"Allah'ın herkese nasip ettiği, kendisinden faydalanılan maddî ve manevî şeylerin tümü rızıktır" şeklinde bir tanımla başlamıştık önceki yazımıza..
Bu haftaki yazımızda insan kaynağı olarak rızık konusuna değinmek istiyorum.
İlk insan Hz. Adem babamızdan günümüze kadar dinî veya dünyevî işlerimizde insanların, ortak paydalarda mutlaka birbirlerine ihtiyaç duyduğu, etkileşimde olduğu gerçeği malumunuz..
Her dönemin 'Aranan İnsan'ı mutlaka olur. Kemmiyet keyfiyet mukayesesi her dönem yapılır.
'Aranan ideal insanı, kim aramış; arayan bulacağını tartacak kantarda mı, sarraflık derecesi yeterli mi?' tartışılması gereken önemli bir konudur bu.
Arayan bulur mu bilinmez; lakin bulanlar hep arayanlardı..
Arama mücadelesini verenlere elbet lütfu ilahi yetişir. O da bununla yürür de istikametini muhafaza eder.
...
"Allah bir emîr için hayır diledi mi ona doğru sözlü bir vezir nasib eder. Bu, ona unutunca hatırlatır, hatırladığı zaman da yardım eder. Allah emîre hayır dilemezse, kötü bir vezir musallat eder. Bu vezir, ona unuttuğunu hatırlatmaz, hatırlayınca da yardımcı olmaz." hadisi hem müjdeyi hem ürpertici bir hakikati ulaştırır bizlere.
Allah ile arasını iyi tutan fert, takva hassasiyeti ile işlerinde mutedil davrandığı sürece işlerinde kolaylık sağlansın için kendisine yardımcılar bi vesile ulaştırılır. Yolları Allah kesiştirir, buluşturur.
Bundan sonrasında iş yine bitmiyor elbette..
Kıymet bilmek, şükrünü eda etmek, gereken kıymeti göstermek, gerekli takviye ile yardımcıları desteklemek, dertleri ile dertlenmek gibi kendine düşen vazifeleri yerine getirmek suretiyle şükrünü vazifesini yapmalı..
Onlardan gelene tahammül ve engin yüreklilik ile mukabele etmeli..
Antep'in kalbi güzel bir hocasının güzel bir öğüdü:
"Deveciyle arkadaş olanın
Kapısı yüce gerek"
Kaliteli insanlarla herkes yol yürümek ister.
Kimisi yardımcı arar kimisi yardımcılık yapacağı birini. İmkan kabiliyet oranınca herkes izler bu çizgiyi.
Ama bunun bedelini ödemede aynı istikrar sürdürülür mü tartışılır.
Asrı saadette bir adam Hz. Ali'ye (r.a) gelerek:
“Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde fitne ve fesat yoktu. Senin zamanında bunlar ortaya çıktı, sebebi nedir?” diye sorar.
Hz. Ali (r.a) cevaben: “Çünkü Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer (r.a) benim gibilerinin yöneticisi idiler. Ben ise sizin gibilerin yöneticisiyim..." der.
...
İslâmî camialardan siyasi oluşumlara, köylü/ahbap derneklerinden hayvan hakları savunucularına kadar önce insana yatırım yapanlar sürdürülebilen hizmetleri ortaya koymayı başarabilmişlerdir.
Ticari amaçla faaliyet gösterenlerin öncelediği kalifiye personel istihdamı meyvelerini şirket hacminin büyümesi şeklinde kendisini gösterirken, sosyal sorumluluk çalışmalarında aynı hassasiyeti gösteren kurum ve kuruluşların da kökleştiğini nesilden nesile uzanan bir hizmete öncülük ettiğini izleriz.
Betona, gayrimenkule yapılan yatırımlar doğru insan kaynağına yatırılmadığı sürece istikrarlı huzurun, istikrarlı büyümenin kendiliğinden gelmesini beklemek beyhude bir bekleyiştir.
Prof. Dr. İbrahim Canan hocamızın Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhinde aktardığı bir konuyu paylaşarak yazımı sonlandırıyor, sizleri emanetleri zayi etmeyen Rabbime emanet ediyorum.
"Emevîler'in çocuklarından: 'Devletinizin yıkılış sebebi nedir?' diye sordum. Bana: 'Dört sebeple!' dediler ve açıkladılar:
"1. Vezirlerimiz izhâr etmemiz gereken şeyleri bize söylemediler.
2. Vergi memurlarımız halka zulmetti, halk vatanlarından göç etti; böylece hazinelerimiz boşaldı.
3. Askerlerin maişetleri kesildi, böylece bize itaati terkettiler.
4. Adaletimizden ümidlerini kestiler ve başkalarında emniyet ve huzur aradılar."