Kültür
Giriş Tarihi : 02-11-2018 08:56   Güncelleme : 02-11-2018 08:56

Mesnevi’den Seçmeler

Definenin Sırrı

Mesnevi’den Seçmeler

Bir adam, işleri kötüye gitmiş ve çaresizlik içinde kalmıştı. Adam, öyle iflas etmişti ki dünyada hiçbir şeyi kalmamıştı. Yıllarca namazlarında Allah’a dua etti. Dualarında Allah’a şöyle yalvarmaktaydı:

- Ey Allah’ım! Ey kurdu kuşu koruyan! Şu âlemde rızkımı benim kazancım olmadan ver. Beni yaratan sensin. Rızkımı da sen düzene koy.

Yıllarca bu duada bulundu. Bazen duasının kabul olmamasına üzülüp ümitsizliğe düşecek oluyor; bazen de gönlüne bir ümit gelip duasının kabul edileceğine şüphesiz inanıyordu.

Bir gece rüyasında, ak sakallı bir adam gördü. Adam ona şunları anlatmıştı:

- Ey birçok yorgunluklar görmüş er! Kâğıtçılardan bir kâğıt ara. O kâğıt, komşun olan kâğıtçıda gizlidir. O kâğıtların arasında şu renkte, şu şekilde bir kâğıt vardır. O kâğıdı bulduğun zaman insanların yanından uzaklaş. O kâğıdı yalnız başına oku. Sakın yanında kimse olmasın. İş duyulur da başkaları da bu işe karışırsa sıkıntıya düşersin. O define, senin olacak. O defineden senden başka kimse bir arpa bile alamaz. Defineyi bulman, uzun sürerse sakın ümitsizliğe kapılma.

Adam, uyanınca sevincinden adeta dünyaya sığmayacak hâldeydi. Hemen komşusu olan kâğıtçı dükkânına gitti. Kâğıtları gözden geçirdi. O yazılı kâğıt, çabucak gözüne ilişti. Rüyasında tarif edilen bütün özellikleri taşıyordu.

Kâğıdı koltuğuna koyup dükkândan çıktı. Tenha bir yere gidip kâğıdı açtı, okudu. Bu, bir definenin yerini gösteriyordu. Kâğıtta şöyle yazılıydı:

“Şehrin dışında bir define var. İçinde mezar olan filan kubbeye git. O mezarı arkana al. Yüzünü kuzeye çevir. Sonra yayla bir ok at. Okun düştüğü yeri kaz.”

Adam, kâğıtta denilen yeri buldu. Yayına bir ok yerleştirdi. Yayı, iyice gerdi ve oku fırlattı. Sonra da okun düştüğü yeri kazdı. Kazdı kazdı; ama defineden eser yoktu.

Böylece her gün ok atıp okun düştüğü yeri kazıyordu. Ne var ki bir türlü defineyi bulamıyordu.

Bu arada durmaksızın orayı burayı kazdığından halk arasında bir dedikodu yayıldı. Sonunda bu iş, padişahın kulağına kadar gitti. Padişaha;

- Filan adam, bir define gösteren kâğıt bulmuş, diye haber verdiler.

Adam, padişahın bu olayı duyduğunu anlayınca, işkence görmemek için, kâğıdı götürüp padişahın önüne koydu ve padişaha şöyle dedi:

- Padişahım! Şu kâğıdı buldum; ama defineyi bulamadım. Define yerine hadsiz hesapsız zahmetlere girdim. Bir aydır ağzımın tadı yok. Bunun zararı da kârı da bana zehir oldu. Belki senin bahtın, bu işi çözer.

Bundan sonra padişah da altı ay, belki daha fazla zaman ok atıp yer kazdı. Ne var ki o da sıkıntıdan başka bir şey elde edemedi. İş uzadıkça, padişah da bu define işinden usandı.

Günün birinde adamı çağırtıp kâğıdı, önüne attı ve ona şöyle dedi:

- Al şu kâğıdı. Definenin eseri bile görünmedi. Senin işin yok. Dolayısıyla bu iş sana lâyık. Madem ki sen yorulmuyorsun, var defineyi sen ara. Bulursan senin olsun. Bulamazsan kazar durursun.

Adam, kâğıdı alıp gitti. Başladı yine dualar edip yakarmaya:

- Ya Rabbî! Kapıyı sen kapadın; yine sen aç. Her hece rüyada bir fikre düşmedeyim. Suda batan gemiye döndüm, diyordu.

Adam, uzun süre böyle dualar edip durdu. Bir gün yine rüyasına o ak sakallı ihtiyar girdi ve adama şunları söyledi:

- Sana “Bir ok koy, at.” dedik. “Yayının ipini iyice çek.”, demedik ki. Sen, kendini beğenmişliğinden; yayı iyice çekmeye, okçuluktaki hünerini göstermeye kalkıştın. Bu sert yayı bırak da basit bir yay al. O yaya bir ok koy; ama fazla ileriye gitsin diye çabalamadan at. Sonra düştüğü yeri kaz.

Böylece o define arayan adam için okçuluktaki mahareti, utanma ve mahcup olma sebebi oldu. Meğer isteği hazırdı ve yanıbaşındaydı.

Sonunda kendisine söyleneni aynen yaptı ve dileğine de kavuşup mutlu oldu.

adminadmin