktır.

Amaç, kapitalizmin hayatın bütün kılcallarına nüfuzunu sağlamak; keza amaç; onun nüfuz edip de tahrip etmediği, yozlaştırmadığı, sulandırmadığı, bulamaç kıvamına getirmediği hiçbir şey bırakmamaktır. Buna din dâhil…

Diğer taraftan, sorularına cevap arayan bir gençlik var… Ruhunda filizlenen ümitsizlik ve karamsarlığı, kavramlarla ve kelimelerle ifade edemediği ama derinlerde yakıcı biçimde hissettiği eksiklik ve yalnızlığı yakıcı bir telaşla oradan oraya koşarak yok etme çabası içinde olan bir gençlik... Din istismarcılarının aradığı da işte tam bu gençler…

Varsayalım ki siz, internet üzerinden metafizik yolculuğa çıkan, arayış içinde olan bir gençsiniz. Her türden zevk, beğeni, meşrep, arzu ve talebe hitap eden geniş bir yelpaze var. Kimin sunumu, ambalajı, içeriği, vaatleri sizi cezbederse oraya takılma ihtimaliniz yüksek! Gönlünüz, kalbiniz, zihniniz kime meylederse, sorularınıza kimin daha iyi cevap verdiğini düşünüyorsanız oraya demirliyorsunuz…

Pazarlama mantığının tüketim kültürünü bire bir yansıtan, ibadet ve inanç kısmı düşük yoğunluklu, dinî hassasiyetleri gevşek, sözde ahlak vurgusu yüksek, saygı, eğitim, paylaşım gibi değerleri önceleyen dinimsi yapılardan, lafızcı, sert, tavizsiz ve hatta şiddet yanlılarına kadar envaiçeşit din anlayışı internette boy gösteriyor. Bu anlayışlardan birinin oltasına gencin yakalanma ihtimali yüksektir.

Gerçek şu ki…

Kullan-at, üret-tüket, öğren-unut, tut-bırak, ele geçir-terk et, kazan-harca, yap-boz, kes-yapıştır cinsinden olanlar, yani hakikati bulandıranlar çoğunlukta; zira kapitalist sistem onlara her gün yenilerini ilave ediyor, listeleri tahminlerin ötesinde kabarık…

Biraz oradan biraz buradan, biraz ondan biraz bundan derle topla, birbirine boca edip bulamaç kıvamında karıştır, sonra kes ve yapıştır. Biraz eski biraz yeni, biraz geleneksel biraz modern olsun. İçine önemli şahsiyetlerden alıntı birkaç özlü söz serpiştir. Seküler, hümanist kıvamda olsun. Ne tam o, ne tam bu olsun; ama sunumu güzel, söylemleri cafcaflı olsun.

Prefabrik dinler! Modern piyasa mantığına ve ruhuna uygun!

İnternetin uçsuz bucaksız dünyasında sığ, yapay, sahte, geçici, uçucu, kopya olanlarla, gerçek, samimi, hakiki, deruni olanlar yan yana…

Görünen yüzü, görünmeyen yüzünü örten; manevilik kisvesi altına şeytani arzuları gizleyen; hayatın manevi, deruni, ahlaki vasıflarını modern hayatın saçmalıklarına yem eden din istismarcıları için de internet ciddi bir kazanç kapısı…

Şimdiki gençlerin işi gerçekten zor, zira internet aynı zamanda modernitenin seküler aklının Tanrısız ütopyasına da hizmet ediyor.

İnternetin sosyal medya ayağında bir klavye Müslümanlığının, klavye âlimliğinin, sosyal medya üzerinden bir mesaj/kes-yapıştır dindarlığının türediğini de söylemeden edemeyeceğim. Bütün bunların iletişim endüstrisinin yan sanayii olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Biz tebrikleşirken birileri kârını katlıyor. Mesajın her bir harfi, kelimesi, her bir tıklama bir paraya tekabül ediyor. İtirazı olan var mı? Bizleri mesaj fetişisti yapanların ağızları kulaklarındadır herhâlde…

Telefonlara mesajlanan Kur’-an ayetlerini okumadan çöp sepetine yolluyoruz ya; bu bir nevi algının gevşemesi, duyarlılığın azalması anlamına da geliyor. Zaten asıl bedel bu! Katı olan elimizde buharlaşıyor diyelim.

Kendini olduğundan fazla gösterme veya dindarlık gösterisi ya da takvada riya desem ağır kaçar mı?

Gerçek şu ki; doğruluğu test edilmemiş, sahih olmayan bilgilerin de din adına dolaştığını biliyoruz. Bilginin yayılım hızı arttıkça ve yayılım yöntemleri çeşitlenip kolaylaştıkça içeriğin doğruluğu üzerindeki denetim zayıflıyor.

Sözün özü şu ki…

Mütevazı bulamaç aşı bir zamanlar fakirin sofrasının vazgeçilmeziydi; şimdilerde ise kapitalizmin kof, süslü, bol çeşnili ürünleri ve biz, bu bulamaç ürünler için paha biçilmez bedeller ödüyoruz…

Prof. Dr. Adnan Bülent Baloğlu / Diyanet Dergisi

adminadmin