Kültür
Giriş Tarihi : 08-02-2019 09:04   Güncelleme : 08-02-2019 09:04

Mesnevi’den Seçmeler

​Delkak

Mesnevi’den Seçmeler

Delkak, Tirmiz’de padişah olan Seyyid’in her türlü şaklabanlığı yapan biraz da akılsız ve düşüncesiz bir adamıydı. Padişahın Semerkand’da önemli bir işi vardı. Bu işi çabucak halledip gelecek bir adam arıyordu.

- Beş günde Semerkand’a gidip gelecek ve bana haber getirecek olana hazineler vereceğim, diye tellal çağırttı.

Delkak, bu haberi duyduğunda köydeydi. Hemen eşeğine bindi ve Tirmiz’e doğru koşturmaya başladı. Öyle koşturuyordu ki bir süre sonra eşek iyice yoruldu. Yola gidemeyecek hâle geldi.

Bunun üzerine Delkak, bir at bulup yola öyle devam etti. Ne var ki bir süre sonra at da Delkak’ın hızına dayanamayıp çatladı. Delkak da yolun bundan sonrasını koşarak gitti.

Nihayet toza bulanmış bir hâlde Tirmiz’e vardı. Padişahın huzuruna girmek istedi. Vakitsiz bir istek olduğu için divana bir fısıltıdır düştü. Padişah da evhamlandı ve korktu. Şehrin ileri gelenleri de korkmuştu geri kalanları da.

Herkes, endişe içinde şöyle düşünüyordu:

“Acaba ne kötülük var? kuvvetli bir düşman mı bize kastetti? Yoksa helâk edici bir felakete mi uğradık? Ne oldu da Delkak, köyden kalkıp böyle aceleyle yola düştü? Yolda birkaç tane Arap atını çatlattığına göre önemli bir şey olmalı!”

Böylece halk, sarayın kapısı önünde toplandı. “Delkak, böyle aceleyle niye geldi?” diye merakla beklemeye başladı. Hâsılı Delkak’ın acelesinden ve telaşından Tirmiz’de bir gürültüdür koptu.

Biri, iki eliyle dizlerini dövüyor; öbürü, “Eyvahlar olsun! başımıza bu gelenler nedir?” diye bağırıyordu.

Bu sebeple Delkak, huzura gelmek isteyince padişah hemen izin verdi. Delkak, içeri girince padişah;

- Ne oldu yahu? diye sordu.

Orada bulunanlarda daha başkaları da aynı şekilde Delkak’a sorular soruyordu. Ne var ki Delkak, kim bir şey sorduysa, elini ağzına götürüp;

- Sus! diyordu.

Delkak’ın bu hareketinden herkesin endişesi, bir kat daha arttı. Padişahın bir kez daha sorması üzerine;

- Padişahım! Bir an izin verin de nefesleneyim. Aklım, başıma gelsin, dedi.

Padişah da endişelenmeye başlamıştı. Çünkü Delkak’ı daha önce hiç böyle görmemişti. Zira o, daima hikâyeler söyler, latifeler eder; padişahı güldürürdü.

Padişah onun anlattıklarına öyle bir gülerdi ki iki eliyle karnını tutardı. Sonunda da kahkahadan ter içinde kalırdı. Ne var ki bugün Delkak, başka bir hâldeydi. Yüzü sapsarıydı ve suratı asıktı.

Padişah; “Ne felaket var acaba?” diye düşünmeye başladı. Harzemşah; pek zâlim, pek kan dökücüydü. O taraflardaki birçok padişahı ya hileyle ya da kuvvetle öldürmüş, ortadan kaldırmıştı. İşte bu yüzden padişahın endişesi de iyice artmıştı.

Sonunda padişah;

- Çabuk söyle! Ne var? Kimden bu derece perişan oldun? diye sordu.

Delkak, baktı ki padişahın artık sabrı kalmadı; ona şöyle cevap verdi:

- Padişahım! Köyde duydum ki her ana caddenin başında bir tellal bağırtmışsın. Üç günde Semerkand’a kadar gidecek adama hazineler bağışlayacağım, demişsin. Koşa koşa aceleyle geldim ki bende bunu yapacak kuvvet olmadığını söyleyeyim. Benden böyle çeviklik gelmez. Hiç olmazsa bunu benden bekleme, diye geldim.

Delkak’ın bu sözleri üzerine padişah şöyle demiş:

- Hay canına lânet olsun! Şehre yüzlerce korku saldın. Bu kadarcık şey için ota da ateş saldın, otlağa da.

adminadmin