Eğitim
Giriş Tarihi : 15-05-2016 17:39   Güncelleme : 15-05-2016 17:39

İsmet Özel Anasını Bellemek Veya....

  “Şiirin bana sağlam bir duruş zemini temin etmesinden, beni bir makam sahibi kılmasından ümidim yok

İsmet Özel Anasını Bellemek Veya....
  “Şiirin bana sağlam bir duruş zemini temin etmesinden, beni bir makam sahibi kılmasından ümidim yok. Hele ki, İsmet Özel’in, hiç”. Budur çağların ve benim çağımın tercihi. Çağlar boyu al gülüm su ver gülüm rüzgâr değirmenini döndüren cayırtı bu olmuştur Bütün çağlar gibi benim çağım da şiirdeki asaletten korkup kaçarak mutluluk arayan insan taslaklarının hükümferma kılındığı çağ oldu. Şiir korkusu bilhassa modernlik dinamosu oldu. Dünya ölçüsünde yeniçağ diye bilinen şeyin aslını boşuna şiir korkusundan başka bir vakıada aramayın. Şahsen benim adımın da geçtiği bu ümitsiz vakıaya memnuniyetle yaklaşmamın imkânsızlığını kavramış olmalısınız. Ötesini de kavrayın ve vakıanın beni memnuniyetsizlik hissine sevk etmediğini de iyi bilin. Kederim varsa bunun memnuniyetsizlik hissimle alâkası yok. Kaderime boyun eğmemin de halimden akseden gayri-memnun havayla alâkası yok. Dünyanın hali. Türkiye’nin hali. Benim halim. Bütün insanlığın kader çizgisi, bu arada bilhassa benim kader çizgim bu teslisle hesaplaşmaktan geçer. Aydınlanma felsefesinde vazgeçilmez bir yer kaplayan insanlık kavramı üzerinde spekülasyon yapılabilecek çerçevesine Türklerin bir vatan sahibi olmasıyla kavuşmuştur. Bu bağlamda kim Hıristiyanların 1946ncı senesinde Stalin tarafından Türkiye’ye verilen notanın kendi kaderinden bağımsız olduğunu iddia edebilir? Eğer böyle birisi çıkarsa, iddia sahibini cahillikle itham etmekten kim kendini alıkoyabilir? Fert, ülke, medeniyet… İnsan faaliyeti diye bir şeyden söz edebilmemiz için bu üçünü göz önüne almamız kaçınılmazdır. Gerek ben meselesi, gerek Türkiye meselesi ve gerekse dünya meselesi herkes için cehaletten arınma yolunda birer uğrak sayılmak zorundadır. Gün gelmiş “Eğer deşifre olmasaydım” demişti Mahir Kaynak, -beni deşifre etmeselerdi demiş oluyor bununla- “şimdi solun başında ben olacaktım”. İktibası dikkate değer olan bu beyanın, yeri gelince dil ile muhkemce ikrarı zaruri sayılmış bu ifadenin kader çizgisi babında vurguya değer tarafı hangisi? Türkiye’deki solun bir başı olup olmadığı, günümüzde bir zatın solun başında olup olmadığı, yıllar boyu deşifre edilmemiş zevatın şu anda hangi mevkii işgal ettiği, deşifre edilmekle başkanlık sistemi misyonunu ifa etme arasında ne münasebet kurulabileceği sualleri kedersiz kaderciliğin cilveli tarafını oluşturur. Kedersiz kadercilik… Şık bir tabir icat ettim. Tabirin şıklığı Türk değilim diyenlerin bütün olan biten karşısında el oğuşturmasından doğuyor. Türkleri dün olduğu gibi bugün de kırk katır mı, kırk satır mı sualini cevaplamağa mahkûm ettiklerini düşünen Yahudiler kendi elleriyle XX. Hıristiyan yüzyılında iki devlet kurdu. Bunların ilkine iki dünya savaşı arası bir tarihte, 29 Ekim 1923’te ilân edilen Türkiye Cumhuriyeti deniliyor. Verilen ismin tuhaflığı dikkat çekmiyor değil. Türkler bu devletin neresine konuşlandırılmıştı? Cumhuriyetin cumhurla ilgisi ne olsa gerekti? Yahudi eliyle kurulan diğer Yahudi devleti iki dünya savaşı geride bırakıldıktan üç yıl sonra ilân edilen Medînat Yisra’el’dir. Mecelle kurulan birinci devlette yürürlükten kaldırıldı, ikincisi uzun yıllar Mecelleyi yürürlükte tuttu. Böylece Türkiye’de yaşayanlar bizlik duygusuna nerede rastlayacaklarına dair fikirden mahrum bırakılmış oldu. “Al turpu vur Türk’e” deniliyor, yazık oldu al turpa”. Oğuşturuluyor yine eller. Türk olmayanların Türk’ün Türk’ü ne gözle gördüğünü bilmediğini, bilemediğini, anlayamadığını fark etmek hiçbir işe yaramıyor. Türkçe konuşanlar nazarında Türk demek hasmını rahat bırakmayan, kendi mahsus müktesebatı dışında dünya malının zerrece kıymet taşıma ihtimalinin olmadığını “At, avrat, pusat” demek suretiyle ilân eden, dediğinden dönmeyen, bildiğinden şaşmayan, hasımlarının, yani idealler katında değil de, yerleşik değerler katında bir uzlaşmaya varmış olanların kalın kafalı, tehlikeli ve kaba bulduğu bir kişidir Türk. Şiir başından beri bu kişiliğin terekkübüne hizmet eden bir uğraş olmuştur. Şiirin hayat şartları istihlâki mümkün olmayan bir sahayı işaret eder. Hümanizma ise hep bu sahanın dışında şekillendi. Bildiğimiz zevatın tamamının beşer olarak, bir erkek ve bir dişinin bünyevî hususiyetlerinin yüküyle doğduğu; ama o hususiyetlerin bileşkesine insan demediğimizdir. İnsan ömrü içinde farkına vardığı mensubiyet bağlarının şuuruna vardığı nispette insan olur. Şiire kanı mensubiyet bağlarının verdiği keder temin eder.  İsmet Özel, 13 Mayıs 2016 İstiklal Marşı Derneği
adminadmin