Fikir
Giriş Tarihi : 30-03-2023 15:44   Güncelleme : 30-03-2023 15:44

Dehr suresi 1. Ayeti ve Hz adem

Peygamber (sav), birçok varyantı olan bir hadisinde “Allah toprağı Cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları Pazar günü yarattı.

Dehr suresi 1. Ayeti ve Hz adem

 Ağaçları Pazartesi günü yarattı. Mekruhları Salı günü yarattı. Nuru Çarşamba günü yarattı ve O toprakta hayvanları, Perşembe günü yarattı. Adem (as)’i de Cuma günü ikindi vaktinden sonra ikindi ile akşam arasındaki gündüz vaktinin en son saatinde en son mahluk olarak yarattı.” (Müslim, Sıfatül-Kıyame, 27 (2789). Konu ile ilgili olarak Yüce Allah “Gökleri ve yeri altı günde yarattık ve bize herhangi bir yorgunluk isabet etmedi.” (Kaf:38 , A’raf:54) buyurmaktadır.

Zikretmiş olduğumuz hadiste Hz. Adem’in yaratılış vaktinden ve Hz. Adem’den önceki yaratılanlardan bahsedilmektedir. Tam bu noktada Kur’an’ı Kerim, Dehr (insan) suresi birinci ayetinde “Şüphesiz insan (Hz. Adem) yaratılmadan önce az bir zaman geçmiştir” (Dehr:1)

Bu ayetin metnindeki (hel) istifham edatı olsa da burada tekid ve teyid amaçlı bir anlam yüklüdür. Yine ayetin metnindeki (dehr) çok uzun bir zaman anlamında olup (hîn) ise bu çok uzun bir zaman içindeki kısa bir zaman dilimidir. Nitekim, ayetin sonunda yer alan (lem yekün şeye’n mezkura) şeklindeki yan cümlecik hîn-zaman kelimesinin sıfatı konumunda kayda değer bir şey olmayan, yani az bir zaman anlamındadır.

Yüce Allah Kur’an’ı Kerim’de yine konu ile ilgili olarak “Allah katında bir gün sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.” (Hacc:47) ve “Melekler ve Ruh (Cebrail) oraya miktarı elli bin sene olan bir günde çıkarlar.” (Me’aric:4) buyurmaktadır. Bu hesaba göre, insan yani Hz. Adem (as) yaratılmadan önce, bir gün = bin yıl ölçeğinde ya yedi bin yıl geçmiştir; yada bir gün = elli bin yıl ölçeğinde üç yüz elli bin yıl geçmiştir.

Kur’an’ı Kerim’de Hz. Adem (as)’den Peygamberimiz (sav)’ e gelinceye kadar 25 peygamberin adı zikredilmiş olsa da “Peygamberlerden kimini sana anlattık, kimini de sana anlatmadık” (Nisa:164) ayetine, Fatır:24 ve Yunus:47 ayetlerine göre Kur’an’da adı geçmeyen Peygamberlerin de olduğu şüphe götürmez bir gerçekliktir. Peygamberimiz (sav)’ın kendinden önceki Peygamberlerin toplam sayısı hususunda 124 000 yada 224 000 olduğunu bildirdiğine dair rivayetler vardır. (Ahmet b. Hanbel, Müsned, 5/266.)

Yaklaşık olarak her peygamberin ömür veya etkinliğinin yüzyıl olduğu düşünüldüğünde Hz. Adem’den bu yana 124 000 peygamber geldiği hesabına göre takriben 12 milyon yıl; 224 000 peygamber geldiği hesabına göre de takriben 22 milyon yıl geçtiği anlaşılmaktadır.

Buna göre yukarıda belirttiğimiz gibi insan ya da Hz. Adem (as) yaratılmadan önce geçen takribi yedi bin yıllık ya da üç yüz elli bin yıllık süre, Hz. Adem’den sonra geçen 12 milyon yıllık ya da 24 milyon yıllık takribi süreye veya toplam süreye (dehr) göre çok azdır. İşte Dehr suresinin 1. ayeti bu hususa işaret etmektedir.

Dehr suresi 1. Ayetin meali ve durumu tam olarak yukarıda izah ettiğimiz gibi olduğu halde, Diyanet İşleri Başkanlığının yayınlamış olduğu Kur’an meallerinin resmi nüshaları da dahil, yayınlanmış bütün Kur’an meallerinde ve tefsirlerinde Dehr Suresi 1. ayetiyle ilgili olarak yanlış meal ve tefsirler yapılmıştır. Nitekim başta Mustafa İslamoğlu ve takipçileri olmak üzere genel olarak bu ayetin mealini hatalı ve yanlış bir şekilde: İnsanın üzerinden O tarih sahnesine çıkıncaya kadar tüm zamanlar içinden belirsiz ve uzun bir süre geçmemiş miydi ki henüz O, (bu süre zarfında) anılmaya değer bir varlık değildi, şeklinde vermektedirler.

Prof. Dr. Süleyman Ateş ise, aynı yanlış ifadelerle bu ayetin mealini “İnsanın üzerinden henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?” şeklinde verirken; insanın üzerinden “henüz anılmaya değer bir şey” değil iken (anılmaya değer bir varlık olana kadar) uzun bir zaman geçmedi mi? (ilk defa tek hücre olarak yaratılmasının üzerinden anılmaya değer bir varlık haline gelmesine, doğmasına kadar geçen süre) şeklinde açıklamasını sürdürmüştür.

Yine, Prof. Dr. Süleyman Ateş, Nisa Suresi 1. ayetin mealini “ Ey insanlar sizi tek bir nefisten (nefes alan candan) yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden Korkun” şeklinde verirken, tefsirinde de: Bu ayetteki nefis kelimesi aslında canlı anlamına gelir, nefes de canlılık belirtisi olan soluk alıp vermeye denilir. Genellikle müfessirler buradaki nefis kelimesi ile Hz. Adem’in kastedildiğine kani olmuşlardır. Bizim kanaatimize göre ayetteki nefis Hz. Adem değil insanın aslı olan ilk canlıyı kastetmektedir. Birçok ayette insan yaratılışının bazı aşamalardan, evrim safhalarından geçirildiği belirtilmiştir. Nuh Suresinin 12. , 13. ayetlerinde “……. Oysa O, sizi çeşitli aşamalar halinde yarattı” buyrulmaktadır. Demek ki insan, hemen birden bire ortaya çıkmış bir varlık değil uzun bir tekâmül sonucu süzüle süzüle yaratılmış en tekâmül varlıktır, şeklinde izah yapmaktadır.

 Halbuki, Nisa Suresi 1. ayetindeki nefsi vahidenin Hz. Adem’in kendisi olduğu açık olduğu halde ve Kur’an’da insanın yani Hz. Adem’in yaratılış safha ve aşamalarının 1- Toprak safhası, Aliimran:59, 2- Çamur Safhası, Secde:7, 3- Yapışkan çamur safhası, Saffat:11, 4- Havada kurumuş çamur safhası, Hicr:26 , ve 5- Ateşte pişmiş çamur safhası, Rahman:14 şeklinde olduğu, bu safhaların hiçbirinde evrimi ve tekamülü gerektirecek bir canlılık belirtisinin olmadığı ve ancak ateşte pişmiş bir çamur safhasından sonra Yüce Allah tarafından ruh ve can verildiği açık olduğu halde ve bu husus Kur’an’da başkaca pek çok ayetle desteklendiği halde birtakım tanrı tanımaz filozofların ve Darwin denilen tanrı tanımaz bir kişinin hiçbir bilimsel delile bile dayanmayan tamamen hayal mahsulü olan evrim nazariyesinden esinlenerek ve sözde bilim adına istifade ederek insanın tek hücreli amiplerden tekamül ettiğini  söyleyen ve aynı esintiyle Kur’an’ın ayetlerini yanlış tercüme edip yanlış açıklayan, İslam dinine ve Yüce Yaratıcının Hâlık-Yaratıcılık sıfatına zarar veren bu kişiler büyük gaflet içerisindedirler.

Prof. Dr. Süleyman Ateş, Mustafa İslamoğlu ve takipçileri Nisa Suresi 1.ayetindeki “nefsi vahide” kelimesiyle ilgili bu görüşlerinin bir uzantısı olarak makalemizin esas konusunu teşkil eden Dehr Suresi 1. ayetin mealini yukarıda da belirttiğimiz gibi, “İnsanın üzerinden henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi” ya da “İnsanın üzerinden O, tarih sahnesine çıkıncaya kadar tüm zamanlar içinden belirsiz ve uzun bir süre geçmemiş miydi ki, henüz O, (bu süre zarfında) anılmaya değer bir varlık bile değildi” şeklinde vererek korkunç bir hata yapmışlar, Kur’an ayetlerinin tartışılmasına ve İslam’ın anlaşılmasında gerçek dışı problemlerin ve sorunların çıkmasına zemin hazırlamışlardır. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılmış olan resmi meallerde de bu kişilerin ve takipçilerinin görüşlerinden, meal ve tefsirlerinden etkilenilerek Dehr suresi 1. ayetine “Gerçek şu ki insanın yaratılış tarihinde onun henüz anılan bir şey olmadığı bir dönem gelip geçmiştir.” şeklinde mana verilmek suretiyle bir yanlışa imza atılmıştır. Kur’an ayetleri kendi içinde bir bütünlük arz ettiği, birbirini desteklediği ve birbirine açıklayıcı mahiyette olduğu için bir ayette yapılan yanlışlık, çoğu zaman başka ayetlerde de yanlışların yapılmasına sebep olmuştur.

Evrim ve tekamül, kendi kendine oluşu ve sonsuzluğa doğru çok uzun bir zamanı gerektiren bir husustur. Kur’an’ın hiçbir yerinde evrim ya da tekamül nazariyesinin yeri yoktur. Evrim ve tekamül alemi ezeli kabul eden, alemin determinist bir felsefi anlayışla kendi kendine oluştuğunu iddia eden filozofların yaratılış konusundaki anahtar kelimelerindendir. Evrimci zihniyetin mensubu bu Batılı sözde bilim adamları kesin ve somut hiçbir delile dayanmadığı ve hiçbir mesnedi olmadığı halde alemin yaşının dört buçuk milyar yıl veya daha fazla olduğunu iddia etmektedirler. İnsanlık tarihinin hiçbir devrinde alemin ya da dünyanın yaşının tespit edilebileceği bilimsel bir seviye hiç olmamıştır.

Son olarak şunu belirtmek isteriz ki İslam tarihinin ilk devirlerinde bazı müfessirler Kur’an’ı Tevrat ve İncil’den (İsrailiyat) istifade ederek açıklamaya çalıştıkları gibi, bugün de Müslüman bilim adamları aynı Yahudi ve Hristiyan dünyasının sözde bilimsel ve felsefi görüşlerinden hareketle Kur’an’ı anlamaya ve açıklamaya çalışmaktadırlar. Yanlış tercüme ve tefsirlerin ortaya çıkmasındaki temel sebep budur. Öyleyse Müslümanlar, Kur’an ışığında bilim yapmadıkları, Kur’an ışığında fizik, kimya, matematik, yer üstü ve yer altı bilim alanlarında uzman ve otorite olmadıkları ve bilimi bizzat kendileri üretmedikleri müddetçe Kur’an’ın tercümesinde ve tefsirinde bu tip hatalara düşmeleri kaçınılmazdır.

Prof. Dr. İsa DOĞAN, İslam Mezhepleri Tarihi Doçenti ve Kelam Profesörü

Recep YAZGANRecep YAZGAN